Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

"1 Kasım seçimlerine doğru MHP"

MHP 1 Kasım seçim bildirgesini Ankara Arena Spor Salonu’nda açıkladı. “Emeklilere kaç lira yardım önerdi?”, “Mazot’u kaç liradan satacak?” gibi vaatlerden bahsetmeye bile gerek yok. Çünkü bunları kimsenin ciddiye dahi aldığı yok.

Seçim öncesinde edilen vaatlerin oya dönüşebilmesindeki eşik, bu vaatlerin kamuoyunda olumlu ya da olumsuz tartışılabilmesidir: 7 Haziran seçimleri öncesinde CHP’nin emekli maaşları ile ilgili vaatlerinde olduğu gibi. CHP’nin emekli ücretleri ile ilgili vaatleri, hükümet ve AKP çevrelerinden bile karşılık bulmuş; CHP’nin iktidar olduğunda bu vaadini gerçekleştiremeyeceği iddia edilmişti. Zaten seçim vaatlerinin temel eşiği de bu noktadır: Hiçbir seçmen hangi vaadin hangi kaynak ile gerçekleştirileceğinin bilgisine zaten sahip değildir; hatta bir adım daha ileri gidelim: Çoğu seçmen de, çok da uzun olmayan bir zaman sonra o partinin seçim vaatlerini hatırlamayacaktır bile. Yanlış mı? İyi o zaman kendimizi bir sınayalım. Kaçımız AKP’nin 2007 seçim vaatlerini sıralayabilir?

2007 yılından bu güne kaç yıl geçti! diye sitem edenler için başka bir deneme daha: Kaçımız CHP’nin 7 Haziran 2015 seçim vaatlerini sıralayabilir. Kopya çekmeyin! Emekli maaşlarını ben yazdım! Başka?... Zorlamaya gerek yok. Değil Türkiye’de, dünyanın hiç bir ülkesinde, hiç bir seçmen tüm partilerin seçimlerdeki vaatlerini yan yana koyup, kendi çıkarı neyi gerektiriyorsa ona göre oyunu vermez; zaten hatırlamaz da. Oy verme işi bundan daha karmaşık süreçleri topyekûn analiz etmeyi gerektir. Pekiyi! Partilerin seçim kampanyalarını düzenleyen heyetleri bunları bilmeyecek kadar cahil mi? Hiçbir şeyden anlamıyorlar da o yüzden mi liderlerin kampanyaları süresince bir takım vaatlerde bulunması gerektiğini iddia ediyorlar? Tabii ki hayır. Bu yazıda da bunu iddia ediyor değilim. Partilerin (mazot, emekli ücretleri, evlenenlere yardım, kira yardımı, bayramlarda ikramiye vb.) vaatleri ancak ve ancak “toplumda” karşılık bulduğunda oy olarak karşılık bulabilecektir. Toplumda karşılık bulabilmesinin ilk adımı da bu vaatlerin medya da eleştirilmek ya da övülmek adına dillendirilmesidir. Toplum, çok çok büyük oranda bu vaatleri medyadaki tartışmalardan sonra tartışmaya başlar. Hatta bu tartışmalar (örneğin emekli aylıklarının yükseltilmesi vb.) o kadar önemlidir ki, iktidar partisinin “bu vaadi gerçekleştirilemezler, böyle bir kaynak yok!” şeklindeki açıklamaları ya da diğer muhalefet partilerinde kendilerini bu türden vaatlerde bulunmak (tıpkı 7 Haziran seçimleri öncesinde olduğu gibi) zorunda hissetmeleri, o partinin seçim kampanyasının başarı hanesine yazılmalıdır.

Dikkat edilirse, MHP’nin vaatleri ile ilgili menfi ya da müspet konuşan yoktur. MHP çevresine (hayli!) yakın isimlerden Yeniçağ gazetesi yazarı Kürşat Zorlu “dahi” BBC’ye yaptığı açıklamada Devlet Bahçeli’nin üslubunun sertliğinden ve koalisyon ile ilgili açıklamalarından bahsetmektedir; seçim vaatlerinden değil. MHP’nin Arena Spor Salonu’nundaki açıklamalarının “sert”liği tartışılır: “Adın ne mülayim, sert olsan ne yazar!” demişler. MHP’nin 7 Haziran-bugün arasındaki tutumu (öncesinden hiç bahsetmeyin!) aşikarken, “sert” tutum takınsan ne yazar! Devlet Bahçeli’nin açıklamaları “sert”miydi bilmiyorum; ama bir kısmını internetten seyredebildiğim bu konuşmanın hem bir hitabet garabeti hem de bir bitmez tükenmez, sonu gelmez bir “belagat” ürünü söyleyebilirim. Bir seçim kampanyası tanıtım toplantısında “Geçmiş geleceği gözyaşları ile sular. Gelecek geçmişin bağrından filizlenir ve ona eklemlenerek ebediyete kadar akar.” Cümlesi bir retorik değilse, bir belagat değilse, bu sözcüğü sözlüklerden kaldırmanın zamanı gelmiş demektir. Suçu Bahçeliye atmayalım. Konuşmanın bir ekip tarafından hazırlandığı ayan beyan ortada. Bahçeli’nin bir suçu varsa, olsa olsa, konuşmalarını hazırlayan o ekiple çalışmaya devam etmektir. Çünkü konuşma metni, yine Bahçeli’nin konuşmasında da belittiği gibi, “Gece gündüz çalışarak hazırlanılmış” bir metin değil.

1 Kasım seçimleri öncesinde MHP üzerine düşünebilmek için, sadece Arena Spor Salonu’ndaki organizasyona ve Bahçeli’nin konuşmasına takılmamak gerekiyor. Çünkü 1 Kasım seçimlerinin en kritik partilerinden birisi MHP’dir (diğeri de HDP). MHP’nin bu seçimlerde oynayacağı kritik rol, alacağı oylardan çok, koruyacağı, kaybetmeyeceği (ya da koruyamayıp kaybedeceği) oylarla ilgilidir. Nitekim 7 Haziran seçimlerinde MHP’nin HDP ile benzer düzeylere oy almasının MHP çevrelerinde yarattığı huzursuzluğu, bunalımı daha önce konuşmuştuk. 7 Haziran seçimleri sonrasında büründüğümüz matem evi havasından en çok etkilenen kesimin de daha önce AKP’ye oy vermekle birlikte son seçimlerde MHP’ye oy veren kitlenin yeniden ikna edilmesi ile ilgili olduğuna da değinmiştim. Elbette, Haziran ayından bu yana yaşadığımız travmayla ilgili birçok şey söylenebilir; bu konuda birçok nedenden bahsedilebilir; hiç şüphesiz, her birinde de doğruluk payı vardır. Ancak yukarıda özetlediğim nedeni de unutmamak yerinde olur. Yoksa ne AKP’nin Tuğrul Türkeş merakını, ne de MHP’nin Türkeş’in bakanlığı kabul edişine yönelik gösterdiği olağandışı sert tepkiyi anlayabiliriz. MHP’nin bu seçimlerdeki başarısı ya da başarısızlığı sadece AKP’yi değil, CHP’yi de yakından ilgilendiriyor. 7 Haziran seçimleri öncesinde CHP-HDP arasındaki başlayan flört devam ediyor. Ancak 1 Kasım seçimlerinde bunun artarak devam edeceğini düşünmek için elimizde hiçbir neden yok. Özetle, 1 Kasım seçimlerinde CHP’den HDP’ye, 7 Haziran seçimlerinde olduğundan çok daha fazla oy gidebileceğini sanmıyorum. CHP’nin sol kesimi HDP ile flört ederken, sağ kesiminin de MHP ile yakınlaştığını söyleyebiliriz. Kimi CHP çevrelerindeki MHP imgesinin, 80 öncesinin MHP’si olduğunu söylemek için kâhin olmak gerekmiyor. Yukarıda özetlemeye gayret ettiğim “manzarı-i umumîye” de gösteriyor ki, MHP’nin 1 Kasım seçimlerindeki başarısı/başarısızlığı, tüm aktörlerin ilgisine mahzar. AKP’de MHP’den oy çalmaya çalışıyor; CHP’de. Birkaç bilinmeyenli bir denklem var önümüzde. AKP, MHP’den kendisine “dönecek” oylarla tek başına iktidar, olmadı kendisinin çok daha güçlü olduğu bir TBMM deseni beklentisini tesis etme gayretindeyken, benzer şekilde CHP’de AKP ve MHP’nin daha güçsüz, kendisinin ise daha güçlü olacağı bir TBMM desenini tesis etme beklentisi içerisinde. MHP’den HDP’ye, ya da HDP’den MHP’ye gidecek oylar ise istatistiki olarak önemsenmeyen düzeyedir. HDP, MHP denklemi içerisinde yer almayan tek partidir. Devlet Bahçeli’nin HDP dışındaki tüm partilerle koalisyona açık oldukları yönündeki beyanı da zaten her iki partiyi birbirlerinin de içerinde yer aldığı alternatiflerden uzaklaştırmaktadır. MHP seçmenin karşısına “vaktidir” sloganı ve Atilla Yılmaz’ın ürünü bir şarkıyla çıkacak. MHP’nin seçim şarkısı da tıpkı CHP’nin ki gibi “Önce…” temalı. MHP’nin seçim şarkısı çok uzun (3 dakika civarında) ve yine CHP’nin ki gibi tekrarlarla dolu. Seçim şarkılarının akılda kalabilirliği ile ilgili olarak başarılı bir seçim sloganı ve onun etrafında örülmüş şarkının öncelikle çocukları ve gençleri etkilemesinin önemini de daha önce konuşmuştuk. Evet onlar seçmen değildiler ancak; medyanın gücünü koklama konusunda ebeveynlerinden daha iyi bir kulak ve göze sahip oldukları da aşikardı. Bu konuda ne CHP’nin sağdan solda, yukarıda aşağıdan kayan yazılı power pointte yapılmış şarkısının ne de MHP’nin“O bir tek Allah’ın kulu!” esprili şarkısının çocukların ilgine mahzar olamayacğını (olmadığını) söyleyebiliriz. Keyifli Pazarlar…

Mete K. KAYNAR.

 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..