Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Yüreğimin yıldızı, güneşin karası

Bir birlerine birleştirdim gökyüzündeki yıldızları, bulmacalardaki noktaları birleştirerek gizlenmiş olan nesneyi bulmak istercesine. İstedim ki önce en parlağından bağlayayım sonra daha az parlayanına ve daha az parlayanına.

Çok kolay oldu en parlağını bulmak. İkinici de tamam, üçüncüsü de. Dördüncüyü buldum ve yolu ona doğru çizmeye başlarken aslında bunun birinciden daha çok parlak olduğunu gördüm. Sildim tüm çizgileri, yeniden başladım. Bir, iki, üç, dört ; her defasında aynı şey oldu. Sil baştan yeniden.

Ya yoruldum ya da çok sıkıldım bu oyundan.

Çizgi çizmeden ya da sıralama yapmadan en parlağından en az parlak olana doğru, seke seke birinden diğerine atlamak istedim bir adımda. Yani öyle içimden geldiği gibi, gözüme hangisini kestirdiysem ona öncelik vererek. Bu sefer biraz daha keyifli oldu. Ne hoş bir duygu bu.

Yeter ama artık sıkıldım bu işten de.

Gruplamak istedim onları ama öyle burçlarların şekilleri ile değil. Hani neredesye sürrealist bir düzende. Bazen de kubik. Peki neden realistçe olmasın? Bir öyle bir böyle işte aklıma estiği gibi grupladım onları birer birer. Neler çıkmadı ki içlerinden.

Aydınlandı hava yavaş yavaş. Tan yerinde kızıllaşınca gökyüzü bir tek Ay kaldı orada. Ya yıldızlarım nerede? Nerede, benim oyuncaklarım? Benim yol göstericim nerede?

Bir zifiri karanlık içinde ne istersem onu bulurdum. Herşey ama herşey benim istediğim şekilde. Kim değiştirebilir ki? Ben ne istersem yıldızlar hemencecik o şekli alıyorlar. Bir bulut tabakası ay ışığını kesmeye başladığında yok oluyorlardı. Sonra yeniden ortaya çıkıyorlardı. Sanki çocuğuma “ce eeeee” yapar gibi. Ama gülen hep ben oluyordum. Kırk küsur yaşında “ce eeeeeeeee” oyununa gülen bir çocuk gibi.

Buralarda artık ne katran karası geceler ne de biri diğerinden daha çok parlamaya çalışan yıldızlar var. Yok artık onlar. Burada sadece yüreğinin katran karası olmuş zift çukurlarında gömülüp kalmış insanlar var.

Gece dediğin zaman, karanlık dediğin zaman korkuyor hepsi. Bir an önce güneş doğsun istiyorlar. Güneş doğsun ki kapkara olmuş yüreklerinin içinden sıyrılarak yalancı mutluluklarının içlerine dalsınlar. Hiç gece olmasın ama hiç.

Gecenin sessizliğinde, ay ve yıldızların aydınlattığı bir gökyüzünün altında gönlümün gittiği yere götürdüm kendimi tüm gece boyunca.

Güneş doğdu artık. Benim için değişen bir şey yok. Bulutlarla oynuyorum aynı oyunları. Yanıbaşımdan geçiyor ve gidiyorlar insanlar. Yüzlerinde sahtekarlıklarını örtmeye çalıştıkları tebessümlerle.

Gecenin karanlığını sever kimileri. Severler onlar çünkü tüm pislikleri örter gecenin karanlığı. Bir örtü olur pisliklerin ve kötülüklerin üzerine.

Severler onlar geceyi onların da üzerini kapatır çünkü. Gün doğmasın isterler, goğmasın ki görünmesin ne kötülükler, ne pislikler ne de kendileri.

Güneş doğsun isterim ve ardı sıra da Ay ve yıldızlar çıksınlar ortaya. Zamanı geldiğinde ama ne gün içinde geceyi isterim ne de gece içinde gün.

Hangisi olursa olsun gökyüzünde ne senin pisliğini kapatabilir ne de güzelliğini. Kızmamak lazım hiçbirine onların suçu değil bu işler. Ne yapsınlar ki onlar vakti geldiğinde doğup, batmaktan başka.

Kendi halinde gökyüzünde dolaşan bir bulut için yakıştırdığın benzetmeler onu değiştirmiyor. Benim için de değişmiyor ha gece olmuş ha gündüz. Ben ben olduktan sonra hangisi beni değiştiri ki? Hangisi ama hangisi beni iyi iken kötü, kötü iken iyi yapabilir ki?

Aramayın dostlar tüm kabahat onların değil. Bir suçlu ise aradığınız önce aynaya bakacaksınız. Bulamadıysanız hala suçluyu o zaman da göz bebeklerinize.

 
Toplam blog
: 71
: 606
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

1967 Yakacık doğumluyum. H.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde 2 yıl öğrenimden sonra İ.Ü. Arkeoloji ve San..