Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Yanılmak...

İnsan, bilmediği konularda büyük iddialarla kalem oynatmamalı. Cahil cesaretinden olsa gerek bugüne kadar finans alanında yazdığım yazılarda altı ay ya da bir sene içerisinde doların 1.80'i geçeceğini, enflasyonun hızla artacağını, üretimin ciddi şekilde azalacağını, işsiz sayısında patlama yaşanacağını öne sürmüştüm. Büyüme oranının 2010 yılında %4'ün altında kalabileceğini iddia ederken bütçedeki açığın hızla yükseleceğinden bahsetmiştim. Hatta daha da ileri giderek gelecek dönemde stagflasyon -durgunluk içerisinde fiyat artışlarının yaşanması- ihtimalini dile getirmiştim. Çok bilen çok yanılırmış olan biten sadece bu. Piyasalar öngörülerimi yalanlarken ekonomik gelişmelerin ülkemin lehinde gerçekleşerek halkın geçim düzeyine yansıması en büyük dileğim.

Kurdaki hızlı artışı iddia edebilme konusunda güvendiğim en önemli faktör cari açıktaki hızlı artışın döviz üretme kaabiliyetimizdeki zaaftan ve ihracattaki yavaşlamadan meydana gelmesiydi. Öyle ya, geçmiş dönemlerde ne zaman krizlere ram olduysak bu duruma yol açan esaslı sebep dolar fiyatının ani yükselişinden kaynaklandı. Somut sonuçları sebepler olarak değerlendirmek hatalı tahminlerde bulunmama neden oldu. Anlaşılan milli paramızın değerlenmesi haline alışamadığımızdan dolayı bu duruma finansal çalkantı olarak bakmışız. Şimdi nedamet getirmemin nedeni geçmişteki geçerli sayılabilecek düşünce parametreleriyle bugünü değerlendirme yanlışına düşmüş bulunmam.

2010-Ağustos ayına kadar verilen 28 milyar $'lık cari açığa karşılık 28 milyar $ sıcak para girişi sağlanması kuru düşük tutup ithal vergilerini arttırırken iç talebe de önemli oranda destekte bulundu.Halkın geçim düzeyinde olumlu yönde değişiklikler yaşandığını öne süremesek bile dışarıdan çok ciddi finansal dalgalar gelmezse ileride istenilen ekonomik istikrar düzeyine erişmemiz ihtimali daha yüksek düzeye ulaştı.Krizin henüz sona ermediğini göz önüne aldığımızda mevcut durumun sürdürülebilir olması önem kazanıyor. Dış ticaret açığı dikkat etmemiz gereken noktada. Sadece Eylül ayı dış ticaret açığıysa 6.7 milyar $.Cari açığın yıl sonunda 40 milyar dolara yaklaşma olasılığı döviz üretme kaabiliyetimizi sınayacak kadar etkin önlemler alma ihtiyacını yaratıyor. Bütçe açığının göreli istikrarı seçim döneminin getirdiği harcamaların özelleştirme gelirleri, vergi afları ya da borçlanma yollarıyla karşılanması olasılığını güçlendirirken özellikle mali konularda sürdürüldüğü öne sürülen sıkı bütçe disiplini borç çevirme oranlarına, vadelere ve faiz oranlarına yansıyacak. Bu konularda hükümetin her başarılı adımı dış açığın finanse edilme kalitesini de etkileyecek gibi görünüyor. Bana kalırsa hala en zayıf noktamız sayılan küresel ekonomiyle kontrolsüz iç içeliğimiz krizin yeni travmalar yaratabilecek kadar güçlü yansımalarını piyasalarımızda etkili biçimde hissettirebilir.

FED'in piyasalardan 600 milyar dolarlık tahvil alma kararı gelişmekte olan ülkelere para girişini hızlandırırken Yunanistan, İzlanda, İspanya ve Portekiz'in ardından düne kadar Avrupa kaplanlarından sayılıp bize örnek gösterilen İrlanda batan bankaları kurtarma planı çerçevesinde ağır borç yükü altına girdi bile.Avro Bölgesi'nde yaşanan böylesine belirsiz bir ortamda ülkemizde Merkez Bankası'nın gecelik borçlanma faiz oranını 4 puan birden düşürmesi, mevduat munzam karşılıkları ile KKDF oranın 5 puan arttırması ileride sıcak para nedeniyle aşırı ısınabilecek ekonomiyi şimdiden soğutma girişimleri olarak kabul edilebilir. Konuya bu yönden bakacak olursak 2008 Kredi Krizi'nin ilk aşamasında hükümetler devreye girerken ikinci aşamaya Merkez Bankaları damgasını vuracak gibi. Kurumlar arasında yaşanan görüş farklılıkları devam ederken üretici ile spekülatör, karar alıcılar ile kararlara uymak zorunda kalacak olanlar gelecek günlerde sık sık karşı karşıya gelecekler.

AKP iktidarına her zaman ideolojik düzeyde karşı durdum. Verdikleri kararların kısa vadeli kabul edip ileride daha büyük sorunlar yaratacak düzeyde öngörüden uzak olduğuna inandım.Üstelik bu düşüncemi halen değiştirmiş değilim. Ama yukarıda değindiğim gibi AKP bir sebep değil sonuç.Bu iktidarı yaratan iç ve dış koşullar seçimden seçime katıldığımızı sandığımız demokrasi oyununda önemli güce sahipler. İktidarın 12 Eylül Referandumu'nda aldığı %58 oranında EVET'in ardından 2011 Genel Seçimleri'nde yeniden %40-45 hatta %50 civarında oy toplama ihtimali halkın AKP politikalarını desteklemeye devam ettiğini gösteriyor. Elimizdeki verilerle yarını değerlendirmemiz pek sağlıklı sayılmasa da görünen köy kılavuz istemiyor. 2011 ve 2012 yıllarında art arda yaşanacak seçimler siyasi piramidin tepesinde önemli değişikliklere yol açacakken bu gidişatın altyapısını ekonomik gelişmeler sağlayacak. Eğer hükümet önümüzdeki iki seneyi başarıyla atlatırsa Türkiye'nin gelecek 25 senesini de etkileyecek kararları verme gücüne kavuşacak.

Yaşam boyunca işlediğimiz hatalar kendimizi baştan aşağıya değiştirme şansını ayağımıza kadar getirmekte. Artık geçmişte kalması gereken fikri kalıplarla şimdiki zamanda ısrarla harekete devam etmek yarınımızı da olumsuz yönde etkiliyor. Benim hata yapmam kişisel fikirlerimdeki eksikliği gösterir peki ya baştakiler hatalı hareket ediyorsa?

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..