Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yüreğimiz bir tünektir...

Yüreğimiz bir tünektir...
 

Yazan olmamın müsebebi Haşmet Babaoğlu ve ne alaka diyeceksiniz, Hıncal Uluç’tur. Kendisi tip olarak birebir rahmetli dedeme benzer ve ben de huy olarak nasıl oldu anlamadım, gün geçtikçe Hıncal amcaya benziyorum! İkimiz de bu ülkeden umudunu kesmeyen fakat ülkede yabancı gibi yaşayan Türkleriz.

Hıncal amcanın yanında benim görgüm, görgü bile değil! Ama ben onu  yarı yaşındayım tabii!

Haşmet abiyle Yeniyüzyıl gazetesi vasıtasıyla tanışmıştım. Entellektüelliğini bu kadar iyi ve net ifade edebilen başka insan tanımam bu hayatta! Benim tanıdığım entelktüellerin çoğu kendisi dışında kimseyi gerçek anlamda düşünmezken Haşmet abi –ki böyle çağrılmaktan nefret edecektir muhakkak- “entellektüel olmak,  bilmek demektiri” bana öğretmiş çok değerli bir kişiliktir.

Çok samimi konuşuyorum onlarla fakat her ikisiyle de tanışmadım. 90’lı yıllarda Hıncal amcayla bilimum bayanlarla otururken Ortaköy’de karşılaşmama karşın, o zamanlar, ona böyle duygular beslemiyordum ve hatta onu nefretle karışık bir aşağılama içindeydim! Ancak on yıl sonra anlamaya başladım! Ben üzerimden cahilliğimi attıkça onun ne kadar değerli bir zat olduğunu fark ediyordum!

Oysa Haşmet abi hayatıma 2015 mart ayında girmişti: “Eşsiz, yani kadınsız olmak, eşsiz, yani mükemel olmak gibi, bir şeydir!”. Aşk acısından ölmek üzere olan bana, ilaç gibi gelmişti bu cümle!

“Yüreğimiz bir tünektir” cümlesini şimdi de ben, kendisine armağan ediyorum...

Uzun zamandır bahsetmek istiyorum onlardan fakat nafile bi çaba bu!

 Eğer Haşmet abi kadın olsaydı, ben kesinlikle ona aşık olurdum! Bırakın aşık olmayı onun kölesi olurdum ve yıllar yılı ondan öğrenmek için izlerdim yaptıklarını dizleri dibinde!

Evet, bilmek de sınır yok!

Düşünmekte de keza öyle!

Hıncal amcanın cesareti olmasaydı, bu millet oa kadar cesaretsiz kalırdı ki, yapılan bir çok şey yapılmazdı! Güzellik yarışmaları, müzik yarışmaları, seks dergileri, en başta aklıma gelenler! Aşağı yukarı her hafta beni bir yazısıyla ağlatmayı başarıyor! Beni en çok ağlatan adam! Türkiye’deki herhangi bir artı pozitif davranışla öyle çok gurur duyuyor ki, ben gözlerimden gelen yaşlara mani olamıyorum!

Bir müzeyi, bir sanat eserini, bir tiyatro oyununu, öyle bir sahipleniyor ki, hepimize mal ediyor ve herşeyden önemlisi, yapanları – oyunucusuyla, yönetmeniyle, yapımcısına kadar- öyle bir takdir ediyor ki, gururlanıyor onlarla ki, sanki kendi çocukları gibi!

Yermenin bu kadar bol olduğu bir ülkede, takdir etmek, sanırsın, Allah’a mahsustur! Yaratıcılığın Allah ile ifade edildiği bir ülkede, yaratıcı bir insan olmak, her kula mahsus değildir! Kendisi Türkiye için müstesna(kendine özgü) kişiliktir Hıncal amca!

Bana gelecek eleştirileri umursamıyorum; ben duygularımdan bahsediyorum ve gerçekten Hıncal Uluç benim amcam ve Haşmet bey, benim abimdir! Her zaman kan bağı olması gerektiğine inanmayanlardanım!

Ben de uzun yıllardan beri gençler yetiştiriyorum. Onları yetiştiriken bazen gözlerine soka, soka anlatıyorum hayatı! Cinselliği azaltmadan işliyorum, aşkı damarlarına şırıngalıyorum, ve özellik çalışma ibadetini ruhlarına üflüyorum! Müridlerim cinsiyet karışıklar! Hem kadın var, hem erkek var! Size yadıklarımın kilometrelerce fazlasını anlatıyorum onlara! Bazen hüzünden ölmemeyi, bazen de zevkten çıldırmamayı, yani herşeyi kararında ve ölçülü yapmayı, birey olmayı öğretiyorum onlara! Özcesi Türk toplumuna adam gibi adam yetiştirmeye çabalıyorum...

Oysa ben herşeyi başkasından öğrenmiş birisiyim...

Hep en yetenekli, en bilgili, en tecrübeli insanlardan öğrenerek geldim bugünlere!

Ama itiraf ediyorum:

Çok ama çok yoruldum!

Ne doğrudürüst çocukluğumu yaşadım, ne de gençliğimi! Orta yaşlılığım nispeten daha iyi geçiyor, kendime değer vermeyi ve kendimi kollamayı öğrendim nihayet!

Yüreğim bir tünektir benim!

İçinde kocaman olmayan ve ağırlığı belirli bir kalbim var! Kanla pompalanıyor o!

Ama duygularım, süt yiyen ile sütyen olmuş, Niyegara’dan daha taşkın coşkulu, Alp’lerden sılalom yapan bir kayakçı kadar heyecanlı, Atlantis’e yüzen bir dalgıç kadar cesaretli, en umutsuz anda sıkışmış bacağını kesebilecek kadar zeki ve durdurulmaz ve bazen bi sokak iti(köpeği) kadar biçare ve yapayalnız!

Yüreğim bir tünektir benim!

Orada kuşların gelmesini beklerim, hayatı neşelendirmelerini!

Hatta benim gibi tünekler bulup konmalara için birden fazla zemin hazırlarım onlara ve birlikte, koro şeklinde şarkı söylemelerini beklerim hayata karşı!

Bazen de bir-iki arsız olanın yüreğimin içine girmelerine izin veririm. SADECE benim işiteceğim bir tonda şarkı söylesinler ve ben uykularımca, onların söylediği şarkıları ezberleyip hayata karşı bir sanat eseri olarak haykırayım!

Ben bi “FLYING TURK DUTCHMAN”im,  ismim Eric Van Buyten!

Hem melez, hem de obezim!

Sağlık bakanlığı bana dava açacak diye korkarım! Ya sınırdışı edilirsem!

Yüreğim tünektir benim!

Hayatını gönlüne koymuş herkezi beklerim ben tüneğime... Gelin ne olur oturun!

İsterseniz burayı eviniz belleyin(belirleyin)!

Hıncal amca, Haşmet abi, sizi de oturmaya bekliyorum!

Bendeniz her gün buralardayım efem!

Görüşmek üzere....     

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..