Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '07

 
Kategori
Sinema
 

Yaman Sineması

Yaman Sineması
 

Çocukluğumda ailece gittiğimiz kapalı ve açık hava sinemaları vardı. Matine ve suarelerde mutlaka ailelere rastlamak mümkündü. 65'li yıllarda küçük bir kasaba olan memleketimde çekirdek çitleyerek seyrettiğim filmleri ve yaman sinemasını unutamam. Kaleme aldığım bu anımı sizlerle paylaşmak istedim.

Yaman sinemasının, sağa sola uluorta yerleştirilmiş film şeritleriyle dolu, büyük boy ve renk renk afişlerle kaplı, sonradan işlevini daha iyi anlayacağım beyaz perdeye resim gönderen film makinesinin bulunduğu makinist dairesini; çocukluğumda, ailece gittiğimiz bir akşam suaresinde tesedüfen görmüştüm.

Kesif bir sigara dumanı ve rutubet kokan bu oda bana ilk anda çok esrarengiz gelmiş, her tarafı taş duvar ve kara tuğlalarla örülü, hemen her yere serpilmiş siyah film şeritleri, hışırtılı ve kıvrılmış halleri ile beni tedirgin etmişti.

Film makinesinin mekanik sesi, dönen metal ve dar film makaraları, taş odanın köşelerine yuva yapmış örümcekler ve ağları, tahta mandallarla tutturulmuş kesik yada kopmuş film şeritleri, hemen sol taraftaki bir oyuntuya iliştirilmiş mumu ile sonradan filmlerine sıkça gideceğim Frederico Fellini nin sinema dilini anımsatırdı.

Nitekim göstericinin ön kısmından uzanan beyaz ve sigara dumanı ile grileşen ışık huzmesi, belki de bir zaman makinasıyydı. Bu ışık huzmesinin kıpırtılarla perdeye kadar olan yolculuğunda, kimbilir kimler ne tatlar almış, kimler o filmlerde o oyuncularla birlikte kahkaha ve yumruklar atmış, kibarlık ve öfke nöbetlerini tek tek ezberlemiş; kimler Vahi Öz'ün, Bedia Muvahhit'in, Turan Seyfioğlu'nun, Öztürk Serengil'in ve de Cilalı İbo'nun jestlerini ezberlemiş, rollerini üstlenmişti.

Yaman sineması, o zamanlar, pkapta, sahibinin sesi plaklarını çaldığında, her film öncesi ve aralarda bu plaklardan çıkan ezgilere eşlik ederdik. Sonra da tahta sandalye veya tahta koltuklara kurulur, çekirdek yer, Macit Özkan ağabeyimizin ürettiği yerli gazozdan keyifle içerdik.

Beyaz ve gri renkli kıpırtılı ışık topu, birbirine makine dikişi ile tutturulmuş beyaz bez perdeye hareket ettiğinde, ışıklar söner ve bir dikkatle yazılar ezberlenmeye çalışılırdı. Sonra Fato'yu, Sultan'ı, Horoz Nuri'yi, Taş Bebeği, ve de Çirkin Kral'ı izlemeye başlar, gelecek filmin fragmanından o filme de gidip gitmeyeceğimize karar verirdik. Turist Ömer, Cilalı İbo, Küçük Hanımefendi ve diğerleri aile matinelerinde bol ve sıkça gösterilirdi.

Panayır günleri, Atatürk ilkokulu bahçesine kurulup, Osman'ın davul vuruşlarına aldırmadan dönen atlı karıncaya binip, tahta ayaklı yuvarlak çinko tepsilerden, ağaçtan ince çubuklara, şekerli renkarenk macunlar sardırıp; kısa pantalonlarımızla bahçeden aşağıya, akasyaların arasından kayarak Yaman Sinemasına ulaşıverirdik.

İzlediğimiz filmlerde kısa pantalonlu çocukları, atlı karıncaları, uçurtmaları, çamurlu yolları, gecekonduları, kağıt helvaları, köyleri, harmanları ve çalışan iplik fabrikalarını; yaşantımızda, içimizde var olan mekanları ve insanları gördükçe daha bir keyiflenir, daha bir içine girerdik perdenin.

Arkadaşlıkları, dostlukları kısa süren kırgınlıkları, gülüş ve öpüşmeleri ve sevgilileri, hep bu siyah- beyaz filmleri seyrederek büyütürdük yüreğimizde; ve kim bilir kimler o zaman kendi köyünde ilçesinde, ülkenin herhangi bir yerinde, bizimle aynı sevgileri büyütürdü kendi beyaz perdesinde....

Yaman sinemasının karanlık salonunda izlediğim siyah-beyaz filmler hep aydınlık hep güleç, rahat, üretken, gerçek ve hep tanıdık gelirdi bana.

Ta ki.. sinema renklerinin keşfedilip, sinema misyonerlerinin teknolojik olanaklarını, Latin Amerika ve Afrika'dan sonra ülkemize transfer etmesine kadar.

Ta ki.. sadece reklam gayesiyle çekilmiş, pırıl pırıl içki kadehleri, silahları, son model araba ve giysi mağazalarıyla süslü kırmızı rujlu filmlere kadar.

Ta ki.. pembe dizilerin, Dallas çiftliğinin, o sanki zenginliğini çok merak ettiğimiz, Amerikan Rüyası imajının ülkemize yayılmasına kadar.

Ta ki... akıl dışı, otantik, bilim kurgu ve egzotik ve kan, barut ve et kokulu filmlerin, ramboların, rockylerin ve James Bondların hafızalarımızı silene kadar.

Onun için Yaman Sinemasındaki, siyah-beyaz filmleri, Turist Ömer'i, Cilalı İbo'yu, Çirkin Kral'ı, Horoz Nuri'yi ırmaklarından ve kaynaklarından temiz sular akan çeşmeleri, köy okullarını ve enstitüleri, Halide Edip'i, harmandaki döveni, kara kızı, tandır ekmeğini, ve Yılanların Öcü'nü çok özledim.

Siyah-beyaz filmlerini, tahta sandalye ve koltuklarını, film izlerken kışın etrafına doluştuğumuz odun sobalı Yaman Sinemasını çok özlüyorum.

Ve... bazen, Yaman Sinemasının makinist dairesinden uzanan, beyaz gri ve de sigara dumanlı ZAMAN MAKİNASINA binip o günlere dönmek istiyorum.

 
Toplam blog
: 62
: 690
Kayıt tarihi
: 04.01.07
 
 

Aşçıları ile ünlü Mengen doğumluyum. Beden Eğitimi Öğretmeni, güzel sanatlara ilgili, sporu mesle..