Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Yaz yine bitiyor...

Yaz yine bitiyor...
 

Demek seneye gelmeyeceksiniz?”

“ Babam satmış yazlığı... Bizim de bugün haberimiz oldu!”

Sustuk...

İçimden bir şeyler kopmuştu ama elimden ne gelirdi ki?

Sanki kim önce konuşursa önce o ağlayacaktı!

<ı>Özlerim seni<ı> dedim... İçimden!

“ Eeee ne diyorsun?”

“ Bilmem şaşırdım!”

“ O hallerini bilirim senin, şaşırmadın, üzüldün!”

<ı>Üzüldüğümü söylememi istiyorsun... Üzülmedim... Yıkıldım!

“ Saçmalama neden üzülecekmişim, şaşırdım daha çok!”

“ Ben çok üzüldüm, alışmıştım buradaki arkadaşlara, kolay değil on beş yıldır her yaz geliyoruz... Beraber büyüdük...”

<ı>Sana<ı> alıştım diyemedi işte, arkadaşlara dedi...

“ Hüzünlenecek bir şeyler bulursun mutlaka... Görüşürüz yine, büyütme.”

“ Eskisi gibi olmaz be...”

“ Neyse... Sezen Aksu yeni albüm çıkartmış dinlendin mi?”

Sezen Aksu değil o...Aşkın Nur Yengi!”

“ O kim ya?”

“ Sezen’in vokalistiydi!”

“ İlk defa duydum adını, radyoda çaldılar bugün bir şarkısını...”

“ Ne zaman dönüyorsunuz?”

“ Hafta sonu!”

“ Bugün Cuma... Yarın gece diskoya gidelim mi?”

“ Olur...”

&&&

Bir yaz daha bitiyor...

Taklitçi bir rüzgâr geziyor ağaçların arasında... Bazen arsız bir sevgilinin nefesi olup yüzüme üflüyor bazen annemin elleri olup saçlarımı okşuyor... Aşifte!... Şimdi koynuma girdi işte!

Çınarların arasında unutulmuş, köhne masada yalnız oturuyor, bir taraftan demleniyorum...

Şarkılar seni söylüyor, önüne attığım kemik parçasının hürmetine ayaklarımın dibinde yatan yaşlı köpek, olmayan seni dinleyen beni anlamaya çalışıyor!

Köpeğin işi zor...

&&&

“ Şiir yazıyordun sen? ”

Şiir denemez ya çocukça şeyler işte... Bıraktım...”

“ Seviyordum ben ya... Sahilde okuyordun bazen...

“ Gitar çalamayınca açığı mısralarla kapatıyordum!”

“ Delisin ya! Hadi okusana bir tane...”

“ Yarın okusam, inan hiç içimden gelmiyor...”

“ Üzüldün sen üzüldün...”

<ı>Üzülmedim... Yıkıldım... Sana söylemeyeceğim! Dillendirmeyeceğim! Seni önce eve bırakacağım ardından böğüre böğüre ağlayacağım... Şiirleri sana yazıyordum...

“ Taktın ama! ”

“ Kızdın mı?”

“ Kızmadım... Neden üzüldün mü diye soruyorsun sürekli?”

“ Belki öyle olsun istiyorum!”

“ Üzülsem ne olacak ki baban evi satmaktan vaz mı geçecek?”

“ Uff... Hadi gidelim...”

&&&

“ Koçum ne haber?”

“ Ne olsun be Bekir ağabey... Bildiğin gibi işte...”

“ Ne o surat bir karış?”

“ Yok, bir şey ağabey yoğun bir gündü... Bir büyük rakı versene oradan... Biraz da beyaz peynir...”

“ Ooo büyük hem de! Sen rakı içmezsin hayırdır?”

“ Canım istedi!”

“ Nerde içeceksin?”

“ İskeleye ineceğim.”

“ Bekle biraz dükkânı kapatayım beraber inelim, dolapta kavun da var...”

&&&

Sahile inen toprak patikada Bekir ağabeyle beraber yürüyor, konuşmuyor, iskelenin sonuna gelince oturuyor, gazete kâğıtlarına sardığımız çay bardaklarını çıkartıyoruz...

Deniz en az benim kadar dertli ama ne yapsın?

Suskun, sessiz... Yalnız... Dalgalanmış da durulmuş... İçine kapanmış...

Sakiliği ben yapıyorum...

“ Doldursana bardakları adam gibi... Malkara sıkısı yap, su için bir parmak boşluk yeter”

Cevap vermiyor, bardakları dediği gibi sıkılıyorum...

“ Yarasın...”

“ Bal olsun ağabey”

“ Ne oldu anlat bakalım...”

<ı>Konuşmak istemiyorum...

“ Yok, bir şey be ağabey iş yerindeki arkadaşlara bozuldum biraz...”

“ Hadi len... Çocuk mu var karşında senin... Sırtı yere gelen pehlivan gibi olmuşsun sen!”

<ı>Nerden gelir aklına bu benzetmeler bilmem ki?

“ Yaz bitiyor usta! Ne yapıyorsun kış aylarında sen?”

“ Yatıyorum” Gülüyor kendi kendine ağzına kocaman bir kavun parçası atıyor...

“ Aklınca konuyu mu değiştirmeye çalışıyorsun... Büyük rakı alıyorsun, <ı>taklidimi yapıyor... Sonra işyerindeki arkadaşlara bozuldum diyorsun”

<ı>Nazlanmanın anlamı yok

“ Babası satmış yazlığı”

“ Çok ortasından girdin konuya, kimin babası satmış yazlığı?” Cümlesi biter bitmez gülmeye başlıyor... Duymuş konuyu... Derdimi anlıyor... “ Ne var bunda?”

“Görüşemeyeceğiz bir daha... O İzmir’de ben İstanbul’dayım”

“ Vaay be dünyanın sonu gelmiş! Kaçır kızı” Kahkahayı patlatıyor... “ Hatta şişeyi bitir iskeleden atla sen...”

Nasıl baktıysam...

“ Ne o dövecek misin beni?”

Sonra hüzünleniyor, gömlek cebinden çıkarttığı sigara paketini uzatıyor...

“ Kullanmıyorum!”

“ Yak ulan bir tane... Aslan sütü de içmiyordun sen!”

&&&

Yaşlı köpekle konuşurken, yeşil önlüklü, kısa boylu, kel garsona yakalanıyorum... Adam gülmemek için dudaklarını ısırıyor... Durumu kurtarmak için konuşuyorum;

“ Akıllı hayvan!”

“ Laftan anlar...”

“ Halden de anlar mı?”

“ Anlarmış gibi görünüyor... Var mı bir isteğiniz?”

“ Kavun...”

Küllüğü elindeki karton kutuya boşaltıp hızla uzaklaşıyor...

Yaşlı köpek beni hala anlamıyor...

&&&

Şişenin dibini bulduk... Ben güzelim... Bekir ağabey benden daha güzel...

“ Gidip yatalım çocuğum, sen yarın yorgana tekme atarken ben sabahın köründe kalkıp dükkânı açacağım... Dediğim gibi sen yarın konuş kızla... Sana daha ne desin a öküz!”

“ Ya yanlış anladıysam?”

“ Yuh be kardeşim yuuuh!”

&&&

Neden bilmem ertesi gün diskoya gitmedim...

Evdeydim, o da bana gelmedi!

&&&

Taşındılar, bir daha da onu görmedim...

Unuttum... Unuttuğumu zannettim...

Uzun yıllar sonra bir yaz... Bekir ağabey bir paket uzattı bana...

“ Sana geldi, sizden kimse yoktu ben aldım...”

Göndericinin adına baktım... Evin en kuytu köşesinde paketi ellerim titreyerek açtım... Ira J. Tanner’in bir kitabı çıktı içinden

Yalnızlık Sevme Korkusu

<ı>Okudum tabi... Anladım!

&&&

Kemikler bitince yaşlı, laftan, halden anlayan dostum başka birinin ayakları altına kıvrılıverdi...

Gücendim.

Kalktım, giderken yüzüne bile bakmadım...

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..