Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '10

 
Kategori
Haber
 

Yumurtanın esbabı mucibesini anlamak

Yumurtanın esbabı mucibesini anlamak
 

Üzerinize yumurta geliyorsa, sizde bir terslik var demektir!


Hükümet, yönetme yorgunluğu çekiyor. Başbakan ile Dolmabahçe’de toplanan rektörlere sesini duyurmak isteyen öğrencilerin gördüğü şiddet, SBF’de yumurtaya dönüşünce, AKP’nin “özgürlükçü”lüğünün nasıl bir şey olduğu da anlaşıldı. Başbakan’ın, kendisini protesto eden öğrencilere karşı “soğuk savaş” dilini kullanmasına alışkınız; ama bu sefer bir koro halinde öğrencilere dair laf etmeleri, yorgunluk alametine işaret ediyor. Buna, bırakın yandaş yazarları, “radikal” yazarların hala “basın sözcüsü” havasıyla resmiyet kokan köşelerini de eklediğinizde vehamet almış başını gidiyor.

Dolmabahçe eylemi, bir turnusol işlevi görmesi açısından önem taşıyor. Zira, o ana kadar yazarı “yazar”; bakanı “bakan” sanıyorduk. Yazar, Hükümetin sözcülüğünü sürdürürken; Bakan ise tekmelenen, yerlerde sürüklenen, gözü morartılan öğrenciler, öyle, orada, orta yerde, herkesin gözü önünde, bütün çıplaklığıyla dururken, “polisimiz şiddet görmüştür” diyerek, “sözcülük”te ’70 model politikacıları bile geride bırakıyor. O bakanın özgürlükler tarihi açısından bir standart oluşturan AB’ye girmek isteyen Türkiye’yi temsil ediyor oluşundaki tuhaflığı bir yana bırakalım; “o yumurtaları getirselerdi, sucukla beraber yeseydik” demesiyse siyaset düzeyimizi gösteriyor.

Sürmenaj olma hali!

Siyaset ve yeme arasındaki diyalektik ilişki, AKP’liler için ekmek ve su kadar normal görünüyor olacak ki, ertesi gün SBF’deki, “yumurta şenliği”ne katılan ve titrini Anayasa kavramından alan Burhan Kuzu’nun ağzından, “o yumurtaları atacaklarına yeselerdi” şeklinde dökülüyor. Muhtemelen o günkü öğlen harçlığıyla aldığı yumurtayı atan öğrencinin de, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözünü bildiğini ve bu sözün gerçek hayatta yalnızca dini törenlerde yüksek sesle söylenen bir tekerleme olmadığını düşünemiyor. Başbakan ise “özgürlük kavramının içinde yumurta yok” diye dâhiyane bir cümle sarfediyor. Bir çeşit sürmenaj hali ki bu, siyasette yönetme yorgunluğu anlamına geliyor.

Yandaş yazarların haliyse perişan! Kimisi “hamileyse ne işi var gösteride” diyor; bir başkası, “doktor raporu kasıklarda dar izi yok”a sığınıyor; öteki, “yumurta atmanın hiçbir yaratıcılığı yok” buyuruyor. Nasıl anlatacaksınız ki, hamilelerin de hakları olduğunu; yaşadığı hak ihlaline karşı çıkmak için 9 ay kadar beklemenin mümkün olmadığını? Görüntüler çok açık ama varsayalım ki, doğrudan herhangi bir fiziki şiddete uğramasa bile ortamdaki psikolojik şiddetin de, tıpkı fiziki şiddete benzer ve hatta ondan daha travmatik sonuçlar doğurabileceğini nasıl anlatacağız?

Bazıları, herkesin Hükümetle ilişkilerini kendilerinin kurduğu tarz üzerinden değerlendirerek, olup biteni, herhangi bir projenin reklamcılığından ibaret sanıyor. “Yumurtalı eylemin hiçbir yaratıcılığı yok” diyenler işte bu kategoriye giriyor. Peki, bunlara, hak ve özgürlüklerini talep eden öğrencilerin reklamcı olmadıklarını nasıl anlatacağız? Bırakın yazar olmayı; ilköğretim düzeyinde bir eğitim bile yumurtanın domates ile birlikte dünyanın her bir yerinde her türden protesto eyleminde kullanıldığını biliyor. Ayakkabı fırlatmadaki yaratıcılıkla yumurtadaki sıradanlığı karşılaştırarak, Hükümeti aklayanlara Fransızların, “her şey üstüne üstüne geliyorsa, belki de sen ters gidiyorsundur” sözünü hatırlatmak gerekiyor.

Terslik öğrencilerde mi?

Öğrencilerin “demokratik- özerk üniversite” talebi, demokratik Türkiye talebiyle örtüşüyor. O talep, uğruna açılımlar yaptığımız Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümünü; inanca dair haksızlıkların özgürlükçü bir laiklik çerçevesinde çözülmesini gerektiriyor. O talep, yolsuzluğa, yoksulluğa karşı adaletli bir gelir dağılım sisteminin kurulması çağrısıyla örtüşüyor. Dolayısıyla yürüyen, yürüdüğü için dayak yiyen öğrencinin yumurta ile verdiği tepkiyi hep bir ağızdan şiddet olarak tanımlamak, yönetenin yönetmekte gösterdiği beceriksizliği ortadan kaldırmaz; dikkati o alanda yoğunlaştırır.

Öğrenciler hak arıyor! Aranan hak, hedefe hükümeti koyuyor. Hükümet yorgunluk öfkesi kusacağına; yazarlık “payesi” edinmiş kalemler, Hükümet’e yaranmak için tuhaflıklar ansiklopedisi yazacaklarına şaire kulak verirlerse “yumurtanın esbabı mucibesi”ni anlamış olurlar. Evren darbesinde avlu arkadaşım Ahmet Telli, “On beşine bastı mı/ dudaklarında bir türkü /elinde bayrak /kavga sokaktaki oyuna benzer artık /çocukluğu /benzemez/ çocukluğa” diyor, “Zulme direnmektir hayat” adlı şiirinde!

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..