Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '22

 
Kategori
Psikoloji
 

“Geçmişi Düşünme Hastalığı”

DERİNLERDE kıvılcımlanma duyumsuyorum. Hala geçmeyen “izler” hasarlı iç dünya çatlaklarımda çakıyorlar. Bu ruhsal oyuntular, yıllarca kendi biçimlerini koruyup sonsuzluğa taşınsalar da onlardan birer çıktı almışım demekki. Geçmişi düşünmek için... Mazohistçe. Aralarında dinozor kadar eskileri var; belleğime zorla tutsak ettiğim! Korkunç bir koleksiyon! Kazaların değil, yaşadıklarımın “izler”i. Peşlerindeyim. Ruhumla yapışık; canlı. Akıl sağlığımda hala soluk alıyorlar. Görevleri bana ıstırap vermek, acı çektirmek! Hafif soluklarında sallanıyorum. Her kendimi yemenin sonunda, birbirini tutmuyor verdiğim kararlar. Dirilişlerinde farklı oklar saplıyorlar vicdanıma, aklıma, yüreğime, belleğime. Onlar; yaşadığım bugünü ele geçiren geçmişle hesaplaşmalarım. Kanatları yok, uçup kaçamıyorlar, kırdım. Hoş; özgür bırakmak aklıma gelse de ona da ı-ıh! Karşılıklı rehin almışız birbirimizi. Mutsuzluk beynimi uyuşturuyor! Gördüğüm “döngü zarar” bir hastaya dönüştürüyor beni. Psikiyatrdan bu sapkın vadide yalnız olmadığımı öğreniyorum. Nedir? Hasta imişim. Tanı? “Geçmişi Düşünme Hastalığı”.

PİŞMANLIKLAR, BEN NE YAPTIMLAR, KEŞKELERDEN ZEHİRLİ KARIŞIM

YIĞINLARCA olay, onlarca insan, pişmanlıklar, söylenenler, söyleyemediklerim, sorular, yanıtlar, amalar, keşkeler; bellek yamacımda birer mutsuzluk ağacı. Ve ben, girift dallarını hayatım boyunca bırakamayacak bir böcek! Her hesaplaşmada yıpranma. Düşünürken aldığım hiçbir sonuç birbirinin kopyası değil; değişik! Mevsimler diğerine karışıp yapışmakta sanki. Kar yağarken çöl fırtınası, buz tutarken tropik esintiler. Ruh dalgalanması. Başrol oyuncuları habersiz, ben kendi gırtlağımı sıkıyorum. Teknemin demirini geçmişten çekip çıkaramayınca “an”ımı kaçırıyorum. Sonra o da “eskiden” leşince aynı haltları bu kez bugünü, eski diye düşünerek yaşayacağım. Dönme dolap. Dön dön ve dön! Onlar benim hayaletim. Geçmişte kalan ve yarım kaldığını düşünürken farkına vardığım kişi / olay zinciri. Yılların peşinden, kavurucu güneşim olup beni buharlaştıran kabuslar. Bir hastalık! Sonunda listeledim tüm geçmiş takıntılarımı. İçlerinde yer alan oyunculara birer sanal ileti ya da mektup hazırladım. Üç gün aradan sonra birer kez daha okudum yazdıklarımı. Ve belki çılgınlık ama eskinin muhataplarının ağzından da kendime yazdım.

ARKAMDAN SİNSİCE GELEN CAN SIKICI TARTIŞMALARA SON

SÖZKONUSU davranış ve kararlarımı güncelleyip aradaki farkı görme çabalarım oluştu sakince. Ara sonuçlara ulaşmaya başladım. Örneğin o günkü tavırlarımla bugünkü yorumlarım arasında deneyim farkını yakaladım. Geçmişte yaptıklarımın alayı bugünkü deneyimli, donanımlı, yaş almış “ben” e göre hataydı. Birden hafifledim sanki. Depresyonun korkunç çağrısını geri çeviriyordum artık! Düşünüp sille tokat didişerek unutmaya çalıştığım geçmişin, bana ait bir parça olduğuna saygı duydum. Tüm bunların bir “anı yumağı” sayıldığına da… O zamanların yaşam boyu hep bizlerle kalacağı gerçeğini de kabullendim. Ve belleğimdeki prangaların zincirleri çözülmeye başladı. Nedir? “Aklıma geldi” diye eskiyi düşünmeyeceğim; bugünümü yaşayabilmek için! Işıkları sönmüş sokağım, yolum yeniden aydınlanmakta. Yapacak işim var yığınla… / Levent Üsküdarlı

HESAPLAR

Alın defterinde, ok gibi saplanmış çizgilerden kırık dökük harfler
Saçların üşümüş, üzerine alevlerin bile eritemediği yılların karları düşmüş
Kopuk telli gitar hala o şarkıyı çalıyor gidip gelen kâbusların gerisinde
Serçe yürekli doğruları bulup ayırmak istiyorsun, timsah ağızlı yanlışların içinde
Ama onlar şimdi anı bile değiller, yalnızca sonsuzun acı feryatlı uzakları
Yine göremiyorsun, günahtan ağırlaşan göz kapakların örtüyor yanlışları
Arkana yaslanmış ödüyorsun o eski hesapları

Cam kırıkları inletiyor canını acı acı, bahtına kan oturmuş canların can acıtan düşlerinde
Bin türlü, bin yüzlü mor damarlarına kor kor, günah günah; öldürmeden batıyorlar
Sonra, yanlışın ve hatanın merkezi o saldırgan kafanda, iki silahşorun çarpışmaları
Biri kendininki… Diğeri kaderinki… Haydi, mahvet şunu diyorsun seninkine, kader için…
Yine yanlış yapıyorsun kader o; yitirdi mi hiç bugüne dek yaptığı savaşları
Arkana yaslanmış ödüyorsun o eski hesapları

Levent Üsküdarlı

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 86
: 39
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

1951 / İstanbul. Öğretmen bir ailenin tek çocuğu. Sade bir düzen içinde soluk alıp veren o "eski ..