Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '11

 
Kategori
Anılar
 

Yağız At, Esmer Genç, Sevgilisi ve sigaram

Yağız At, Esmer Genç, Sevgilisi ve sigaram
 

Yağız atıyla, sevgilisinin evinin önünden ''dörtnala'' geçerken gözlerini pencereden ayırmıyordu. Nal sesi, yolun sağındaki mezar taşlarını ziyaret ederek kaybolurken, onun gözü bir türlü aralanmayan penceredeydi. Altındaki çuval eskisi kumaşın nemlendiğini hissetti. Yağız atını ter içinde bırakmıştı. Evde olsaydı mutlaka pencereye çıkar,  kendisini hayran hayran izler ve gülümserdi. Sevgilisini bu halde görmenin verdiği enerji ertesi güne kadar yetiyordu; küçük kasabada daha fazla yakınlaşması, dedikodu ve huzursuzluk demekti.

Taş merdiveni koşarak çıktı. Sanki akşama kadar sırtında taş taşımamış gibiydi. Aslında fazladan iki saat daha toprak elemişti. Abdi Ağa'ya ağbisine düğün yapacaklarını ve hergün fazladan iki saat daha çalışmak isteğini söylemişti. Abdi Ağa'da yorulmak bilmeyişine hayranlıkla kabul etmişti. Abdi Ağa, hayvanları için taş ve çamurdan ahır yaptırmaktaydı. En küçük, ama en çalışkan olan işçisi Mehmet'i evladı gibi seviyordu. Mehmet merdiveni çıkarken ikizi olan bacısına beyaz gömleğini ütülemesini söyledi. Sobanın üstündeki çaydanlığın suyunu kovaya boşalttı, biraz soğuk su ekleyip saçını yıkadı. Bacısı sobadan bir kürek kor ateş alıp ütünün içine koyarak gömleği ''jilet gibi'' ütüledi. Simsiyah ve kıvırcık olan parlak saçını arkaya taradı. Gür ve çatık, siyah kaşlarının altındaki keskin bakışlarda bir sevda gizliydi. Sevdiğine gitmek için telaşlıydı.

Doru at iri, hantal ve biraz da sevimsizdi. Çok sevdiği yağız atını çıkardı. Evin alt katı ahır ve samanlık diye iki bölümdü. Eyer ile ata binen pek yoktu. En yaygın kullanılanı, bir çul üzerine konulan minderin bir iple atın karnına bağlanmasıydı, ama şimdi uğraşırsa zaman kaybedecekti; eski bir çuvalı katlayıp atın üstüne serdi ve atlayıp hızla uzaklaştı.

Ağbisinin düğününden sonra sıra kendisine gelecekti, ama annesini göndermeden önce kızın kendisine olan sevgisinden emin olmalıydı. Kasabada  birkaç zengin dışında kimsede araba yoktu; ulaşımda hemen herkes at kullanırdı. Jeepler taksi gibi çalışırdı, zaten otomobilin köy yollarından gitmesi neredeyse imkansızdı. Gündüz inşaatta çalışmasa; çarşıda, pazarda veya sinemada yakınından geçip ,kendini gösterir ve kızın bakışındaki anlamı bilirdi veya sakladığı mektubu çıkarıp verirdi. Şimdi tek seçeneği vardı; atı ile bahçe içindeki güzel evin penceresi önünde dörtnala geçerken sevdiğinin pencereye çıkıp, güzel bakışını görmek.

Bu gün görünmeyen kız; onun savaş kaybetmiş Romalı gibi, bitkin ve başı önüne düşük bir halde eve dönüşüne sebep olmuştu. Yağız atının alnını okşayıp ahıra saldıktan sonra ağır adımlarla merdiveni çıktığında akşam yemeğine başlanmıştı. Evde herkes güne erken başladığından, erken de yatılırdı.

Herkesin yattığından emin olunca sessizce mutfağa girdi ve küçük demlikte çay yaptı. Önceden çay, şeker ve lambada yanan gaz tükenecek diye, annemden çok azar işitmişti, ama para kazanmaya başlayalı görmezden gelir olmuşlardı. İki bardakla şeker getirdim. Cebindeki yarılanmış paketten bir sigara yaktı, dumanı burnundan çıktı; heveslendim bir tanede ben istedim, kırmadı; verdi. 35 yıl boyunca esiri olduğum, paramı ve sağlığımı harcayan, insanlık dışı olan sigara illetine öylece başlamış oldum. 

 
Toplam blog
: 30
: 1285
Kayıt tarihi
: 11.11.11
 
 

İyi-kötü, kendimize göre bir Fırat idik, ama artık okyanusa karıştık, emekli memurum. Dünyada..