Yazık Oluyor Bize

Haberleri izledikçe, gazeteleri okudukça şaşkınlıktan küçük dilimi yutuyorum, sırtımdan soğuk terler boşalıyor. Gazetelerin manşetleri ise insanı dehşete düşürüyor. Ben nerde yaşıyorum diye düşünüyorsun. Yaşadıklarının birçoğu anlamını yitiriyor. İnsanlar çıldırmış diye düşünüyorsun.

Yetiştirme yurtlarında kendilerine korumaları için teslim edilen çocukları öldüresiye döven, tecavüz eden insanlar. Ve bu insanlar yıllardır hep oradaydı. Biz de buradaydık. Ne yaptık? Ekranda bir kadın, ifadesiz, şaşkın gözlerle çevresine bakarak “Kurumun müdür ve müdür yardımcılarını dinlediniz, sıfır şiddet var. Sorumlularını yargıya taşıyacağız.” Ben sorumlu bir insanın bu sözlerinden hiçbir şey anlamadım.

Şöyle gazete haberlerine bir göz atayım dedim. Bakmaz olaydım.

Biz kendimizi yargıya emanet ederken manşetten bir haber: “Fuhuş defterinde Yargıtay hâkimi.”

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in laiklikle ilgili sözleri için atılan bir manşet: “Giderayak yargıç devleti ilanı”

Tüm gazetelerde ve televizyon kanallarında aynı anda gündeme pat diye düşen haber: “Dink cinayeti azmettiricisi olduğu öne sürülen Erhan Tuncel, polis muhbirliğinden, jandarmaya da çalıştığı için atıldı.”

Hırsızlar arık meclise de girmiş ve küçük bir deneme yapmışlar gelecekteki büyük işleri için: “Mecliste lösemili çocukların bağış kutusu soyuldu.”

Enflasyon düştü, düşüyor diye oyalanırken manşetlerde: “Halkın enflasyonu %25,7, bırakın%9,9 u.”

Bir açıklamada enflasyon için merkez bankasından: “Merkez Bankası, haberleşme grubunda, mart ayında beklenen zamla enflasyonda artış bekliyor. Ocakta sebze fiyatları dışında enflasyonun sıfıra yakın gerçekleştiğinin hatırlatıldığı Merkez Bankası raporunda, "Türk Telekom'un telefon tarifelerinde yaptığı fiyat ayarlamalarının, martta grup fiyatlarına belirgin olarak yansıyabileceği düşünülmektedir" denildi.”

Günlerdir, yok yok yıllardır var yok diye tartışırken son noktayı Başbakan koydu “Derin Devlet” sorununa ve açıklık getirdi. Erdoğan, "Derin devleti bitir, iktidarsın" eleştirilerine ise "Derin Devlet olgusundan ne anladığımızı çok net söyledim. Derin devlet kurumlar içerisinde kendi anlayışları ve kendi kutsalları adına yetkilerini aşarak oluşan çetelerdir Bu tür çeteleşmeler dünyanın başka ülkelerinde de var. Bize bu işi çöz diyenlere kusura bakmasınlar. Kolaysa siz çözseydiniz. Bunları hep siz konuştunuz. Gerillalar deniz, kont gerilla dediniz. Biz şu anda çomağı soktuk onun için rahatsız olanların sesidir. Bunlar rahatsız oldular. Devletin kurumlarına en büyük zararı bu tür yanlışlar içinde olanlar vermiştir. 'Bunlar sizin döneminizdeki kadrolaşmaların sonucudur' diyenlere insaf diyorum. Dedi ve ucu açık bir tartışmayı başlattı. Şimdilerde muhalefete b ununla uğraşır hale geldi.

Ama en güzel çözüm Çevre Bakan’ından geldi: “Küresel ısınma ve kuraklıkla mücadele için bir araya gelerek bir rapor hazırlayan Tarım, Çevre ve Enerji Bakanlıkları en somut adım olarak " duyarlılık" çağrısında bulundu. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, küresel ısınma ve kuraklıkla mücadelede sorumluluğun "Ev hanımı Ayşe Teyze'ye" düştüğünü söyledi.” Şimdi ben yola çıktım Ayşe Teyze’yi arıyorum. Belki küresel ısınma ve kuraklık için çözüm ararken yardımım olur diye.

Günün gafı da Trabzon’dan geldi: “TRABZON Vali Vekili Vural Demirtaş, kendisini ziyaret eden Kardinal’e, “En az sizin kadar üzüldük. Münferit bir olaydı. Ama akacak kan damarda durmazmış” dedi. Tercüman krize neden olmamak için bu sözleri tercüme etmedi.”

Vahşete yenisi Antalya’dan eklendi: “ANTALYA’DA ormanlık alanda, domuz bağı ile bağlanmış, boğazı kesilmiş ve kafa derisi yüzülmüş bir ceset bulundu.”

Neler oluyor bize, anlamak mümkün değil.

Bu denli saygısız olabilir miyiz?

Bu denli duyarsız olabilir miyiz?

Bu denli bencil olabilir miyiz?

Bu denli görgüsüz olabilir miyiz?

Bu denli sevgisiz olabilir miyiz?

Artık gazete okumasam, televizyon seyretmem diyorum. Kaçabilir miyim?