Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yağan yağmurlarda yıkamak ruhunu...

Yağan yağmurlarda yıkamak ruhunu...
 

Sizin de karardığınız zamanlar oldu mu hiç? Peki böyle karardığında havanız, şiddetli yağan yağmurlarla ruhunuzu yıkadığınızı düşlediniz mi hiç? Ya da göklerin sizin yerinize gümbür gümbür gürleyip içinizi boşaltmasını..Çakan şimşeklerin bir anlık şiddetli aydınlığıyla yüreğinizde biriken karanlığı da aydınlatmasını istediniz mi?..Ve..

Ve şimşeklerin güçlü ışığında biriktirdiğiniz sorulara cevap ararken, yağmurdan sonra doğacak güneşle ruhunuzun da ısınıp, sımsıcak ışıldamaya başlamasını dilediğiniz ve beklediğiniz zamanlarınız oldu mu?

Benim oldu!

Çocukken sevmezdim yağmurlu havaları..Hele de tüm azametiyle ve sonsuzluğu ile gürlemeye başladı mı gökler, içimi büyük bir korku kaplar, gece yarısı ise yatağımdan usulca kalkar, anneciğimin güvenli kollarına usulca süzülerek o sıcaklıkta arardım beni saracak güven duygusunu. Şimşekler çaktığında, o güçlü ışığı görmemek için gözlerimi kapatır, gök gürültülerini duymamak için tıkardım kulaklarımı.

Ama artık korkmuyorum. Korkulanmalarım şekil değiştirdi yıllar içinde belki de kimbilir? Çocukça korkularımın yerini, gerçek hayatın içindeki gerçek korkular aldı zamanla belki de!?

Artık yağmurdan ve onunla gelenlerden korkmak yerine, hayatın içindeki acımasızlıklardan ve darbelerden korkmayı ve bunlara karşı bir savunma geliştirmem gerektiğini öğrendim çoktandır sanırım. Savunmasız kaldığım durumlarda yerle yeksan olacağımı, kendimi toparlamak için en büyük desteği yine kendi içimde aramam gerektiğini öğrendim. Hayatta bu denli olumsuzluklar ve kayıplar yaşanırken ayakta kalmanın görünen savaşı ve yüreği hunharca kanatan duygulara karşı verilen ‘’Görünmeyen’’ savaşların korkuları daha ağır basar oldu artık yaşamımda..Belki de bu yüzden işte, yağmuru sevmeyi ama hayatı hem sevip hem de temkinli davranmam gerektiğini öğrendim.

Hoş!?? Neticede şanslı isek ve başımızın üzerinde sığınabileceğimiz bir çatı var ise, bu çatının bizi yağmurdan koruyabileceğini bildiğimizden, çok da fazla temkinli davranmayı gerektirmiyor bu anlamda yağmurlar. Çatı altına giremediğimiz durumlarda en fazla ıslanırız, ardından kuruduğumuzda biter gider.Ama nerden nasıl geleceğini bilemediğimiz ve karşısında çaresiz kaldığımız darbelere karşı, nasıl bir çatı inşa etmemiz gerektiğini hala bilemiyorsak ve sağanak gibi indiren olumsuz duygular altında sırılsıklam olup, ümitsizliğe kapıldığımız oluyorsa ve bu duygular bizde henüz silinememiş fakat silinmesinde kesin fayda olan izler de bırakıyorsa..Bırakmışsa!??

İşte böylesi durumlarda kendimi yağmurla bütünleştirmek çok faydalı ve anlamlı geliyor bana artık. Ve itiraf ediyorum ki, bunu istemsiz bir şekilde yapıyorum. Kendi kendine, kendiliğinden çözülüp geliyor tüm arınma isteğim, tüm çözüm arayışlarım ve ardından doğacak güneşle birlikte kendimin de aydınlanmasına dair beklentilerim.

Yağmurlarla yağdığımı hissediyorum uzun yıllardır ben ..

Çok yıllar var ki, artık seviyorum yağmurları ve yağmurun beraberinde getirdiklerini. Hatta ne denli şiddetli olursa o denli hoşuma gidiyor yağmuru izlemek ve kendimi yağmurun bütünlüğüne bırakmak.. Evet, doğru tanım bu!

Yağmurla adeta bütünleşiyor ve yağmur gibi yağdığımı hissetmeyi seviyorum. Yere düşen her damlada kendimden izler arıyor, içimdeki negatif duygu ve düşüncelerin, yerde birleşip minik derecikler oluşturan sularla birlikte yitip gittiklerini düşlüyorum. Gerçekleşmesini çok istediğim halde gerçeğe dönüştüremediğim hayallerimin, sularda sürüklenen kuru bir yaprakla birlikte uzaklaşmasını izliyor..Ardından bakakaldığım hayallerimin yasını tutuyorum.. Ruhumun kir tutmaya başlamış taraflarını, bu dünyanın en saf, en temiz suyuyla yıkıyor, yıkıyor, yıkıyorum…

İçimde birikmeye yüz tutmuş veya birikmiş olan öfkesini ruhumun, gökyüzünden inen gümbürtüyle birlikte bağıra çağıra haykırdığımı düşünüyorum. O gürlesin ben bağırayım, ben bağırdıkça daha çok gürlesin ve benim sesimi bastırsın istiyorum.

Ruhumun böylesi karanlık zamanlarıyla çakıştığında yağmurlar, şimşekler çaksın istiyorum. Daha çok, daha çok çaksın ve aydınlatsın gökyüzünü..Yüreğimden kopup gelen, cevabını kendimin dahi bulamadığı konularda, bana bir el feneri gibi yol göstersin, anlık aydınlanmalarla dahi olsa bu aydınlıkta, ardı ardına düşen yağmur damlacıkları içime ferah sular serpsin istiyorum. Ne kadar uzun sürerse bu yıkanma terapisi o kadar mutlu oluyorum. Hiç ama hiç acele etmiyorum. Çünkü biliyorum ki, ne kadar sürerse sürsün, ardından kara bulutlar dağılıp, gökyüzü aydınlanmaya başlayacak ve belki de güneş yüzünü gösterecek bütün aydınlığıyla.

Yer yüzü ılınacak, ben de ılınacağım.

Güneş parlarken, ben de kendimi pırıl pırıl ve arınmış hissedeceğim..

Aydınlanmış, rahatlamış ve tüm negatifliklerimden sıyrılmış olarak huzur veren bir umut dalgası kaplayacak benliğimi…Hele de ardından bir gökkuşağı taçlandırırsa başımı..Yedi rengine yedişer çeşit ümitlerimi serip, rengarenk geleceğimin hayallerini kuracağım yüzüme yazılmış sıcak tebessümümle..

Tertemiz ruhumla, ışıl ışıl bakarken gökyüzüne..Mis gibi yağmur kokusuyla, kendi kokumla taa ‘’O’’na kadar ulaştığımı, penceresinden içeriye dolan havayla beraber beni derin derin içine çektiğini düşleyeceğim..

Kendi penceremden iç çekerek bakarken yağmur sonrası gökyüzüne.

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..