Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '15

 
Kategori
Deneme
 

Yoksa mektuplarımızı mı yaktık ? (2)

Yoksa mektuplarımızı mı yaktık ? (2)
 

Mektuplar


“Gurur sevginin kabridir.”

Emine PİŞİREN

Bu başlıklı bir yazım hala internet ve sosyal paylaşım sitelerinde/edebiyat dergilerinde yayımlanmıştır.

Okuyanlardan tarafıma gelen özel eleştiriler, özel mektuplar da oluyor. İnanın hepsi de hoş tepkiler, bende “başarmışım demek ki,” diye çok mutlu oluyorum. Okur / yazar ilişkisi çok önemlidir. Hele ki yazarın yazdığı yazı gerçekten okurlara ulaşıyorsa.

Genelde yazar yazdığı eserinin okur tarafından onaylanmasını, beğenilmesini ister. İnanır mısınız, ben beğenilmek veya onaylanmak adına yazmıyorum. Nedeni de çok basit; duygularımı dışa vurmayı seviyorum: Öfkemi, acımı, mutsuzluğumu, neşemi, sevincimi, coşkumu, vs... insana özgü duygularımı kalemim yettiği sürece yazıyor, üleşiyorum.

"Peki, bunu neden yapıyorsunuz Emine Hanım, şart mı duygularınızı açığa çıkartmak?"diye de bir soru aklınıza gelebilir.

Evet, bunu neden yapıyorum?

İnsan doğar, yaşar, ölür. Yaşamın içinde rollerini yaşarken oynar. İki rolden birini seçiyor genelde insan. Ya iyidir, ya kötü. İyiyle kötü arasında gider gelir. Belki ve keşkelerle törpülenir duyguları. Amaç İNSAN olabilmektir, aslında. İnsan olmayı başardığımız ölçüde yaşamdaki gerçek rolümüzü başarıyla tamamlamış oluyoruz.

Evet, bende toplumu düşünen yazarlardan olmaya çalışıyorum. Yazılarımın temalarını genelde insan/yaşam/doğa üçlüsü üzerinde kurgulayarak yazıyorum. "Yoksa Mektuplarımızı Mı Yaktık"adlı yazımın içeriğinde ÖZLEM, SEVGİ, VEFA bolca serpiştirmiştim. (http://edebiyatgalerisi.net/yoksa-mektuplarimizi-mi-yaktik.html)

Şimdi bilişim sektörü, elimizden/cebimizden düşürmediğimiz teknolojik oyuncaklarımız yazma yetimizi dijital ortama taşıdı. Birkaç saniyede iletebiliyoruz mesajlarımızı. Kalem tutmayı unutur hale geldik.

İyi ki yazarlarımız var. Yazma kültürümüzü sağ olsun yazın/gönül dostlarımız sürdürüyorlar. Dergilerimiz çok şükür, hala can çekişerek yaşamaya çalışıyor; tabi onlara  -can sularını veren sürdürümcüleri- vazgeçmezlerse... Ama hangimiz/kaçımız PTT’ye varıp uzaklardaki bir büyüğümüze, arkadaş/dostumuza, akrabamıza, vb yakınlarımıza mektup yazarak/kart atarak onları sevindiriyoruz?

Ben şahsen bunu sık olmasa da başarıyorum.

Size kısa bir anımı aktarayım:

“…Geçtiğimiz nisan ayının son günlerinde yaşama veda eden annemle tartışmıştık. Hem de hiç yoktan... Hem de incir çekirdeğini bile doldurmayacak bir nedendi tartışmamız. Aradan tam iki yıl geçmişti, anneler gününe iki hafta vardı. Postaneye gidip kutlama kartlarından birine şunları yazmıştım:

“ Canım Annem, seni çok özledim. Anneler gününü kutlarım. Seni sevmekten asla vazgeçmeyen ve uslanmayan ilk göz-ağrın. Emine Pişiren”

Yanıt gelmedi tabi. Ben bununla da yetinmeyip, annemin cep telefonuna da “Seni hep sevdim ve seveceğim anne. Neden bir araya gelince hep tartışıyoruz, bilmiyorum ama seni seviyorum canım annem.”Diye yazdım. Yine yanıt yoktu.

Anneme hiçbir zaman gururumdan sormadım/soramadım, “Neden yanıt vermedin?” diye…

Ama bunun nedenini o öldükten sonra anladım. Yıllar önce ona yollamış olduğum posta kartımı; vitrinindeki en üst köşeye, ona bir önceki yıllarda aldığım hediyelerim yanına koymuş ve her gün okuyup, öpüyormuş o tebrik kartımı

Annemin eşyalarını eşe dosta dağıtırken elime geçti not defteri. El yazısıyla “Sen benim ilk göz ağrımsın canım kızım… Biliyor musun? Anneler gününde bana gönderdiğin o kartı her gün öpüp kokluyorum. Kokun sinmişti…”diye de yazmıştı.

Çok iyi tanıdığım çarpık el yazısını okur okumaz allak bullak oldum tabi…Gözlerim doldu. Sarsılarak ağladım. Ama ne fayda! Hem o gurur yapmıştı, hem de ben… Şimdi ne çok kızıyorum kendime, ne çok!

Oysa o annemdi, ne gerek vardı ki bütün bu saçma sebepten tartışmalara…

Şimdi yok, ne o beni koklayabiliyor, ne de ben onu öpebiliyorum!

Mektuplarımızı keşke yakmasak da hep duygularımızı sağsak, özümüzü sunsak sevdiklerimize…

Telefonundaki mesajı aradım, bulamadım. Sanırım bir şekilde silinmişti. Oysa benim telimdeki gönderildiler bölümünde hala o mesaj saklıdır.

Şu an şu dakikada bu sözcükler de duygularımın dışa vurumu içindir; şimdi nedenini anlayacaksınız. Merhamet, acıma, yardımseverlik duygularımı size yansıtmak, belki de birlikte başarabilmek adınadır kalemimden damlayan sözcükler.

Uzun lafın kısası: Az önce bir MEKTUP geldi bana. Bu kez mektubu yazan bir öğretmendi. İsterseniz birlikte açıp okuyalım mı mektubu, ne dersiniz?

“…

Merhaba, sizlere Muğla Köyceğiz Toparlar Ortaokulundan yazıyorum. Bu okulda beş yıldır Türkçe Öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Okulumuzun kurulu olduğu alan Muğla ilinin en çok göç alan bölgesi ve 630 öğrencimiz var. Buna bağlı olarak ekonomik sorunlar ve imkânsızlıklar had safhada. Muğla zaten aile parçalanması konusunda zirvede(!).Bizde ne yazık ki bundan en çok nasibini almış kurum durumundayız. Nerdeyse sınıflarımız yarı yarıya parçalanmış aile çocuklarından oluşmakta. Yazımın başında da belirttiğim gibi hem ekonomik sıkıntılar hem ailevi durumları çocuklarımızı istemediğimiz yönlere itiyor. Okul binamız öğrenci kapasitemizi karşılamıyor ana sınıflarımızdaki öğrenciler sıkış tepiş oturuyor. Oynuyor, diyemiyorum çünkü alan çok dar. Üst sınıflara geçtikçe durum daha da karamsarlaşıyor. Bunun sonucunda elimiz kolumuz iyice bağlanıyor. Buna rağmen çocuklarımız geçtiğimiz dört yıl içinde bize iki defa merkezi sınav birinciliği armağan ettiler. En önemlisi kız hentbol takımlarımız var. Ve kızlarımız il ve bölge birincisi. Ama en çok geçen yaz Alanya'ya gittiğimizde kulüp sporcularının kızlarımızın kıyafetlerine malzemelerine bakışları içimizi acıttı. Hayatta paramın olmadığına pek de üzülmezdim ama o gün çok yıprandım. Mesela engelli öğrencilerimiz ve fakir öğrencilerimiz için müzik öğretmenimiz cumartesi pazar saz ve gitar kursu açtı. Kendisi çok istekli ama yokluk elimizi kolumuzu bağlıyor. Belki aklınıza Türkiye'nin en batısında böyle şeyler olur mu diyebilirsiniz, ama oluyor. Bazen sorun bizde diyorum fazlasını mı istiyoruz diye(!)Sizden ricam her yerde eserleriniz var bizim için de bir şeyler yapmanız. Mesela bu okuldan çıkacak milli sporcu veya müzisyen, doktor geriden gelenlere umut olacaktır ve o umudu yeşertecek desteğe ihtiyacımız var. Umarım ilgilenirsiniz. İyilikle kalın. Zekayi YAVUZ 5076958009…”

--

Evet, bende size yazdığım mektubumun sonuna geldim. Ne demiştim, mektubumun başında?

“Amaç insan olabilmek!”

 Duyarlı olacak dostlarımızı, okurlarımıza şimdiden teşekkür eder, sevgiler sunarım.

Mutlu Seneler!

Emine PİŞİREN/Edremit

08.01.2015

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..