Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '18

 
Kategori
TV Programları
 

"Leyla Sevmek Hoştur Amma..."

"Leyla Sevmek Hoştur Amma..."
 

Mecnun olmak başkadır...


Bundan yüzyıllar önce iki düşman kabilenin çocukları birbirlerine aşık olmuşlar. Biri LEYLA diğeri ise, başka bir kabilenin tek varisi olan KAYS. Leyla ve Kays  ailelerinin bu işe karşı geleceğini bildiklerinden gizli gizli görüşmüşler. Lakin Leyla’nın annesi durumu anlamış ve kızını bir daha mektebe göndermemiş.

Kays yemeden içmeden kesilmiş, her gece  Leyla’nın evinin civarında dolaşır, duyması için şiirler okur, yüzünü bi kere görebilmek için dualar edermiş. Uzaklaşması için atılan dayaklara rağmen hiç pes etmemiş. Kays zamanla iyice saçı sakalı bırakmış, etrafta kendi kendine konuşup şiirler okuyarak meczup gibi dolaşmaya başlamış Adı MECNUN‘a çıkmış. Aşkından öyle deli divane bir hale gelmiş ki, hem kendi adı hem Leyla’nın adı dillere düşmüş.

Lalası, Kays’ın kabile reisi babasına gidip düşman kabile ile konuşmayı ve Leyla’yı istemeyi önermiş yoksa tek varisin, aşiretinin geleceği elden gidecek diyerek onu ikna etmiş. Fakat Leyla’nın babası kızının adını çıkaran ve deli denilen bir adama kızını vermeyi kabul etmemiş. Bir süre sonrada kızını başkası ile evlendirmiş.

Mecnun çöllere düşmüş Leyla’nın aşkından gözleri öyle kör olmuş ki Leyla’yı bile görmez olmuş. Leyla dul kalınca onu çölde görmeye gelmiş ama Mecnun artık kendisinden hayır gelmeyeceğini söylemiş. Leyla da üzüntüden yataklara düşmüş ve ölmüş bunu öğrenen Mecnun’da Leyla’nın mezarına sarılarak ona kavuşmuş.

Muhakkak ki her gönülün bir Leyla’sı vardır. Ama herkes bir Mecnun değildir. Çünkü ;

“Leyla sevmek hoştur amma
Mecnun olmak başkadır başka “

Şarabın rengi sevgilinin dudaklarına benzer, kadehe değen dudaklar kana kana belki sevgiliyi içer.Ve belkide aşk şarabından içip aşk sarhoşu olmak, sarhoşlukların en tatlısıdır. Ama hakikatlerin de en yakınıdır. Bu yüzden değil midir ki Aşk ölüme kardeş sayılır.

Ölüm bu sahte dünyada ki uykudan uyanıp gerçek dünyaya uyanmaktır. Aşk ise bu dünyada ölüme ve hakikate en yakın duygudur. Aşıkta tıpkı ölen bir insan gibi  gözlerini bu dünyaya kapatır, geriye onun tek hakikati olan sevgili kalır. Aşığın aşktan en kendinden geçtiği nokta gerçeğe en yakın olduğu noktadır. Çünkü;

“Şarap içmek hoştur amma
Ayık olmak başkadır başka”

Küçük bir çocukken mahallede zillere basar kaçardık. Tanımadığımız,haliyle girmeye cesaret edemeyeceğimiz evlerin zillerini sanki içeri girmek isteyen, kapıyı aç diyen biriymiş gibi çalar,kapı tam açılacakken de korku baskın çıkar ve ordan kaçmış olurduk.

İşte Ferhat Aslan için de AŞK o evlerden birinde onun artık zili çalıp içeri girmesini bekliyor. Aslında Ferhat’ta  içeri girip dışarının soğuğundan, tekinsizliğinden kurtulmak istiyor ama o kadar uzun zamandır dışarıda kalmış ki, üstünün kirini, tozunu, ayağının çamurunu, elinin karasını o evin her yerine bulaştırmaktan korkuyor. Daha büyük bir korkusu daha var Ferhat ‘ın, yıllarca yüzdüğü sudan çıkıp başka bir suya girmenin korkusu, henüz bunu yapmaya cesaret edemiyor. Bir an gözünü karartıyor ama sonra kapının açılacağı an korkusuna teslim olan o çocuk gibi kaçıp gidiyor.

İçerde ise her kapı zilinde umutla yerinden kalkıp kapıyı açan ve her defasında bir boşlukla karşılaşan Aslı duruyor. İnsan umudu kaç kırılmaya dayanır? Güven kırılmadan, paslanmadan ne kadar saklanabilir? Aslı sevdiği adama karşı savaşmaya daha ne kadar dayanabilir? Aşk için tüm dünya ile savaşırım dersiniz ya…Peki aşık olduğunuz kişi ile savaşmanız gerekirse o zaman mücadeleniz ne kadar sürer. Aşk bir bir olma yolcuğu değil midir? Birbirinin ruhlarına yarenlik etmek değil midir? Bu yüzden o kapıyı çalmak değildir asıl mesele, mesele içeri girip sevdiğine yarenlik edebilmektir. Çünkü,

“Yare varmak hoştur amma
Yaren olmak başkadır başka”

Her aşk bir kıvılcım ile başlar. Direnip te sönmeyen kıvılcımlar zamanla harlı bir ateş haline gelir. Öyle ki ateşlerin en yakıcı, en yıkıcılarından olan “Nar Ateşi” ile eş anılır, aşk ateşi. Ve bir kere bu ateşle yanmaya başladıysan, hiç çaresi yok sonunda küle döneceksindir. Yanmaktan yanmış olmaya geçişindir, ateşten küle geçişinde. İnsan yanarken bir şey hissetmez de, yandıktan sonrası saf acı ile tanıştığın zamandır. Ferhat ve Aslının ateş olup kor olup tenlerinde yanıklarla kalmaları, birbirlerine yanık ordan oraya bu sızı ile savrulmaları gibi. Her zaman ateşin yanarak başlattığı husumeti yanık amansızca sızlayarak sürdürür, sızısı geçse izi kalır. Zaten silmeye de kıyamazsın, canın yansa bile iyileştirmek istemezsin. Çünkü sevgilinin sendeki ebediyetidir, acının sürmesi… Belki de bu yüzden;

“Ateş olmak hoştur amma
Yanık olmak başkadır başka”

Biri can veren el diğeri can alan el,biri siyah diğeri beyaz ,biri gündüz diğeri gece ,biri ateş diğeri su,birinin eli silahı tutuyor diğerinin başı namlunun ucunda,biri Aslan diğeri Kuzu,biri katil diğeri maktul…

Biz buna imkansız deriz.İki cihan bir araya gelse olmaz deriz .Siz birbirinizin dengi değilsiniz deriz. Ama kalp gider yinede onu seçer . İnat değil ,huysuzluk değil, aptallık değil …Tüm bu olmazların içinde yinede bir bildiği vardır da kalbin ondan. Dengidir karşısındaki o kalp ve onu bulduğunda hiçbir imkansızlık gözünde değildir artık kalbin. Çünkü o da bilir;

“Talip olmak hoştur amma
Dengin bulmak başkadır başka “

“Sadakat “ nedir?  Teninin başka bir tene değmemesi midir sadece… Aşıksan bu zaten onunla birlikte gelir, elinde değildir. Peki ya aşka sadakat, aşkına sadakat duymak ve sadık olmak . Sahip olduğun aşkı elinde tutmak için, düşürmemek için, kırılmaması, incinmemesi, mutlu olması için çabalamak ve savaşmak değil midir? Ama sen bu aşkı kendi elinle yere atıp, üzerinde tepinip, kırıp, hırpalarsan senin bu aşka sadık olduğunu söyleyebilir miyiz ey ademoğlu? Peki sen bilmez misin ;

“Aşık olmak hoştur amma
Sadık olmak başkadır başka”

Leyla’nı, yaranı, yarenini, yanığını, şarabını, dengini, aşkını bulduysan o zili çalıp içeri girme vaktin gelmiştir. Korkularını bir kenara bırak Ferhat Aslan, hiçbir su, şu an içinde yüzdüğün sudan soğuk değil ya da bu dünyanın hiçbir yeri diğerinden daha güvenli değil sevdiklerin için. Sen bataklıkta da yüzsen, ılık sığ sularda da kimsenin kaderi olan şeyi değiştiremezsin, Tıpkı ne kadar uğraşırsan uğraş kendi kaderinde olan şeyi değiştiremediğin gibi.

Yemekler senin eve gelmeni beklerken defalarca ısıtılıp tekrar tekrar soğudu.Vakitte artık epey geç oldu .Aslı’nın göz kapakları ağırlaşıyor ve bilirsin uykusu ağırdır. bir kere uyursa çok zor uyanır. O yüzden sen Aslı uyumadan tüm cesaretini topla ve çal şu zili, gir artık içeri… Gir ki henüz çok geç değilken, senin de ruhunun doyacağı, kalbinin ısınacağı, bir olup çoğalacağın bir evin olsun.
 

 


http://www.kore-lasyon.com/2018/02/04/leyla-sevmek-hostur-amma/

 
Toplam blog
: 11
: 1031
Kayıt tarihi
: 18.11.17
 
 

Tarih Bölümü okudum.Güzel hikayeleri severim.Çünkü içinde bu dünyadan kaçıp saklanacak bir yerler..