Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yeni Yıl Şarkısı

Yeni Yıl Şarkısı
 

Bundan önceki iki yazıda anlatmayı beceremediğim, daha doğrusu araya giren ufak hikâyeler ve detaylar nedeniyle bir türlü sırasının gelmediği; yılbaşına ait şahsi “ritüel”imi anlatma çabalarım tam gaz devam ediyor, durmak yok, yazmaya devam… Ritüele dair üçlemenin son yazısını okuyorsunuz…

Bu kez meramımı ikinci paragrafta çarçabuk deyivereyim de bu işkence bitsin diye düşündüm… İşkence dediysem, “bana dair” bir işkenceden söz etmiyorum, size verdiğim rahatsızlıktan ötürü duyduğum hicaptan ve çektiğiniz işkenceden bahsediyorum… Hatta öyle ki yazının başlığını “Çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü içimdeki ben ve dışarıdan görünen öteki ben adına özür dilerim” diye değiştirecektim de, bu kadar uzun yazı başlığı daha çok işkence suçu teşkil eder diye çekindim…

E malum zaten kendimle hesaplaşma derdindeyim, bir yandan geçmişe dair delil toplayacağım diye yırtınıyorum, öte yandan meramımı nasıl anlatacağım diye göbeğimi çatlatıyorum… Üstüne bir de “işkence” mağduru olmayın diye çalışıyorum işte, kıymetimi bilin yani…

Efendim, çocukluğumda nereden duydumsa, yılbaşı akşamına dair bir batıl inanç geliştirmişim… Şimdilerde düşününce sanki yengem söylemiş gibi geliyor… Farz edelim ki o söylemiş; dedi ki: “yeni yıla nasıl girersen, bir yıl boyunca hep onu yaparsın”… Yani demek istemişti ki; saatler giden yılın son saniyelerini gösterirken, o anda yapmakta olduğun eylem her ne ise, gelen yeni yılda da en çok o eylemi yapacaksın…

Çocuk aklı işte… Ben de o zamanlar bunu gerçek sandım, hatta yalnız ben değil, benden 3 yaş küçük erkek kardeşim de aynı düşünceye sahipti… İkimiz de o andan itibaren yılbaşı akşamlarına ayrı bir ihtimam göstermeye başladık… Öyle ki günler evvelinden yeni yıla “ne yaparken” gireceğimize dair planlar bile hazırladığımız olmuştu…

Çocukluğumuzda şimdiki gibi her şeyden bol bol bulunmazdı tabi, mesela çikolata nadiren alabildiğimiz enfes bir gıdaydı bizim için ya da muz öyle her mevsim elimizin altında olmayan hatta pazarlarımızda bile arada bir satılan bir meyveydi… İşte buna benzer “nadide gıda maddeleri” ile ilgili planlarımız olurdu… Bir seferinde muzlarımızı hazırladık ve saatler tam 12 ‘yi gösterdiği anda yemeye başlamıştık, kıt aklımızla yeni yıl boyunca her istediğimizde “muz” yiyebileceğimizi düşünmüştük işte… Diyelim ki o yıl beklediğimiz gibi hep muz yiyemedik, asla vazgeçmezdik, ertesi senelerde başka bir “nadide gıda maddesi” ile deneyimize devam ederdik… Çikolata, kola, Antep fıstığı gibi az bulunan gıda maddeleri ile yılmadan yıllarca deneyleri yani bir anlamda “araştırmacı/didikleyici/şansa bırakmayıcı” kişilikli gayretlerimizi sürdürdük… Hiç akıllanmadık… Nitekim balık hafızalı olacağımız o zamandan belliymiş…

Tabi bu işin “yeme ve içme” boyutu… Bir de bu ritüel nedeniyle içimizi kaplayan, zaman zaman kabus olup rüyalarımıza giren kötü olasılıklar da vardı… Bir defasında 39 derece ateşle yattığımı bilirim, hasta olduğuma değil de, yeni yıla hasta girdiğime üzülmüş, bütün yıl boyunca hep hasta olup yatacağım diye korkmuştum… Öyle mi oldu bilmiyorum… Çünkü o kısımlar hafızamdan silinmiş…

Yine buna benzer olası bir kötü senaryo da kardeşimin aklına gelmişti… “Ya tam yeni yıla girerken tuvaletim gelirse?” fikrini beyan ederek benim aklıma da korkutucu ve bir o kadar da ürkütücü o kötü olasılığı sokmuş oldu… Haydı bakalım, günlerce içim içimi kemirdi, kemirilmekten içim boşaldı, en nihayet yılbaşı akşamı geldiğinde ben bir müddet hiçbir şey yemeden ve içmeden beklemeye koyulmuştum…

Ailecek geçirilen o yılbaşı akşamında sofrada neler neler yoktu ki… Her türlü meze (büyükler için), her çeşit meyve ve kuruyemiş, gazoz, kola, patlamış mısır vesaire… Gel de yeme bakalım… En fazla 1 saat direnebildim, “aman be, gelirse gelir, ben de biraz sıkarım dişimi” diyerek yemeye koyuldum… Saatin yelkovanı yeni yılın ilk dakikalarına doğru yol aldıkça beni iyiden iyiye bir anksiyete sardı… Panik atak geçirdim adeta… Gerçekten de kâbuslar görerek yeni yıla girdim, güya yeni yıla “iyi bir şey” yaparak gireyim de bütün yıl o “iyi şey” ile meşgul olayım diye düşünürken, yeni yıla tuvalet korkusu içerisinde girmiştim… Herkes o yıl bir yıl yaşlanırken sanırım ben 3 yaş birden büyümüştüm…

İşte ta o yıllardan beri her yılbaşı, çocukluğumdaki kadar olmasa da yine mebzul miktarda bir dürtü ve içgüdü ile o hissi yaşar oldum… Tabi büyüdükçe o yıllardaki deneyleri yapmaz oldum ama içten içe bu ritüelin beni kemirmeye devam ettiğini hissediyordum…

Büyümüş halimle yeni yıla muz yiyerek girecek halim yok ya… Büyüdükten hele ki delikanlılığa eriştikten sonra yıl boyunca yapmak isteyeceğiniz şeyin şekli de değişiyor meali de… Örneğin üniversite yıllarında o saatlerde ders çalışmamaya özen gösterirdim ki sene boyunca çalışmak zorunda kalmayayım… Ne yani “yıl boyunca yapmak isteyeceğiniz şeyin şekli de değişiyor” deyince başka bir “şey” mi yazacağımı düşündünüz, aşk olsun… Haydi ufacık bir örnekle geçiştireyim bari; o zamanlarda eğer sevgilim varsa ki çok olmadı, yeni yıla onunla sarmaş dolaş girmeyi istedim hep… Böylece yıl boyu hep sarmaş dolaş oluruz diye bekledim…

Tabi yaş kemale erme noktasına yaklaşınca da işler değişiyor… (Başbakanımız gibi “nokta” vurgusu yaptım, fark ettiniz mi?) Ne çocukluktaki o saflık kalıyor ortada, ne gençlikteki deli-kanlılık… Ne çocukluğa dair absürd istek ve beklentiler kaplıyor içinizi ne de gençliğinizdeki sarmaş dolaş, ye-iç-eğlen doktrini… Yolun yarısını bir çırpıda devirdiğinizi arkanıza dönüp bakınca anladığınızda artık yeni yılları eskisi kadar istemediğiniz fark ediyorsunuz… Zira yeni yıl demek; bir yıl daha yaşlanmak demek, yeni yıl demek; ruhunuzda esen deli yellerin yerini sakin meltemlerin alması demek…

Elbette eş-dost bir araya gelip yine eğlenebiliyoruz, kimi zaman nezih bir ortamda, kimi zaman da eğlenceli bir mekanda yeni yılı karşılıyoruz ancak çocukluğumuzdaki o damak tadını bulabiliyor muyuz, bilmem?... Hani ne bileyim bu yıl ekran karşısına yerleşip, önüme türlü çerezleri dizip, TRT kanalını açsam, akşamüstü yemek vakitlerinde çıkan “Çocuk Korosu”ndan “Yeni Yıl Şarkısı”nı dinlesem, nasıl olur acaba…

Hatırlarsanız şöyle bir şarkıydı;
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
Bizlere kutlu olsun
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
Sizlere mutlu olsun
İsteyene linkini de vereyim; http://www.dersimiz.com/sarkilar/sarki.asp?id=32

Ya bırak bu çocuk işlerini adam gibi bir öneri yap diyenlere de alternatif bir başka ilişim (link) veriyorum;
http://www.yonkis.com/mediaflash/reverse.htm

Bundan iyisi, Şam’da kayısı… Yeni yılınız kutlu olsun…

Murat HACIOĞLU
31 Aralık 2008 Çarşamba

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..