Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '17

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Meryem" Vasat Bir Dizi Olmuş!

"Meryem" Vasat Bir Dizi Olmuş!
 

Dizinin üç büyük problemi var. Senaryo, yönetmen ve müzik. Geriye ne kaldı? Hiç. Peki, çok mu kötü Meryem? Vasat denilebilir. Önce müzikten başlayalım...


Hiç uzatmadan direk konuya giriyorum,  Meryem'in üç büyük problemi var:

  1. Senaryo
  2. Yönetmen
  3. Müzikler

Geriye ne kaldı?

Hiç.

Peki, çok mu kötü bir dizi Meryem?

Değil ama olsa olsa vasat denilebilir.

Benim için dizinin özeti bu kadar.

Hadi gelin biraz ayrıntılara girelim ve benim, neden ve sonuçlarıma bakalım.

 

Önce müzik...

Meryem'in müzikleri = Aliye'nin müzikleri

Tam anlamıyla benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu zira Meryem başladığında, bir yerlerden Aliye çıkacak zannettim.

Hoş Aliye'nin de, Meryem'in de müziklerini aynı isim yapıyor, Kıraç.

Aliye 2004 yılının yapımı, Meryem 2017...

Aradan geçmiş 13 yıl.

Aynı tabağı önümüze koymanın ne anlamı var?

Bu arada Meryem'in müzikleri ile ilgili bir diğer problemse, neredeyse her sahnenin altına müzik döşemiş olması.

Dizi mi izliyoruz, klip mi izliyoruz gerçekten anlamadım.

 

Gelelim Yönetmene...

Meryem kötü çekilmiş bir dizi, net bilgi.

Yönetmenin işi dünyayı kurmaktır ve o yüzden de kostüme de o karar verir, mekanlara da.

Eskiden oyuncularda da söz sahibiydiler ama şimdi ana oyunculara kanallar karar veriyor.

Öncelikle Meryem, son dönemde izlediğim en kötü mekanlara sahip dizi.

Savaş Sargun'un ailesinin evi neydi öyle?

İdeal korku filmi mekanı.

Karanlık, kasvetli, varağın bas bas bağırdığı, gösterişin her ayrıntıda gözümüze gözümüze sokulduğu bir ev.

Bu eve baktığımızda Sargun ailesi ile ilgili ne anlıyoruz?

Sonradan görme olduklarını.

Peki...

Ve gelelim Savaş'ın babasının ofisine...

Mekan size tanıdık geldi mi?

Eğer gelmediyse ben hatırlayayım...

Dolunay Ferit şirket oda... :)

Ne gerek vardı arkadaş?

Aynı sezonda, iki yeni dizi, aynı ofisi hiç kullanır mı, olur mu?

Haberimiz yoktu demeyin, mümkün değil.

Zira bu işler öyle çocuk oyuncağı değil, sözleşmeler yapılıyor, bin tane cezai yaptırımı var.

Mekancı yirmi tane mekan getirir, yönetmen içinden seçer ya da bunlar uygun değil, aramaya devam edin der.

Ve en doğru mekan bulunana kadar aranır.

Hayır anlamadığım; ofisin spesifik, senaryoya hizmet eden bir özelliği de yok.

Niye sıfır kilometre bir yer bulunamamış, bilen varsa açıklasın.

Bunun benim için tek bir açıklaması var, Meryem'i yapanların ve özellikle de yönetmenin diğer dizilerden haberi yok.

Ve yönetmenin en önemli işlerinden biri olan, oyunculuklar.

Hep derim; oyunculuklarını bildiğiniz ve beğendiğiniz isimlerin, yeni izlediğiniz dizide performansını beğenmiyorsanız bakınız yönetmene.

Beni Meryem'de çok şaşırtan, beğenmediğim performanslar oldu, net bilgi.

Asıl komik olansa, Meryem dizisi ile ilgili daha önce yazdığım bir yazımda, Ayça Ayşin Turan'ı daha çok kötü rollere yakıştırdığımı söylemiş ve yanlış tercih olduğunu düşündüğümü vurgulamıştım  ama dün gece itibariyle lafımı yuttum.

Zira dün akşam izlediğim bölümde, bana göre tek bir iyi vardı, o da Ayça Ayşin Turan'dı.

Senaryodaki en sade ve doğal karakter Meryem'di, o da altından güzel kalkmış.

Peki ya diğer oyunculuklar?

Hadi biri kötü, ikisi kötü, bunların hepsi mi kötü oyuncu?

Tabi ki değil.

Bence yönetmen, Ayça Ayşin Turan'ın canlandırdığı Meryem'in sahneleri için doğru bir çekim stratejisini bulmuş ama her karakteri aynı strateji ile çekince, ortaya kocaman bir yanlış çıkmış.

Zira Savaş; acılı, gergin, saldırgan, oradan oraya koşturan, büyük hareketleri olan, intikam hesabında bir karakter.

Oktay; çıkarcı, hain, hayatta kendinden başka kimseyi düşünmeyen, iç dünyasında paniklediği anlar olsa da dış dünyasında daha durağan bir karakter.

Meryem'se; masumiyeti ve saflığı temsil eden bir karakter.

Dolayısıyla sen Meryem'i çektiğin strateji ve planlar ile diğer karakterleri çekersen, duygular ortaya çıkmaz.

Seyirci de bildiği oyunculara, "performansı kötü mü ne" der durur.

Ayrıca neden son yedi yıldır, yazlık köy komedileri çeken bir isim olan Mustafa Şevki Doğan'a, Meryem dizisi verilir ki?

Başka yönetmen mi yok?

Ve kaza sahnesi...

Biraz keşke para harcasanız.

Oyuncuların, öyle arabanın içinde yalandan sağa sola savrulmasıyla, garip kamera hareketleriyle olmuyor artık bu işler, bilginize.

İyi kaza sahnelerinin kime çektirildiğini tüm sektör biliyor.

Benim sanırım buradan isim vermeme gerek yok.

Mide ameliyatı için nasıl beyin cerrahına gitmiyorsanız, dizi çekerken de hele hele ilk bölümse, işin ehillerine başvurmak gerekir.

Meryem'deki kaza sahnesi bu kadar büyük bir sahne olmayabilir ama araba içindeki karakterlerin duygusunu doğru almak için kaza sahnesine iyi yatırım yapılmalıydı.

Mesela Sevinç'e çarpma anını görmemiz gerekirdi.

Çünkü dizinin dönüm noktası, o an.

Sonuç ,yazık olmuş...

 

Ve senaryo....

Önce Sevinç karakteri ile başlayalım.

Zira Savaş'ın acısına ve çabasına hak vermemiz için, kaybının büyüklüğünü anlamamız çok önemli.

Niye karaktere dublaj yapılmış anlamadım. Sezgi Sena Akay'ı daha önce dublajsız izledim.

Evet sesi biraz farkı ama kötü değil.

Dublaj olduğu çok belliydi ve karakterin inandırıcılığını aldı götürdü.

Ayrıca karakter kesinlikle ve kesinlikle yanlış kurulmuş.

Biz henüz evlilik teklifi yapılan bir kadının, aslında hamile olduğunu öğreniyoruz.

Ve bu kadın gecekondu da yaşayan, fazla rahat, diyalogları nedeniyle de biraz kendine fazla güvenli biri.

Yani karakterde masumiyet namına bir unsur göremiyoruz.

Üzgünüm ama Türk izleyicisi böyle bir kadını sevmez.

Ve hatta iddia ediyorum, Sevinç o kazada ölmeseydi, ölsün diye dua ederlerdi, net bilgi.

Dolayısıyla, özellikle dizi yazarken, kendimize dizi yapmadığımızı aklımızdan çıkarmadan, kime dizi yaptığımızı da bilerek yazmak gerek.

Sonuç olarak Sevinç'i sevmedik.

Yani Savaş'ın acısı da bize çok geçmedi.

Zira Sevinç karakterinin çizilen portresiyle seyirci, Savaş'ın babası gibi düşünür şekilde konumlanmış.

"Savaş o kadından ayrılmalı!"

Bu arada Sevinç nasıl savruk bir karakterse artık, evinin anahtarını Derin'in arabasında düşürmekle kalmadı, telefonunu da bıraktı.

Sonra kaza yeri olan "Beykoz'da ne işi var" deniliyor ama nedense çalıştığı yere gidip sorulmuyor, "biri mi gelip aldı" diye.

Ayrıca kaza yerini nasıl oldu da sinyalden bir saat içinde buldular, anlamadım.

Bütün operatörlerin sinyalleri emniyette mi toplanıyor?

Bu kadar kolay mı?

İnsanlar orada burada ölüyor da, aileleri o sinyalleri alabilmek için otuz bin tane yazışma ile zaman kaybediyor.

Yapmayın...

Artık herkes her şeye tanık ve biliyor.

Hepimiz cinayet, kaza ve ölüm uzmanı olduk.

Yemiyoruz bunları.

Sevinç'i buldurmak istiyorsanız, bunun daha basit, daha gerçekçi ve inandırıcı yolları var.

Gelelim Meryem ve Oktay'a.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Meryem ile Oktay'ın sevgili olduklarının ortaya çıkmaması şu yüzyılda mümkün değil.

Hele hele Savaş Sargun gibi, iki cümlede bir gücünden bahsettiğimiz bir ailenin oğlunun, nasıl olup da bu bilgiyi bulamadığını anlamadım.

Yani Oktay'ın sadece facebook sayfasındaki fotoğrafları silmesiyle izleyicileri ikna edemezsiniz.

Hadi Savcı kendi sosyal medya sayfasından sildi, bizde anladık, peki ya Meryem'in sosyal medya hesapları ne olacak?

Öyle ya, Meryem'in kim olduğu araştırılıcaksa, Oktay'ın değil Meryem'in sosyal medya hesabına bakılacak demektir.

Kıza bari gizlice bir cep telefonu verseydi de, resimleri sildirseydi.

Sonra Meryem'in neden avukatı yok?

Ortada kaza sonucu ölüme sebebiyet var.

Neden bir avukat ayarlanmıyor da hemen kurbanlık koyun gibi her şey kabul ediliyor?

Ve en büyük itirazım...

Meryem'i izleyiciler gözünde "saf ve salak" olarak kurgulamak büyük hata.

Soru şu; Bölüm boyunca Oktay'ın yirmili yaşların başındaki üniversite mezuniyet sahnesi dışında, Meryem'e karşı herhangi bir sevgi duyduğunu gördünüz mü?

Cevap: Hayır.

Soru şu: O zaman Meryem niye kendisine evlilik teklifi edileceğini düşünüyor?

Cevap: Çünkü Meryem bir kezban...

Oktay, evet şerefsiz bir adam ama iki tarafa da iyi oynayacak ki, biz Meryem'e hak verelim, onu anlayalım.

Böyle olunca Meryem oluyor size koca bir "saf salak."

Açıkçası diziyi başından sonuna, bu duygu ile izledim ve böylece de Meryem benim gözümde "vasıfsız" bir kadına dönüştü.

Oysa...

Biz bölüm başından itibaren Meryem'e sevgisini gösteren bir Savcı görseydik,

İkinci kadın yine olsaydı da aralarındaki ilişkiyi bu kadar ayan beyan anlamasaydık,

Oktay'ın Meryem'i kurtarma çabasına inansaydık,

Savaş ile gerçekten köşe kapmaca oynasalardı,

O zaman Meryem'e koca yürekli kadınmış derdik.

Böylece mahkemede yani 1. bölüm sonunda, Savcı aynı golü Meryem'e atardı ve Meryem ile birlikte hepimiz şaşırırdık.

Sonra ters kurgu ile Oktay'ın Meryem'i neye karşılık sattığını öğrenirdik.

Yani, Oktay güçlü bir kötü olurken, aynı zamanda, esas kadın ve arzu edilen nesne olan Meryem karakterine de hizmet etmiş olurdu.

Aklımızdan da Meryem için  "saf salak" kadın diye geçmezdi.

Bu arada değil mi ana karakterlerimizden biri Savcı, acilen bir hukukçudan destek alınması gerekiyor.

Bir savcının çalışma şekli, polis savcı ilişkisi, mahkeme usulleri, işleyişi üzerine bin tane cümle kurabilirim.

Yani "mış gibi" yapmanın bile bir adabı var.

Küçük bir not daha, kaza gecesi Meryem taksi ile eve gitti.

Neden takside öne bindi, böyle bir alışkanlığı mı var, onu da anladım.

Demek öyle seviyor diyor ve geçiyorum.

Sanırım ana karakterler bu kadar sorunluyken, yan karakterleri yazmaya gerek yok.

Onlarda artık ilerleyen bölümlerde benden nasibini alır diye düşünüyorum.

Sonuç olarak, Meryem vasat bir dizi.

Toparlanabilir mi?

Evet ama radikal kararlar alınması gerek.

Tabi bu arada, yapımcı ve kanal ayağının önümüzde hafta ile ilgili bir rahatlığı olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

Zira No 309 önümüzdeki hafta çarşamba yok, dün akşam sezon finali yaptı.

Dolayısıyla Meryem için haftaya kesin birinci çıkılacak gözüyle bakılıyor ki, doğru bir sonuç.

Lakin bu şekilde giderse, yeni sezonun dizileri Meryem'i çıtır çıtır yer, net bilgi.

Hoş ratingleri de zaten iyi gelmedi.

İşte 02.08.2017 tarihli rating tablosu;

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..