Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '08

 
Kategori
Haber
 

Yine, yeniden "özgürlük" mü?

Yine, yeniden "özgürlük" mü?
 

Gazete


Türban ile ilgili soruya Başbakan’ın verdiği yanıt;

“Bugün Avrupa’da, Amerika’da, değişik ülkelerde rahatlıkla başı örtülü olarak üniversiteye kızlar gidebiliyor. Oralarda bir sorun yok Ama halkının yüzde 99’u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor maalesef. Ama bu sıkıntıyı aşacağımıza inanıyorum”(Erdoğan)


“Avrupa’da bu noktada her üniversitede başörtülü olarak gidip okunabiliyor. Böyle bir sorun yok, Amerika’da böyle bir sorun yok. Ama ülkemizde böyle bir sorun ne yazık ki var. Üniversitelerde böyle bir sorun söz konusu. Bunu düzenlemeyle aşmak öyle zannediyorum ki eğitim özgürlüğü noktasında bir sıkıntıyı aşmaya da vesile olacaktır." (Erdoğan)

http://www.milliyet.com.tr/2008/01/14/son/sonsiy31.asp?prm=0, 42345349

Yıllardır bu ülkede bazılarının anlamadığı, anlamak istemediği ve özellikle batılı ülkelerden örnekleyerek kendi düşüncelerine dayanak oluşturmaya çalışanların unuttuğu en önemli şey batı ülkelerinde takılan türbanın bireysel özgürlükler açısından değerlendirilmesi, ülkemizde ise türbanı siyasi araç olarak kullanıp, devletin yönetimini, rejimini değiştirmeye yönelik eylemlerin ifade biçimi olduğu için yasaktır.

Avrupa ülkelerinin irtica sorunu yoktur!

ABD’nin irtica sorunu yoktur!

Türkiye’de Cumhuriyet kurulalı beri ve hatta kuruluş aşamasında bile Kurtuluş Savaşı sürecinde bile irtica tehdit olmaya devam etmiştir, etmektedir.

Özgürlükler açısından baktığımızda kimsenin söyleyecek sözü yoktur.

Seksenli yıllarda üniversitelerimizde türbanın serbest olduğunu bilmeyen yoktur. Bu satırların yazarı türbanın nasıl bir baskı aracına dönüştüğünü yaşamış bir yurttaş olarak devlet kurumlarında türban örtüsü altında ayrımcılığa, bölücülüğe karşı düşüncelerini yazmayı görev sayıyor.

Sözde yarı aydınlar, liboş enteller, üçüncü cinsler ne kadar savunursa savunsun bu ülkede yaşayanları bir arada tutan en önemli çimento sanıldığı gibi “Din” değil ülkede tam olarak yaşama geçirilememiş olsa da Laiklik anlayışıdır! Laik olmayan devletin demokrat olamayacağı tartışma götürmez.

Belki bu günlerde pek sık örneklerini yaşamıyoruz, yaşansa bile medyada yer bulmuyor ama erkek hastayı muayene ve tedavi etmeyen kadın (dini bütün, türbanlı) doktor haberleri hafızalarda o günleri yaşayanlar için tazeliğini koruyor.

Örnekleri merak edenler arşiv araştırmasına girişip o yılların gazetelerini tarayabilirler.

Üniversite öğrencileri Anadolu’nun değişik şehirlerinden onca özveriye karşılık zar zor bir okul kazanma olanağı bulmamalarına rağmen yaratılan baskı ortamında ya okulu bırakmak ya da mecburen örtünmek durumunda kalıyorlardı.


Yaşamlarının en umut dolu olması gereken yaşlarda öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları moda deyim ile “mahalle baskısı” onları umutsuzluğa veya psikolojik olumsuzluklara mahkum ediyordu.

12 Eylül sonrası “ Türk İslâm Sentezi” adı altında işlenen ve bu güne gelinmesinin temellerinin atıldığı o günlerde yaşananlar acı ve olumsuz anılar olarak kalmasın diye yazmaya çaba gösteriyorum.

İlkokul öğretmenlerinin bir gecede üniversite hocası olduğu o günleri kitaplardan veya bu günün gazetelerinden öğrenmeye ne kadar vakıf olduğumuz toplum olarak tartışma götürür.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların üniversite kürsülerinde, gazete köşelerinde boy gösterdiği günümüze gelinceye kadar; ulusal hafızamız, düşünürlerimiz, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız, hukukçularımız bombalanarak, kurşunlanarak yok edildiler. Hepsi neredeyse faili meçhul olarak kaldılar.

Şimdi liboş sesleniyor köşesinden “Bireysel özgürlükler açısından değerlendirilmeli türban.”

Sanki İslâm’ın beş şartından biri türbanmış gibi. Sanki Türkiye İslâm 60’lı, 70’li yıllarda siyasetçiler aracılığı ile gittikçe güçlenen tarikatlar aracılığı ile keşfedilmiş gibi.

Bazıları yine mi Atatürk diyecek yazımı okuyunca ama gerçek şu ki savaş sonrası doğru dürüst taşı taş üzerine bile koyabilen duvar ustalarının bile bulunmadığı bir ülkede savaş sonrası gerçekleştirilen devrimler ile kulluktan birey olma ayrıcalığına yükselen Türk Ulusu dünyanın saygısını kazanmıştı.

O' Atatürk ki; Dinden geçinen asalaklardan Ulusu kurtarmak için Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kuran Tefsirini 70 bin adet çoğaltarak ülkenin en ücra yerlerine kadar ulaştırmıştı.

Okumayan, düşünmeyen, üretmeyen beyinler yine taasuba, tarikat şeyhlerine ipotekli fikirler ile ortalıkta at koşturuyorlar. Gelinen iklim, fikirsel kabızlık tahammül edilir, anlaşılır gibi değil.

Türkiye geçmişi ile hesaplaşmak zorundadır. Oynanan oyunların, uygulanan senaryoların ülkeyi getirdiği nokta gün gibi ortadadır.

***

Asalak “Kene”, ölümcül virüs taşır.

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..