Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '11

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

'Herkesin üniversiteye gitmesine gerek yok'

'Herkesin üniversiteye gitmesine gerek yok'
 

Türkiye ekonomisinde olduğu gibi diğer ülkelerin ekonomilerinde de en önemli sorunlardan bir tanesi işsizlik. Sorun ilk başta çalışmak isteyen insanlar için iş imkânı olmaması gibi değerlendirilse de, sorunu oluşturan önemli bir durum da iş arayanlarla, iş gücü arayanların ortak paydada buluşamamaları.

İlk sorun, çalışmak istediği halde çalışabileceği herhangi bir işin olmaması durumu iken, diğer sorun bundan farklı olarak çalışabileceği işlerin olmasına karşın kişinin niteliklerine uygun iş olanaklarının bulunmayışı sorunudur. Daha somut olarak ifade edecek olursak; kişi iki dil biliyor, bilgisayar becerileri gelişmiş, üniversite mezunu ancak bu nitelikleri kullanabileceği bir iş bulamıyor ve piyasa ona daha düşük nitelikli işleri öneriyor.

İşte bu durum özellikle gelişmekte olan ekonomilerde, “doğru işlerle-o işe uygun nitelikteki kişilerin” eşleşememesinden dolayı sosyal huzursuzluklar yaratıyor. Yani kişi ya bir iş sahibi olamadığı ya da bir işe sahip olsa da kendisini o işe layık görmediği için huzursuz. Çünkü bu durum hem gelir anlamında, hem de iş tatmini anlamında kişinin hayatında önemli bir boşluk yaratmakta.

G.Kore’den Yükselen Ses

Bu konuyla ilgili olarak bugün gazetelerde yer alan bir habere göre, G.Kore Cumhurbaşkanı, ülkesinde pek çok gencin üniversiteye gitmek istemesinin yarattığı sosyal sorunlara dikkat çekmiş ve üniversite mezunlarının sayısının yüksek olması, işsizlik problemine yol açıyor diyerek önemli bir konuyu gündeme taşımış.

Ülkesinde her 10 lise mezunundan sekizinin üniversiteye gittiğini belirten Cumhurbaşkanı, bu durumun ülkesinde "akademik enflasyon" yarattığını ve sosyal ve ekonomik israfa yol açtığını belirterek ülkenin önde gelen şirketlerine daha fazla orta öğretim mezununu işe alma çağrısı yapmış. Cumhurbaşkanı Lee ayrıca kamu sektöründe de benzer fırsatlar yaratacaklarını ve bu kişilerin dört yıl çalıştıktan sonra üniversite mezunlarına eş muamele göreceklerini bildirmiş.

Ancak Güney Koreli aileler çocuklarını üniversiteye yollamak için büyük bir toplumsal baskı altında olduklarını söylüyorlarmış.

Pekçok aile de, çocuklarını eğitimde giderek artan rekabet karşısında güçlendirmek için gelirinin yarısını özel derslere harcıyormuş.

Haberi ve sorunu değerlendirdiğimizde ülkemizde de aynı doğrultuda beyanların, işverenler tarafından dile getirildiğini hatırlayacaksınız. İşgücü piyasasında onca işsize rağmen işveren piyasalarında orta kademelere işgücü bulunamamasından, teknik işgücü bulunamamasından yakınılmış ve böyle bir ihtiyaç dile getirilmişti.

İşsizlik bu açıdan ele alındığında benzer sorunların, benzer sistemsizliklerin mutsuz kitleler yarattığı ve önemli olumsuz sosyal çıktılar ürettiği görülmektedir. Bu konu üzerinde acilen yapısal tedbirler alınmazsa, bu döngü bir süre sonra “günlük haberlerin” ötesinde daha büyük sosyal patlamaları da beraberinde getirecek gibi duruyor.

İşgücü piyasalarındaki bu dengesizlikle ilgili benim düşüncem, sistemin ters işlediği yönünde. Yani kişiler önce bir eğitimden geçiyorlar –ki o eğitimin içeriği mevcut haliyle tartışmalıdır- sonrasında ise işsizler ordusuna katılarak, iş aramaya başlıyorlar. Öncelikle kendisine “en layık” gördüğü işe talip olan kişiler, bir süre sonra “bulduğu işe razı” hale gelerek “mutsuzlar ordusundaki” yerini alıyorlar.

Peki sistem nasıl düzelecek?

Öncelikle talep işgücü piyasalarından gelmeli. Yani ekonomide kayıtlı firmalar mesela başlangıç olarak İMKB’deki firmalardan başlanabilir. İşgücü olarak hangi kademeler için, ne tür nitelikte, hangi eğitimlerden geçmiş eleman ihtiyacı olduğu konusunda 5 yıllık taleplerini belirleyecek ve eğitim kurumlarına ya da Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK vb. iletecek. Hatta eğitim süresince öğrenciler yakın takibe alınarak gerekli takviyeler yapılacak ve önceden taleplerini belirten firmalar bu işgücünü istihdam edecekler.

Aynı şekilde akademik personel alımları da bu şekilde olacak. Hangi alanda ne tür Ar-Ge yatırımlarının yapılması gerektiği konusunda da planlar önceden yapılarak buna göre istihdam modelleri baştan planlanmış olacak.

Böylece sistem kendi ihtiyaçlarına uygun işgücünü üreterek bu konuda en verimli insan kaynakları planlamasını yaparken, aynı zamanda kişilerinde “iş tatmini” anlamında “aşırı” beklentilerinin önüne geçilmiş olunacak.

Elbette böyle bir bakış açısı tartışılmalıdır. Burada ele alınmayan birçok boyutu da olabilir. Ama bir yerlerinden tutularak ele alınmalıdır. Aksi halde hem kişilerin hayatları boş yere heba olmakta. Oyun yaşındaki çocuklar “at yarışı” gibi bir yarışın içinde yıllarını tükettikten, ana-babalar tüm kaynaklarını buralara harcadıktan sonra bir de “ee mezun olduk, şimdi napacağız” diyen mutsuz kitleler toplumdaki yerlerini almaktadır.

Kaynaklarını ve insanlarını boşa harcayan bir toplumda da ne depremde yıkılan evlere çözüm üretebilirsiniz, ne teröre çare bulabilirsiniz, ne de yolsuzluğun, hırsızlığın, arsızlığın önüne geçebilirsiniz vesselam…

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..