Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '19

 
Kategori
Güncel
 

Zenginler ve Fakirler

Zenginlik ve fakirlik bir bakış açısı olsa da birçoğumuz bakış açısı manasında fakir olmaya aday insanlarız. Hepimiz özellikle dar gelirlilerin durum tespiti ile ilgili ciddi sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Beynimize gönderilen sinyallerin hepsine onların istediği gibi cevaplar verip, onların iletilerini tersine çevirmedikçe bırakın zengin olmayı fakir olmaya, fakir kalmaya mahkûmuz.

Büyük artılarla küçük artılar arasında esasında fark yoktur. Büyük artı büyük getiri sağlarken küçük artı da küçük artış demektir. Bu olaya bu şekilde bakmak lazım diye düşünüyorum. Küçük artıların önemi birçoğumuzca değersiz kalırken, küçük eksilerle ilgili tutumumuz da değişmez. Dolayısıyla fakir ya da düşük gelirli kalmamız çoğumuzun alt veya orta gelir grubunda kalmamız kaçınılmazdır.

Fakirler fakir gibi yaşadığında önce fakirler tarafından aşağılanırken ve tuzağa düşmeye namzet bir duruma düşmeye hazırlanırken, zenginlerin fakir gibi yaşaması onlara pinti denmesine neden olsa da fakirin bonkörü daha da sefil bir duruma düşerken, zenginin pintisi ise daha da zenginleşmesine neden olur. Biri övülürken fakirleşirken, diğeri aldırmadığı yergi ile daha da zenginleşir.

“Bugün bir adam gördüm, adam boya yapıyordu. Anlattığı kısa yaşam hikâyesinden durumunun oldukça vahim olduğunu gördüm. Adamın boyadığı yerde birçok maddenin hurdası vardı. Hurdaların arasında bakır, cam, plastik gibi çeşitli maddeler ve bunlara ilave olarak çalışır durumda ancak binanın demode olduğu gerekçesiyle kaldırttığı sensörlü armatürler, lambalar vardı. Adama bu malzemeleri ev istesen sana verirler, (biraz çaba ile bunları güzelce parlatır, satarsın olmadı hurdaya verirsin diye düşündüm, harçlığın çıkar.)adam burun kıvırdı, “bunlar benim ne işime yaracak ki?” diye cevap verdi, bense sustum.

Televizyonda bir film var şimdi izliyorum; herkes bir doğum günü partisinde, diğerlerine nispeten işyeri sahibi aynı zamanda avukat bir hanım. Avukat hanıma çalışanları, nispeten hediye vermek için koşuşturuyor. Çoğu fakir olan sözde bu insanların avukat hanıma verdiği hediyelerin hepsi de bütçelerini delecek cinsten. Hediye getirmeyen bir kişi var ki adam fabrikatör, dipsiz zengin.

Fakirlere fakirlik, mutlaka kurtulunması gereken bir illet gibi gösterilirken, onlardan sağlıklı bir durum tespiti yapmaları fırsatı çeşitli baskı araçları ile ellerinden alınıyor. Kendilerini iyi hissettirmek için zengin gibi yaşamaları tavsiye ediliyor; bu tavsiyelere uymayanlar ayıplanıyor, aşağılanıyor. Birçok insan gibi bizler özellikle kadın egemen Türk toplumunda bu tuzağa düşüyoruz, çünkü; gün boyu televizyon ve dizi izleyen bir kadına bedava olan diziler, filmler babalarının hayrına o yayınları yapıyor olamazlar değil mi?

Bir kadın anlatıyor ben istemeden de olsa kulak misafiri oluyorum; eşi işyerini sağlık nedeniyle kapatmak zorunda kalmış, tek maaşa kalmış. Üç tane çocuğu var, ev kiraz ve evine kendisi bakıyor. Eşinden beklentisi ise sadece baba olarak evde çocuklarının başında baba figürü olarak sağlıklı bir şekilde görebilmek. “Çocuklar etkileniyor” diyor; “yıl boyu aynı şehirdeyiz, önce Kuzey’e sonra da İstanbul’a gideceğiz, arkasından da Güney’e gideceğiz. Böyle bir tatilin maliyeti en az on bin lira tutar diyecek oluyorum, sonra “aman bana ne sanki terzi kendi söküğünü dikebiliyor diye düşünüp susuyorum”

Yakın akrabasıyla telefonda konuşan bir kadın yakınıyor, lüks yaşam takıntısı olan yakınlarına kızıyor. Neymiş efendim; yakını asgari ücretle çalışıp, ayfon almış da yere düşmüş o da inatla yine ayfon alacağım diye tutturmuş.  Almış üstelik de. Bir yıl içinde iki ayfon almış şimdi taksitlerini ödüyormuş. “Bu nasıl mantıktır” diyor?

Bir siyasi çıkmış “alın, alın ekonomiye can verin” diyor; İstanbulfest alışveriş çılgınlığı var. Amerika gibi, hani onlarda da Kara Çarşamba mı, Cuma mı ne varmış. Ne var ne yok o gün fiyatlar bedavadan biraz fazlaymış. Bizim neyimiz eksik ama değil mi? Ayfon başta olmak üzere yüzlerce büyük firma, sömürülen yüzden fazla ülke, haraç alınanlar bu rakama dâhil değil aslında. Biz de küçük Amerika olacaktık taa yıllar önce. Banker Yalçın çılgınlığı yaşanıyordu o günlerde… Ekonomisi tüketimin vergilendirilmesi olarak planlanan bir ülkede hele internet ve televizyonun bu kadar hayatımızı işgal ettiği heklediği bir zamanda adam haklı diye düşünüyorum. O zaman üzüldüğüm nokta tüketimin çoğunun aslında yabancı firmaların mallarının pazara hâkimiyetleri yüzünden aslında verilecek canın büyüğünün dışarıya ülke dışına gideceğine olan üzüntümdü.

Böyle milyonlarca hikâye yaşanır birçok ülkede. Üzüldüğüm nokta çoğu sıradan insanın, fakirliği hakir görüp kendisinden utanması ve kendini olduğundan farklı göstermek uğruna hayatında anlamı olan ne varsa verecek duruma gelmesi.

Hâlbuki ne diyor ünlü bir yazar? Fakirlik suç değildir. Dünyanın en az yüzde sekseninin fakir olduğu bir zamanda suçlular dünyası bu dünya...

Zengin olmak gerçekten zor. Kurallı zenginlik ise çok daha zor. Hem çok para için çok fazla stres var. Düşünsenize evinizde on milyon dolarınız var. Tatile gidin hadi evi bırakıp. Bankaya yatırırım diyerek işin içinden sıyrılmak mı oh ne kolay, ya hesap boşaltılırsa bir anda!

Fakirlik özgürlük bir nevi anlasana…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..