Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

"Kader, kime şikayet edeyim seni.."

"Kader, kime şikayet edeyim seni.."
 

Sosyal güvenlik kurumu 65 yaşın üzerindeki hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarını yasaklamış.. Emekli maaşlarının düşüklüğü, batılı yaşıtlarının dünyayı gezmekle geçirdikleri günleri çalışmak zorunda olarak yaşayan kamu çalışanlarının durumu, kamu çalışmasının zaten sınırlandırılıyor olması, bu habere bakış açısını genişletmek için ilk akla gelebilecekler.. Hiçbir paralel söyleme gerek kalmadan şu soru sorulmalı aslında; “Çalışma hakkı diye bir şey yok mu bu ülkede..” Sanırım yok.. Ya da o da yok edilmeye çalışılıyor.. Karşı davalar bu yasağı engelleyemez ise (hala hukuk devletiysek kesin engellemeli) konu komşunun çocuklarına bakan ton ton doktor amca kıvamında evde oturacağız 65’inden sonra.. Belki de şu şarkıyı dinleriz o esnada; “Kader, kime şikâyet edeyim seni, bilemem?”* Her başımıza geleni kader diye algıladığımız sürece pek de muhtemeldir..

…..

Çalışma şartlarını, maaşlarını “kader” olarak görmeyen, THY emekçileri sendikal yapılanmaları sayesinde, istedikleri maaş artışına yakın bir değeri, idari taleplerinin tamamını elde ettiler.. Hava-iş sendikası başkanının temennisini tekrarlayarak diğer sendikalara da örnek olmasını dileyelim.. Diğer sendikalar, uçurmayacak uçakları olmasa da, kamu çalışanının toplumsal yaşamdaki önemini vurgulayabilecek pek çok eylemliliği hayata geçirebilirler.. Olası baskılara rağmen bunu başarabilirler.. Çalışma tarihi emekçilerin üretimden gelen güçlerini kullanarak yaşam şartlarını yükselttikleri bir çok örnekle doludur.. Ne yazık ki ölümlerin, katliamların eşlik ettiği bu örnek mücadeleler emekçilerin onurlu direnişleri olarak “sınıf bilincinin” yok olduğu günümüze ışık tutar belki..

…..

Gazete de bir ölüm ilanı; vefat edenin adı soyadı, fotoğrafı, bir satır yazı, altında eşi ve ailesi.. Bir satır yazıda, özetlenmiş merhumun yaşam şeklinin ailesince algılanması; “Onuruyla yaşadı..” “Bize bırakısı da sadece ve ne mutlu ki bu” der gibi.. En yakınları tarafından onore edilmiş olsa da böyle anılmak hoş geliyor kulağa; “onurlu bir şekilde yaşadı ya da yaşıyor” Peki bunu hak edebilmek için ne yapmalı? Düşünmek gerek.. Sadece onursuzlukla birlikte anılan davranışları sergilememek, onurlu bir yaşama referans kabul edilebilir mi? Sanırım hayır..

….

Bir sokak köpeği var, sitemizin çevresinde konaklayan.. Sarı uzun tüylü başı hep önde.. Kimseye saldırmaz, havlamaz, çocukların olduğu saatlerde ortalıkta görünmez bile.. Pek çok site sakininin yine de benimsemediği (nedense, hatta köpeği besleyenlere kızdığı) kendi halinde bir hayvancık.. Geçtiğimiz günlerde siteden bir miktar uzaklaşan bir ufaklığa bir başka köpek saldırıyor, çocuk feryat figan, annesi babası koşup kurtarmaya fırsat bulamadan, sakinliği ile tanıdığımız bu “hayvan” dostumuz ortaya çıkıyor ve saldırgan köpeği oradan uzaklaştırıyor.. Arkasından da uzun uzun havlıyor, sanki “bir daha buralarda görmeyim seni” der gibi.. İlkel bir yaşam biçimi için onurlu bir davranış böyle olur sanırım.. Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılara, gemilerini her daim iktidarın dümen suyuna göre yüzdürenlere örnek olur mu bilmem..

…..

Yeni anayasa taslağı gündemimizin önemli bir parçası şu günlerde.. Bu taslağın pek çok maddesi laik demokratik devlet modelinin ele alınışı açısından değerlendirmeye açık görünüyor.. Bunun yanında özelleştirmeyi güvence altına alan düzenlemeleri de göze çarpanlar arasında.. Bu taslakla bir yandan Danıştay'ın özelleştirme işlemlerini iptal etmesi zorlaştırılırken, diğer yandan “kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir.” hükmü kaldırılıyor. Yani kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu yararı düşünülmeden (danıştayın iptal karalarına bakın gerekçe kamu yararına aykırılıktır) sermayeye devrinin önü açılıyor.. Medyamızın “onurlu” yazarları bakalım bu “satış anlaşmasını” ne kadar taşıyacaklar sütunlarına..

…..

Şarkı “Alnıma yazılmış yazısın, derinsin, silemem” şeklinde devam ediyor.. Yaşamak zorunda kaldıklarımızı “ne yapalım kaderimiz buymuş” şeklinde algılamak ve sesimizi soluğumuzu kesmek, düşünen, okuyan, yazan insanlar için onurlu bir yaşamın izdüşümü olamaz.. Bakmak hatta görmek yetmeyecektir, göstermek ve engellemek için uğraş vermek ancak bir ölüm ilanında “onurlu yaşadı” satırını hakketmemizi sağlayacaktır..

Sevgi ile kalın..

* Bestesi Avni Anıl'a güftesi Sedat Ergintuğ'a ait hicaz eser..

 
Toplam blog
: 48
: 1573
Kayıt tarihi
: 17.11.06
 
 

Konuştuğum gibi yazmamalıyım... Yazmak, konuşmaktan farklı ve her zaman onun önünde benim için.....