Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '12

 
Kategori
Dünya
 

Zamanın ruhu

Zamanın ruhu
 

alıntı'dır.


" Bir ulusu fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla. "

-John Adams-1735/1826

 John Adams : ( Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki ilk Başkan Yardımcısı ve 2. Başkandır. Amerikan Bağımsızlık Savaşının önde gelen isimlerinden biridir. Bağımsızlık Bildirgesinin yazılmasına katkıda bulundu. George Washington'un Başkan seçildiği 1789 seçimlerinde ikinci geldi ve bunun sonucu olarak ABD'nin ilk Başkan Yardımcısı oldu. 1792 yılında George Washington'la birlikte ikinci bir kez daha seçildiler. 1797 yılında Washington bir kez daha seçime katılmak istemeyince John Adams bu kez başkanlığa adaylığını koydu. Karşısında rakip olarak Bağımsızlık Bildirgesinin ünlü mimarı Thomas Jefferson vardı. Adams Jefferson'u yenmeyi başardı ve 1797–1801 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri ikinci başkanı olarak görev yaptı. Thomas Jefferson da Adams'ın Başkan Yardımcısı oldu. )

 Size anlatacaklarım,  bir belgeselden alınmış anlatımların sadece bir bölümü; Zeitgeist. İnternet'de kolayca bulabileceğiniz bir adresi var.  Belgeselin yapım yılı; 2007...........ve şimdi 2012

İyi seyirler.

John Perkins ;

“ Biz ekonomik tedarikçiler,küresel imparatorluğun yaratılmasında, gerçekten sorumlu olanlarız. Ve bir çok farklı şekilde çalışırız. Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur,ve gözümüzü üstlerine dikeriz, petrol gibi. Ardından Dünya Bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız. Fakat para gerçekte asla o ülkeye gitmez. Ülke yerine,o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar… Bizim şirketlere ilaveten, o ülkedeki birkaç zengin insanın kar sağlayacağı  şeyler. Bunlar toplumun çoğuna yaramaz. Yine de o insanla, yani bütün ülke, bu borcun altına sokulur. Bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır, geri ödeyemezler. Ardından biz ekonomik tedarikçiler gidip onlara deriz; “Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var, borcu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin, veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin - Irak gibi – veya BM seçiminde bizimle birlikte oy verin. . . “ deriz.

Elektirik şirketlerini özelleştiririz. Sularını ve kanalizasyon sistemlerini özelleştiririz ve ABD şirketleri veya diğer çok uluslu şirketlere satarız. Bu mantar gibi biten bir şey ve çok tipik IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. Koşullara bağlı veya  iyi yönetim talep edrsiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim sistemleri de dahildir. Adli sistemlerini, sigorta şirketlerini yabancı şirketlere satarız. Bu, ikili,üçlü,dörtlü bir darbedir!

“ Ne yapacağını bilen kimse yok. Havamız solunamayacak kadar kirli, yemeklerimiz yenmeyecek kadar kötü. Oturmuş televizyon izliyoruz ve yerel muhabirler bize; “ 15 cinayet 63  şiddetli suç meydana geldi ”  diyor, sanki herşey normalmiş gibi! Herşeyin kötüye gittiğini biliyoruz. Kötüden de beter. Herkes çıldırmış. O yüzden dışarı da çıkamıyoruz. Evimizde oturuyoruz ve yaşadığımız dünya yavaşça küçülüyor. Ve tek söylediğimiz; ”Lütfen, bari bizi oturma odalarımızda rahat bırakın. Bana sadece tost makinamı, televizyonumu, çelik radyatörümü bırakın size hiçbir şey söylemem. Lütfen bizi rahat bırakın. “ Ama ben sizi rahat bırakmayacağım. Kızmanızı istiyorum! Protesto etmenizi istiyorum. İsyan etmenizi istiyorum. Milletvekillerinize yazmanızı istemiyorum. Çünkü size ne yazdıracağımı bilmiyorum. Ekonomik kriz ya da enflasyon  ya da Ruslar ya da sokaklardaki şiddet hakkında  ne yapılacağını da bilmiyorum. Tek bildiğim öncelikle kızmanız gerektiği ! Şöyle demelisiniz; “ Ben bir insanım, lanet olsun!  Hayatımın bir değeri var “

“ Bir korku politikası harekete geçirildi. Bazı insanların şahsi tutkularının ve önyargılarının, bu ülkeyi felakete sürüklemesine izin veremeyiz”

Uyanma zamanı.

“Güce sahip olan insanlar güçlerini, sizin devamlı olarak aldatıldığınızdan ve yönlendirildiğinizden emin olma için kullanıyorlar. Kitleler, özellikle politik alanda yaşanan gerçekleri öğrenme yetisine sahip değiller. Gerçeği topluma söylemeden, düşünmemizi istedikleri şeyleri kurnazca empoze ediyorlar. “

“ Eğer bir ülkeyi yok etmek isterseniz bunu nasıl yaparsınız? Bunun iki yolu var: oraya gidip bombalama falan yaparsınız, tabi bu da çok etkili bir yöntem değildir. Yapmanız gereken şey, orada yaşayan insanlara birbirlerini öldürtmektir. Ve bu şekilde onların yaşadıkları bölgeyi, tarlalarını yok edersiniz. Bir düşmanı yok etmenin yolu, onu kendi kendini yok etmesini sağlamaktır. Bunu da askerlerini ikiye bölerek yaparsınız. Sonra iki tarafı da beslersiniz, çift taraflı çalışan ajanlarınız her iki tarafı da kışkırtır. Ve birbirlerini öldürürler. Artık bazılarımızın bu gerçeğe uyanmasının vakti geldi. Anlamanız gereken şey, imparatorluklar kurmak isteyen bazı insanlar, feth etmeye çalıştıkları insanları yönlendirerek hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Kendi kendinize, “ neden tüm insanlık baştan baştan aşağı dev bir medya ağıyla kuşatılmış diye sorabilirsiniz.”

“Çocuklarınızın eğitilmesini istemiyorlar. Çok fazla düşünmenizi istemiyorlar. Bu yüzden tüm dünya gün geçtikçe eğlenceyle, medyayla,  televizyon programlarıyla, lunaparklarla , uyuşturucuyla, alkolle, ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi, insanların zihnini meşgul tutmak için. Yani çok fazla düşünmemiz önemli insanların işine gelmiyor. Uyanmanız ve anlamanız gerek ki, hayatınızı yönlendiren insanlar var, ve siz bunun farkında bile değilsiniz.”

“ Çünkü %3 ‘ten daha azınız kitap okuyor. Çünkü %15’ ten daha azınız gazete okuyor. Çünkü sizin tek gerçeğiniz ekranda gördükleriniz. Şu an dışarıda, bu ekranda gördükleri haricinde  hiçbir şey bilmeyen koskoca bir nesil yaşıyor. Bu ekran ilahi bir vahiy gibi. Bu ekran başkanlar, papalar, başbakanlar yaratıyor ya da yok ediyor.Bu ekran bu inançsız dünyadaki en muhteşem  lanet olası güç. Ve yanlış ellere geçerse de olacalakların tek sorumlusu biziz. Televizyon gerçek değildir. Televizyon lanet olası bir lunaparktır…masalcılardır. Biz eğlence dünyasındayız. Ve televizyondakilerin gerçek, kendi hayatlarınızın hayali olduğunu düşünmeye başladınız. Televizyon ne derse onu yapıyorsunuz. Perde arkasındaki adamların istediği en son şey; bilinçlenmiş ve düşünme yetisine sahip olan toplum. Bu yüzden ki sürekli olarak düzmece bir yaşam,  din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor.

İlginizi dağıtmak ve sizi herşeyden habersiz bırakmak istiyorlar.

Ve gerçekten bu işi iyi yapıyorlar. 

 
Toplam blog
: 76
: 634
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Yemek seçmem, kızartmayla köfteyi tokken bile yerim. Çaysız ölürüm; migrenim tutar. Ya çoktur bir..