Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '14

 
Kategori
Futbol
 

“İthal” terbiyesize alkış, “yerli” efendiye ıslık!..

“İthal” terbiyesize alkış, “yerli” efendiye ıslık!..
 

“İthal” mala düşkünler çoktur. Bu düşkünlük, o malları kullananları değerli yapar gibi saçma bir kanının yerleştirilmesine yol açıyor.  Üstünde, elinde “ithal”i taşıyan, evinde bulunduran/ kullanan kendini ayrıcalıklı sayıyor!.

Abartıyor muyuz?

Hayır, ama...

“İthal” ürün kullanma ayrıcalığı eskisi gibi değil; çünkü her yeri bu tür ürünler doldurdu. AVM’lerin gözde mağazaları o tür ürünlerle dolu. Alanı çok; “çakma"sını alanı da...

Ülkem, “ithal futbolcu” konusunda cennet!.

Onlara bu “cennet”i sunanlar, “yabancı sayısı” artsın diye, zaman zaman ortalığı birbirine katıyorlar. Nasıl olsa, onları “gaza getiren”, yetmedi, “gaza gelmeyen”in, bir kusur işlemiş gibi üstüne üstüne giden bir medya var.

Gelsin “ithal” futbolcu haberleri, sonra kendileri... Sayfalar, ekranlar dolsun, ama öte yandan “cep”ler de dolarken “kasa”lar boşalsın, ne gam!..

İşe yarayanına, “kaliteli”sine kim laf edebilir ki?

“Yıldız” diye yutturulanlar, “yıldız” denmeyen mi var sanki, kısa süre sonra, bakmışsın bizden biri olmuş, “kötü yerli”nin önüne geçmiş!..

Köyden kente göçen, ne köylü ne de kentli olan, kentin bozulmasında katkısı olanlardan farklı olarak, Batılı yanını yitirenler, geldikleri yerin “değerleri”ni ayaklar altına alanlar...

“İthal” ürüne bakış, aynı sıfatı taşıyan futbolculara da hakemlerin/ taraftarın/ yöneticilerin hoşgörülü davranmasına yol açıyor.

“İthal”in  içinde adam olanı da var; ahlaksız, "kasap" olanı da... Ülkemde düzensizlikten, kayırmadan, çifte standarttan yararlananı, cebine indirdiği paralar yetmezmiş gibi, kazandıkları ayrıcalıklarla bize "tepe"den bakarlar.

“Tepe"den bakmak, yeri geldiğinde “tepe”lemek!..

Hele, “Büyük” kulüplerimize gelenlerden böyleleri birer kahramandır!.

Adamlar, ayrıcalıklı ya!..

******

Hakemler, adil olsun denir hep!.

Aslında, sözkonusu olan, kuralları uygulamaktır. Ama kimi hakemler, kuralları adamına, kafasına göre uygulamakla zaten görevlerini yapmıyorlar.

“Ahlaksızlık”, “çirkeflik”, ne yazık ki, taraftar buluyor.

Değer yargılarını yitirmiş toplumlarda, böyleleri de “adam” oluyor; seçilmeyi “yönetici” olmak sananların da gözdesi...

Ortalığı karıştıran, hakemi/ rakip oyuncuyu taraftarın kucağına atan, “kasap”, “ithal” ya da “yerli” futbolcuya sahada “Dur” diyecek olan, futbolcunun eli kendine geldiğinde ya da kendine bir iki laf söylendiğinde celallenen, hemen kartına sarılandır.

Sahada düzeni sağlamakla, kuralları uygulamakla yükümlü olan/lar, yanılmalar bir yana bırakılırsa, göz göre göre durumlarda duyarsız kalmamalı.  Özellikle gizli hesaplar içinde olanlara, “numaracı”lara göz yummamalı.

Hakem, kendisini aldatan, bu da yetmiyormuş gibi tribünleri kışkırtan oyuncuya bakmalı... Özellikle kafasını, yüzünü mü tutuyor, bakmalı bakmalı, yerine göre “Al sana da...” demeli.

“Al sana da ...“ diyeni anımsamak o kolay değil; öyle yürekliler, ancak mumla aranır.

(Mersin İdmanyurdu’nun İkinci Lig’de talim ettiği yıllar...

Mersinli bir futbolcu, rakibi dokunmadığı halde, öyle bir acı çığlık attı, kendini öyle bir yere attı ki... Yerde kıvranırken, alttan alta da hakeme bakıyor. Hakem de sarı kartını çıkartınca, dirildi, kalkıp koşmaya başladı.

Hakem, “Gel buraya” dedi, bir de ona sarı kart gösterdi.)


*****

Hakemler, öğretmenlere ne de benzerler:

Öğretmen, derste, sınıfta yapılması gerekeni yapar, süreyi en verimli biçimde kullanır. Kimileri ise yoklama bile yapamaz, al baştan al baştan yapar. Başka derslerde kuzu olan öğrencilerin oyuncağı olur. O öğrenciler ya “dayı”dır ya da sırtını “idare”ye, konumu nedeniyle velisine dayayan öğrencilerdir.

Sahaya bakıldığında, sınıfta kimi öğrencilerin oyuncağı olan öğretmenler  gibi hakemleri görmek, hem futbol açısından hem insanlık açısından üzücüdür.

Kendine dokunuldu, bir iki laf söylendi diye kartına sarılan hakem, futbolcunun futbolcuya yaptığı ahlaksız hareketleri hayranlıkla seyredemez.

Seyrederse, ötekiler de ona uyarsa, “senaryo” yazanlara kızmak olmaz!.

Adamına göre davranmayacak, ortama göre güçlü-güçsüz ayrımı yapmayacaksın!

Yoksa, eleştiri oklara sana yönelir.

(Ankara Kurtuluş Lisesi’nde okuduğum yıllar. Kimya öğretmenimiz Zekai Bey’in dersinde gıkı çıkmayan kimi öğrenciler, korkmanın hıncını edebiyat öğretmenimiz Mustafa Bey’in dersinde çıkarırlardı. Onlara bir şey diyemeyen Mustafa Bey, bir gün bir arkadaşımıza tokat attı. Arkadaşımızın, ağlarken dediğini meslek yaşamım boyunca hiç unutmadım: dediği bana  “kılavuz” oldu:

“Ben küçüğüm diye beni dövüyorsunuz.”)


*****

“Sahte kâr”la elde edilenin “haksız kazanç”tan, “hırsızlık”tan farkı yoktur!.

“Sahte kâr” ardında koşan, kollanıyor, destekleniyor, alkışlanıyorsa, bunların sayısı artacaktır.

Futbolda görsellik aranır, ama futbol sahası ne “sirk”tir, ne “ring”dir.

Hakemler, düzeni sağlamak, kurallar ışığında maçı sürdürmek ve bitirmek zorundadır.

Özellikle “Büyükler”in vitrinini dolduran “ithal” futbolculardan terbiyesiz ve "kasap" olanlar, el üstünde tutulur, “yerli”ler topun ağzına konursa, futboldan ne beklenir?

“İthal” terbiyesize alkış, “yerli” efendiye ıslık!..

Ne demeli ne demeli?

En iyisi, herkes ne diyeceğini kendine saklasın, “en uygun” örneği kendisi bulsun!.

Son söz:

Hiçbir haklı yönü olmadığı halde, “ithal” ya da “yerli” futbolcuların “artistlik”lerine göz yuman, onları alkışlayan, koruyanlar, bütün olumsuzlukların sorumlularıdır.
 

http://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com



 

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..