Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yine mevsimlerden kış

Güneş sıcacık ışıklarını yavaş yavaş çekiyor üzerimizden...

Rüzgarın ayazı, kışın karasını müjdeliyor.Birkaç ay öncesine kadar serinlemek için gece-gündüz açık tuttuğumuz balkon kapıları sıkı sıkı kapandı. Hatta eşiklerine birer örtü atıldı, kapı arasından sinsice giren soğuk havaya karşı...

Terlemekten şikayet eden biz insanoğlu, bu kez soğuklardan şikayet eder olduk. Maymun iştahlı olduğumuzu söylemeye gerek yok sanırım. Öyle olmasa, ne istediğini bilmeyen divane aşıklar gibi bir yazın sıcağından bir kışın soğuğundan şikayet eder miydik? Ne çabuk sıkıldık soğuk esen rüzgardan, kızaran burunlarımızdan? Daha kış bismillah demişken yaz günlerini arar olduk... Ne güzel demişler; insana bir küp altın versen bir küp daha ister, diye...

Bizim her işimiz böyle işte, tez canlıyız. Biri bitmeden birini isteriz, verilenden memnun olmak günahmış gibi şikayet ederiz.

Oysa, dört mevsim dört ayrı güzelliktir dünya hayatında...

Kış zorlu bir aydır. Yağmuruyla, çamuruyla, rüzgarıyla, soğuğuyla bezdirir insanı. Hele Ankara'nın kuru ayazı ile merhaba diyorsanız kışa, anlarsınız mevsimlerin çetin cevizidir kış...

Konuşurken ağzınızdan buharlar çıkar, buz gibi havada. İçiniz titrer esen ayazda... Ellerinizde oluşan çatlaklar kışın gelişini hissettirir her dakika...

Çorapla yatmayı kabalık sayanlar, caiz değildir söylentilerine kapılanlar olsa da kışın her şey mübahtır. Üşümemek için çorapla da yatılır. Yazın yüzüne bakmadığınız yorganlar, pikeler, battaniyeler gecenin en önemli yoldaşı olmuştur.

Kaloriferli evlerde petek diplerine oturulur, sobalı evde ise maaile geçilir sobanın yakınına...

Sobalı evin havası ayrıdır. Kalorifer kadar lüks kokmaz soba... Yanan kömürün, odunun, çıranın, kağıdın kokusu dolar odaya... Yanan odunların çıtırtısı senfoni gibi gelir kulağa... Şömine kadar gösterişli durmasa da, kış aylarında kurulduğu evin demirbaşıdır soba. Üstünde kestane yapılan, yemek tenceresini ısıtan, ıslanmış çorapları, yıkanmış çamaşırları kurutan, bir aileye dışarının soğuğunu hissettirmeyen, üzerine koyulan portakal kabuklarıyla odanın kokusunu değiştiren, çocukların dikkatle uzak tutulduğu, tüterse kabus olan odur.

Sobalar anne babalarımıza, dede ve ninelerimize hep gençliklerini hatırlatır. Sınıflarına kurulan sobada yakmak üzere öğretmenlerinin ertesi gün ev ödevi olarak herkesten bir odun istemesi acı-tatlı bir tebessümle anlatılır.

Kışın çilesi de zevki de bir başkadır. Salepler yudumlanırken eş-dost ziyaretlerinde, kışın soğuğu bir anlık unutulur.

Şimdi raflardan alsak ta boza bir başka yakışır kışa... Özellikle sokaklardan yükselen "Bozaaa..." sesi anımsatır tebessümle kışın renklerini. Günümüzde bozacıların sesleri duyulmuyor, tek tük rastgeldiğimizde ise "Nerde o eski bozalar?" diye yakınır olduk. Sanayideki gelişme ve hızlı tüketim rüzgarına karışarak market raflarında bizimle buluşturulan bozada küsmüştür belki kışa, ondan eski tadı bırakmıyordur damaklarda...

Kışın en güzel anı, karla buluştuğumuzda başlar. Bembeyaz örtü, kaplar dört bir yanı... Lapa lapa yağan karın altında yürümek, ayağının altında ezilerek kütürdeyen karı hissetmek... Avuçlarını açıp gökyüzüne, kar tanelerini tutmaya çalışmak... Gökyüzünden yeryüzüne inerken hiç biri birbirine değmeyen o kar tanelerinin avucunda birleşmesini izlemek... Ne keyiflidir, bu anlar yaşamasını bilene!

Küçücük bir kar topunu yuvarlaya yuvarlaya kocaman bir kardan adam yapmak... Kar topu savaşında kahkahalarla eğlenmek... Kışın en keyifli anları işte..!

Mahalle yokuşlarında poşetlerle kaymak korkusuzca... Buz tutan ve kaymaktan iyice kayganlaşan yollarda pür dikkat yürümek... Botun su almadığını görünce sevinmek, kirlenen paçalardan nefret etmek... Temiz bir kar topunun tadına bakmak...

Sanıldığı kadar şikayet edilecek yanı yoktur, kışın... Bir kuru ayazdır, yüzümüzü buz kesen... O da bunca güzelliğin yanında kadı kızındaki kusur kalır. Sadece kış için değildir bu, şikayet ettiğimiz her anın bir güzelliği saklıdır içerisinde.

Bardağın boş tarafını görmeye alışkınız fakat dolu tarafında yatanları görsek o kadar kâr sağlayacak ki bize...

Şikayet edilecek kusurları herkes görür. Kusurların altında yatan, kıyıda köşe unutulmuş, keyfi çıkarılmaya değen değerleri ise bakmayı bilen gözler... Bakmayı bilen gözler olmanız dileğiyle, unutmayın güzellik bakılan da değil bakan gözdedir.

 
Toplam blog
: 37
: 219
Kayıt tarihi
: 05.10.12
 
 

Anadolu İletişim Meslek Lisesi & Radyo TV mezunuyum. Özel bir radyoda çalışmaktayım, köşe yazarlı..