Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '19

 
Kategori
Öykü
 

Yakınsız

Yarı gerçek yarı kurgu öylesine bir şey… Adı: Yakınsız

Hasta olmuş olasılığı olan bir kadın doktora gider. Kadın doğum uzmanı ona biyopsi yapılmasını önerir. Kadın düşüncelidir zira bürokrasiden nefret ediyordur…

Bir ay sonra tekrar jinekoloğuna gider. Adam sen hala dediğimi yaptırmadın mı der? Kadın hayır der. Doktor biyopsiyi mutlaka yaptır der. Kadın bu sefer tamam der. Gideceğim der.

Eve gelene kadar düşünür ve büyük hastaneden internet yolu üzerinden randevu alır. Zamanı gelir ve gider. Ufak tefek tahlillerin ardından gün verilir ve eline bir kâğıt tutuşturulur. Bu arada ailesine hiçbir şey söylemez. Hatta kolundan kan alınırken kocası arar. Kocasının nasılsın sorusuna kolundan sızan kanı pamukla temizlerden iyiyim sen nasılsın der yine de belli etmez durumu.

Kafasındaki plan şudur: eğer kötü bir şey çıkarsa tedaviyi reddederek yaşayabildiği kadar yaşamak! Ölmek ya da kalmak umurunda değildir çünkü.

Eve geldiğinde kâğıdı inceler. Bir sürü lanet olası istek.

Yatak peti ( yatakta ölür gidersem vücudumdan sızacak bilumum pislikler için herhalde diye düşünür sesli olarak)

Hasta mutlaka bir yakını ile gelecek.

Kadın ikinci şıkta duraklar. Ne yani der bir yakın mı? İyi de benim yakınım yok ki der.

Düşünür… Döner durur kendi etrafında. Kuzenim, annem, uzaktaki kocam filan, arkadaşlarım da var ama… Ama bunu kimse bilmemeli.

Konuşur kendi kendine “ne yani ben şimdi sabahın köründe bir yerimden parçacık aldırıcam milleti galeyana mı getireyim” der.

Yok yok olmaz der kadın. Diyelim ki kimsesizin tekiyim! Biyopsi hakkım olmaz mı yani! Neyim ben bu ülkenin piç kurusu muyum?

Ellerini saçlarına götürür, saçlarını sıvazlarken gülmeye başlar.

Yok kimsem der. Evet, evet farzı misal kimsesizim ben! Yakınsızım yani.

Işıkları kapatır ve uykuya dalar.

Sabah uyanır. Başını çevirdiğinde yine o lanet kâğıtla göz göze gelir. Eline alır kâğıttaki o şıkka bakar: “hasta mutlaka bir yakını ile gelecek” Kendi kendine konuşmaya başlar mutfağa giderken…

“ Hadi kimsesizim, öldüm kaldım ne olacak? Diyelim anestezide geberdim gittim… Ne olur ki? Telefonumu alırım yanıma eh elbet biri gelir cesedimi alır. Ya da defnedecek bir çukur bulurlar elbet…”

Operasyon günü gelir. Hava soğuktur, kadın yanına sadece bir miktar para ve cep telefonunu alır. Bir pakette yatak peti! Hava soğuktur. Üşüye dona sabahın ayazında hastaneye ulaşır. İçinde bir ürperti oluşur. Bunun ölümden mi yoksa prosedürden mi olduğunu anlayamaz ve mırıldanır hastanenin bahçesinde:

“Ne yani doğduğum hastanede ölecek miyim? Kim bilir… Hayırlısı” der ve içeri girer.

Ona buna sora sora zemin kata iner. İnerken de mırıldanır. Morga yakın bir yer herhalde, e adamlar da haklı baktı olmuyor yan tarafa yollayıverirler.

İşte burası! Der kadın. Uykuyla uyanıklık arasında gözleri şiş en az 50-60 tane kadın birbirine bakıyor “bize noolcak” diye.

Kadın birinin yanına oturur. Tedirgindir. Yanındaki kadına sorar: “yalnız mı geldiniz?” kadın “evet yalnız geldim” cevabını duymak ister aslında. Fakat etine dolgun şişko kadın bir şey geveler gibi “arkadaşımla geldim” der… Kadın kalkar başka bir kadının yanına oturur ve sorar: “pardon siz yalnız mı geldiniz” “hayır eşimle geldim” Kadın hay senin eşine der içinden başka bir kadına daha sorar kadın cevap verir: “arkadaşım gelecek yolda…” Kadın oradan da kalkar “hay gelemez olsun arkadaşın emi” der usulca…

Yapacak bir tek şey kalmıştır. Kendini yakınsız bir şekilde kabul ettirmek. “Ailem beni cami avlusunda bulmuş… Aşırı yakınsızım yani. Beni içeri almaz mısınız, hatta içeri alıp içimden bir parça kopartmaz mısınız?”

Yok dedi usulca… Abartmayayım. Sadece yakınım yok desem ve bana ağlamaklı gözlerle bakmalarını sağlasam. Vicdanlıdırlar değil mi? Sağlık personeli geberme olasılığı olan birine azcık merhamet eder değil mi?

Kadın ismi okunan her hastayı takip eder. Görevli içeri girecek her hastaya yakınınız var mı der. Her yakınınız kelimesi genç kadının kalbine bir ok gibi saplanır. Amma yakınsızım be der ve sırasını bekler…

Sıra ona gelir…

Adını duyar.

Kadın ileri atılır. Kapıya doğru gider yarı umutlu. Yakınsız sonuçta. Eli boş dönmek de var…

“Benim” der bi cesaretle.

“Gel bakalım… Yakının burada mı?”

Kadın tüm cesaretini toplar gür bir sesle:

“Yakınsızım” der elindeki evrakları uzatırken.

Görevli kadın evrakları alır fakat yakınsızım cevabıyla şaşırır.

Şaşkın bir ifadeyle kadının kâğıtlarına bakar:

“Kimse yok mu yanında?” der emin olmak için. Anlamamıştır tam olarak.

“Yok kimse. Herkes çok uzakta. Ailemin yarısı öldü zaten.”

Görevli kadın şaşkındır, benzer bir ifadeyle masada kayıt alan adama bakar göz ucuyla “ne yapacağız bu yakınsızı” der gibi.

Yazıcı adam da kâğıtları eline alır… Bi kâğıtlara bakar, bir de yakınsız kadına. Görevliler gökten inen rahmetin bereketiyle yıkarlar kalplerini ve merhametle karışık bir şefkatle yakınsız kadına sandalyeye oturmasını söylerler zira yakınsıza merhamet bir yakınlının kaydını yapmaktan evladır.

“Neyse tamam alalım kaydınızı” der adam. Görevli kadınsa tedirgin bir şekilde:” iyi ama operasyondan sonra size birinin tost ve ayran alması lazım” der.

Yakınsız sorar: Neden ki?

“Anestezi alacaksınız, uyanınca mideniz bulanır ve kendinize gelmeniz gerekir” der görevli kadın.

Yakınsız: “yemesem de olur, bünyem sağlamdır benim hem diyetteyim sıkıntı yok”

Görevli: “Olmaz olmaz yemeniz lazım.”

Bu diyaloğu duyan sabırsız bir hasta arkadan seslenir: “Benim kocam ikimize de alır tamam sorun etmeyin” der.

Yakınsız minnet dolu bakışlarla arkasındaki hastaya bakar ve gözlerini kırpıştırır. Kadınsı teşekkür kırpışması bittikten sonra mübarek kayıt gerçekleşir.

Yakınsız, yakınsızlığın da verdiği yalnızlık ve bi başınalık duygusuyla bekleme odasına geçer. Tüm kadınlar tuhaf yeşil renkli bir kıyafet giymiştir. Hepsi de bir tarafa dizilmiş, futbolda serbest vuruş öncesi kalenin önünde insandan kurulmuş bir baraj gibi dikiliyorlardır elleri önlerinde! Yoksa bowling pinleri mi demeliydim. Hepsi de birazdan devrilecekti zira… Yakınsız da geçti sıraya…

Operasyon zamanı gelmiştirkadın telefonunu ve cüzdanını bulduğu bir dolaba koyar. Koyarken üst raftan kafasına bir öbek çarşaf düşer. Bu kısa kaos yaşanırken görevli seslenir:

“Yakını olmayan bir hasta vardı nerede?”

Yakınsız kafasına dolanmış çarşafı üzerinden sıyırırken “Burada” der.

Bu arada dışarıdan 3-4 adet tost ve ayran gelmiştir. Bir başka görevli “bunlar yakını olmayan hasta için” der. Yakınsızın varlığını duyan neredeyse herkes milli ve manevi duyguların verdiği coşkunlukla olayı abartıp üçer beşer tost yaptırıp içeri yollamıştır.

Kadınları tek tek ameliyathaneye taşıyan hasta bakıcı da artık hastalarla iyice yüzgöz olmuştur. İçeri getirdiği son hasta henüz uyanmamıştır ve kadına: “ohoo sen bütün gün burada uyursun, Üsküdar’da sabah oldu” der… Adamın bu tavrı “bize noolcak” diye bekleyen kadınların suratında anlık tebessüm oluştursa da sahiden de noolcaktı!

Yakınsız tost, ayran ve özel eşyaları da dahil her şeyini yatağın üzerine koyar…

Son anda aklına yatak peti gelir. Paketi eline alır almaz “noolcak” diyen birkaç kadın “aa biz almadık fazla var mı der” ve koca paketin içinden yakınsız bir tanesini ancak kurtarır kendisi için.

Yakınsız ameliyathanededir. Doktorlar gayet ilgilidir. Elinin üzerindeki damardan anestezi verilir. Hemşire birazdan uyuyacaksın der. Yakınsızın başı yana düşer. 10 dakika sonra başucunda zevzekçe şakalar yapan adamı fark eder ve hemen doğrulur:

“O şakalardan bana da yaptın mı?”

Adam yakınsızın ne dediğini anlamaz ve “tost yin mi aplâ?” der Anadolu’nun bağrından gelen bir titreşime sahip ses tonuyla.

Yakınsız tostunu yer ayranını içer… Yatağı kontrol eder. Değil yatağa yatak petine bile zeval gelmemiştir. “Aman be” der. Tüm tantana 10 dakikalık baygınlık için miydi der.

Yattığı yerden bir selfie çekip geberiyorum başlığıyla annesine filan yollar. Anestezinin de etkisiyle suratındaki salak ifade ve elinin üzerindeki damar girişi onu oldukça yakınsız ve bi’çare göstermiştir onu.

Giyinir ve hastaneden çıkar.

Betül

 
Toplam blog
: 47
: 145
Kayıt tarihi
: 24.10.17
 
 

Ege'li biri... ..