Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

20 Mayıs '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Yazında Klişe-Anti-Pazar ve Piyasa

Yazında Klişe-Anti-Pazar ve Piyasa
 

Edebiyat ve edebi iş dünyasının telif ve orijinalite kavramı arasındaki ilişki ile ilgili sorunlar, her yeni yazı işi başvurusunda yazarlarla, yazına işverenler arasındaki güven oluşumunda ilk basamaktır. Ama çoğu zaman düşündüğünüz gibi değil.

Yazın kaynaklarındaki benzerlikler, ve kaynak üzerinden özgün yorum üretebilme pratiği üzerine Linda Woodbridge’in  ‘Para ve Shakespeare Pazarı’ örneği üzerinden konuyu siz okuyucularımın bakış açısına sunuyorum. Küresel edebi eleştiri makaleleri arasında, edebi malzemenin zenginliği için geçerli ve önemli bir yaklaşım olarak "Shakespeare." üzerine yazılmış on altı deneme üzerine bir yorum getirmiş Woodbridge. Burada, sadece edebiyat kaynağı olarak Shakespeare kullanan beş oyun arasında; Venedik Taciri’ne dayandırılan evlilik karşısındaki tutumlar konu edilmiş.  Shakespeare’in toplam 38 oyunu, 154 sonesi ve iki uzun anlatı şiiri arasında Venedik Taciri en kısa eserlerinden birisi olmakla beraber, para ve piyasalar hakkında Sheakspeare’in çözmeye çalıştığı bulmacanın küçük fakat çok önemli bir parçasıdır.

Shakespeare ile Dickens’ın para ve edebiyat piyasası kavramının gelişimiyle paralel dönemsel yazınları dikkate alınacak olursa, iki edebiyatçı arasında, yazdıkları kelime sayısı ve maddi değeri yönünden karşılaştırma yapılması, pek çok yanlış hesaplamanın başlangıcı olacaktır.

Burada, kelime sayısı ile her kelimenin maddi değeri arasında bir ilişki kurmaya çalışmak, akademik açıklayıcı yazınla, redakte ve dedükte basın köşe yazılarındaki görüş- karşıt görüş indirgemeciliğindeki kısa ve öz paragraf gerekliliği arasındaki farkı anlayabilmenin ilk şartıdır. Basında köşe yazıları, bilgilendirmek için ayrıntılı kaynak tespitlerine kimi zaman yer verse de, asıl hedef, bir görüşe destek ya da eleştirel yorumla zenginlik katabilmektir. Burada pazarın istediği, güncel soruna edebi bir yorumdur çoğu zaman. Edebi görüşlerin oluşumunun doğasını izlemekse, bir yazarın nasıl olgunlaştığını kavrayabilmek için rüya gibi bir yolculuktur yazarın eski yazılarından son yazılarına doğru yönelen.

Köşe yazmak, bir anlamda, her gün, günü ve kendini yeni baştan keşfetmektir. Aynı şeylerin av malzemesi olduğu pazarda, herkes yeni baştan kendini bulmaya çıkar.

Bazen sonuçlar yazarları bir oybirliğine sürüklese de, gerçek  çoğu zaman bu keşfedilmemişliklerin gündemi arasında hergün kendini yenilerken girer zihnimizdeki sırasına. 

Örneğin Shakespeare’in Venedik Tacirine yorum getiren iki akademisyenden biri, parayı bir Hatalar Komedi’sinin yalan veya aldatmaları ya da çarpık dolambaçlı, ya da şüpheli paylaşım mekanizmaları olarak yorumlarken, bir diğeri, oyundaki paranın şahsiyetleri bozması, bilinçsiz açgözlülük ya da cimrilik ve hilenin normal olarak algılanması üzerine yorum getirmiştir. Burada, aslında aynı kavrama bakarken, farklı yazarların, ekonomi hakkındaki düşüncelerinin ne kadar farklı olacağını düşünün.

Yine edebiyattan yola çıkanlar için, Dickens’ı anlamak, sanayi devriminin, Manchester üretim ortamına, saldırı, ya da takdir gözlüklerini takanlar için farklı yorumlar anlamına gelecektir. Ekonomi vizyonu farklı bir solcu ile kapitalistin günlük hayata dair yorumlarına göz gezdirirken, gazete sahibinin ya da Baş Editör’ün yazının muhteviyatına dair sorumluluk taşıyıp taşımayacağı fikri de sanırım buna benzer bir örnek oluşturuyor. 

Adam Smith'in Ahlaki Görüş Teorisinden yola çıksak bile, günlük basında, ahlakçılık ve erotizme sansür kavramı sadece biz yazarların yazı yazacağımız mecraları belirlemekle kalmazken, unutmayalım ki Sheakspeare ve Dickens’ın zamanında da sorun oluşturuyordu. Burada karikatür krizlerini hatırlamakta yarar var, tüm farklı yorum getiren, ve kimi zaman editörlerce baskılanan fikir taraflarıyla birlikte. Fakat, şüphesiz, yazar, özgün açısını savunmalı ve gerekirse, savunduğu yönde net tavırla yeni ekmek kapıları aramaya hazırlıklı olmalıdır daima, bir akademik tez savunmacısı edasıyla.

İş dünyasına burjuva gözlükleriyle bakarken, moda, baştan çıkarıcılık, aşk, gibi güzelliklere, istihdam, cari açık, piyasalardaki dengesizlik ve yetersiz ekonomik büyüme ya da eşit olmayan paylaşımı da katmak isteyenler, faizle yaşam tatlısının üstüne bir kase acılı tarhanayı boca etmiş olurlar.

Bu durumda bunca malzeme içinde, liberter yazar olabilmek için, din özgürlüğü yanında ya da karşısında olmak, mülkiyet hakları açısından daha sosyal liberal ya da tam kapitalist olmak, siyasetin içindeki romantik kargaşalarda, multipartneriteyi ya da aynı cinsten evlilikleri savunmak şart mıdır? Yani liberterliğin belli bir klişesi var mıdır. Yoksa, ben liberterim, diyen bir yazar yelpazede, kendi özgür konumlanmasının ayarına sadece kendisi mi karar verir. Bence, klişe beklememek gerekir, klişe olarak adlandırılan fikirlerin ne olduğunu işleyebilecek kadar klişe kavramları iyi tanımak gereğiyle birlikte, Liberter köşe yazarı, klişenin sağına soluna, altına üstüne kendini konumlandırabilecek kadar iyi anlamalıdır, liberter klişeyi. Burada herkesin, doğru dediğine, doğrudur demek şartı olmayacağı gibi, kendine liberter diyen biri, şöyle ya da böyle demiş diye, bunu liberter klişeye dönüştürme gereği de olmamalıdır. Uzman görüşleri, arzular ya da bastırılmışlıklar, devlet ya da sermaye kendi başına belirleyici değildir, liberter yazarın yazısında..

Ama edebiyat piyasa yanlısı ya da anti-pazar tartışmalarıysa sorun, insanların yanlış şeyler okurken ya da yeterince doğru şeyleri yazılanlarda bulamazken bu yazılara, reklam yapılsa dahi tıklamaktan vazgeçecekleri gerçeğine ne demeli. Kötü ve çirkin hikayelerin okuyucularının bu toplumda en az % 50 olduğunun farkında değil miyiz? Sadece kötüyü yazan bir basın ya da sadece şak şak tutan bir medya karşılaştırmasında, kötüyü yazan medyada şakşakçı, ve şakşakçı basında, kötüyü yazan olanlar her zaman sistem dışına düşer mi gerçekten? Ne zaman farkına varılır bu eğilimlerin. Erken tepkilerin, yazar için IQ düşürücü olduğunu söylüyor edebiyat akademisyenleri, tabii ekmek korkusu varsa. Şükür benim pek yok.

Yazı dünyasına iş adamı gözlüğüyle bakabilecek yazarlar, piyasa basınının mihenk taşlarıdır. Böylece, yazar hem kendi kelimelerinin maddi değerini ölçebilir, hem de diğerlerinin almış olduğu gazete hisse senetlerinin karlılığına verdiği katkıyı. Evet, yazar grupları bir araya geldiğinde tartışma sanat ve kültür hakkında değil, telif ve sözleşmeleri hakkında gerçekleşirken, hisse senetleri de hayal kırıklığına uğratmamalıdır.

Tüm bunları birlikte değerlendirme konusunda güvensiz ve zayıf yazarların, gündemi bir kenara bırakıp, patrona savaş açmaları, sık rastlanan bir durum olmasa da, sanırım, devlet üniversitelerinden mezun yenilerin, hayatla karşı karşıya kaldıklarında, önce piyasayı öğrenmeye çalışırken uğradıkları tökezlerin bir yansımasıdır.

Yazında anti-Pazar savunucuları ödün söylemine anlam kazandırmaya çalışırken, insani argümanlara destek, fakr ü zaruret içinde duygusal yoksunlukla sonuçlanırsa, kültürün de iflas edeceği açıktır. Yazın piyasası yarışmacıdır, ve sadece en iyi köknar hayatta kalır.  

 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..