Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '09

 
Kategori
Sinema
 

[ Kore Filmi ] - A Millionaire’s First Love - ( Bir Milyonerin İlk Aşkı )

[ Kore Filmi ] - A Millionaire’s First Love - ( Bir Milyonerin İlk Aşkı )
 

Sanırım sinema sektöründe işlenen alışılageldik konulardan biridir çaresiz aşk hikâyeleri. Yaş, millet, din, renk, cinsiyet konunun etkileyiciliğini değiştirmez. Nostaljik Türk filmlerinde görürüz mesela; oldukça sade giyimine karşın nerdeyse bir kutu saç spreyiyle kabartılmış saçları ve olağanüstü dolgunluktaki kirpikleriyle arz-ı endam eden kadın kahramanımız, öksürürken işlemeli ipek mendiline düşen bir kaç damla kan sayesinde anlar ince hastalığa tutulduğunu. Vakti kısıtlıdır, geri kalan ömrünü sevdiği kişiyle mutlu sürmeye adar kendini. Sonunda bu dünyadan göçer ve sevdiği tarifsiz acılarla baş başa bırakır.

Tamam, karikatürize ettim falan ama zamanın anlatım tekniği buymuş. Sanki şimdi her şey çok mu farklı? Zaten muhtemelen bir 30 yıl sonra, o zamanki nesil de şimdi bizim bayıldığımız filmler hakkında böyle düşünecektir. O yüzden abartmayalım.

***

Sinema dedim, çaresiz aşk dedim. Çünkü dün akşam öyle tek kelimeyle tarif edemeyeceğim bir Kore filmi izledim; A Millionaire’s First Love.

Zaman, mekân, kostümler, kişiler değişiyor ama aşk bir türlü değişmiyor. Nerde ya da kim olursan ol, eğer bir yolu varsa buluyor seni. Erkeğin çok zengin olması ya da kızın çok hasta olması da duruma engel değil. Aşk varsa, her şey mümkün.

Aşk, üstüne yattığında sevdiğinin kolunun acısını düşünmek ama birlikte olmaktan mutlu olmak o filmde. Kalbinin ağrısını sevdiğine hissettirmemek için banyoya kapanıp sessizce acı çekmek. Diğer taraftan onun acısını paylaşmak istemek. “Aptal! Eğer acırsa; çığlık at, beni tut ve ağla! Saklamaya çalışma. Senden önce ben ölüyorum sanki!” diyebilmek. Onunla geçirdiği her dakikanın değerini bilmek, verdiği değeri ona da göstermek demek. Yakıcılığını bildiği halde ateşin en ortasına atlamak. Geçmişiyle yüzleşmek, kendini değiştirmek demek. Ve çocukluk aşkıyla; yani ilk aşkıyla tüm engellere rağmen yeniden bir araya gelmek.

***

Görüntüler muhteşem, anlatım o kadar sade… Sessizlikte kayboluyor insan. Gördüklerini, yaşananları düşünüyor o zaman. İnancını kaybetmişken, bir bakışla kalbi burkulunca kendine geliyor. “Neden güzel şeyler bu kadar gerçeklikten uzak?” diye soruyor kendi cevaplıyor ardından: “Gerçeklikten uzak olduğu için bu kadar güzel.”

***

Uzakdoğu filmi, Kore filme deyip geçilemeyecek kadar güzel bir film. En azından bir şansı hak ediyor. Aşkı en masum halinde izlemek isteyenler için kaçırılmayacak güzellikte dakikalar sunuyor bizlere.

 
Toplam blog
: 50
: 2353
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisiyim. Yazılarımla, paylaşımlarım..