Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

"Nereye" mi gidiyoruz, "nerden" mi geliyoruz?

Yazılarıma gelen bazı yorumlar içinde o kadar ilginç olanları var ki, o yorumlar sayesinde konuyu biraz daha açmak gerekiyor.

Örneğin “Taslak anayasada kıyafet çelişkisi” başlıklı yazıma şöyle bir yorum geldi.

<ı>“Üniversitede türbana karşı mısınız? Eğer karşıysanız -yani eğer- türbanla okuyamadıkları için üniversiteye gidemeyen bir sürü genç kız geleceğin bilinçsiz anneleri olmaz mı?”

1987 doğumlu ve lise mezunu “Kızımız” yorumunda aynen böyle soruyor…

“…<ı>üniversiteye gidemeyen bir sürü genç kız geleceğin bilinçsiz anneleri olmaz mı?”

Sorusuna cevap verdim. Ayrıca bu konuyu “Taslak Anayasa” tartışmalarının yoğun olduğu bu dönemde <ı>“…bilinçsiz anneler olmazlar mı?” sorusunu açarak ayrıntılara girmek istedim.

“Taslak anayasa”da tartışmaların odak noktasını, üniversitelerde “Kıyafet serbestliği” oluşturuyor. Buradan da hareketle “Acaba Türkiye nereye gidiyor” sorusu sorulurken, bir yerlere de benzetilmeye çalışılıyor.

İran mı olacak, Malezya mı olacak, Afganistan mı olacak gibi…

Peki, niye “Atatürk’ün Türkiye’si” olmamak için elimizden gelen çabayı harcıyoruz? Neden sormuyoruz bugüne kadar “Atatürk Türkiye’si” olmakla ne kaybettik?

Ya da “Atatürk Türkiye’si” olmak bize ne kazandırdı?

Hadi bir de bu pencereden bakalım…

Atatürk, Türk Kadını için neler yaptı? Bu soruya vereceğiniz cevap çok önemli. Hiçbir Avrupa Ülkesinde yokken, ikici sınıf insan olmaktan kurtaran kuralları koyup, geniş haklar tanımadı mı?

Türk analarının “Bilinçli anneler” olması için okumalarına ve onun da ötesinde birer meslek sahibi olmaları için gerekli düzenlemeleri yapmadı mı?

Gerek bilim dalında, gerekse sanat dalında, devlet yönetiminde onlara yer açmadı mı? Seçme ve seçilme haklarını vermedi mi?

Onların “Bilinçli anne” olmalarının da ötesinde, ülkesi için aynı zamanda “Üreten anne” olmalarını sağlamadı mı?

İşin bu tarafını hep göz ardı ederek, ülkenin nereye doğru gittiğini sorguluyoruz da Atatürk Türkiye’si olmanın getirilerini, okumanın engelini “Türban” denilen ve İslamiyet içinde yanlış uygulamaya bağlıyoruz, bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi “Örtünme” ile “Başı poşetlemeyi” birbirine karıştırıyoruz.

Ve şimdi ben, "Türk Kadını"nın bunları çok iyi bildiğine inanarak yine de soruyorum…

İnatla yanlış yapandan ”Bilinçli anne” olur mu?

Atatürk’ün Türkiye’sine uymamakta direnenden ”Bilinçli anne” olur mu?

Cumhuriyet’in kazanımlarını görmezden gelenden, kendisine verilen (Kaldı ki insan olarak asli haklarıdır) haklardan vazgeçen ve karanlığa yelken açmaya çalışandan ”Bilinçli anne” olur mu?

Millet’i “Ümmet” yapmaya çalışanların peşinden gidenden ”Bilinçli anne” olur mu?

Oysa ”Bilinçli anne” olabilmenin yolu bellidir.

O yol da Atatürk’ün yolu olduğu açıktır.

Şimdi biz böyle “Atatürk’ün yol” dedikçe, biliyorum ki “Atatürk’ün yol ne” diye soracaklar.

İşte Türk’ün ”Bilinçli anne”si bunu öğrenecek önce. Öğrenmenin yolu da öğrenmeye çalışmaktır. Ve bana göre öğrenmek için “Başı poşetlemekten” önce yapılacak işler vardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi şartlar altında kurulduğunu ve nereden nereye geldiğini öğreneceksiniz.

Ki, çocuklarınızın ”Bilinçli anne”si olarak onları da yetiştirebilesiniz.

Ayrıca…

Takkelilerin, cüppelilerin, sarıklıların, çarıklıların arkasından gitmeden gerçek ve inandığınız dini de doğru yerlerden öğrenerek tabi ki…

Ve son bir soru…

”Bilinçli anne” mi olmak istersiniz yoksa arka planda sadece “Kadın” olmayı mı?

Bizim istediğimiz yer yerde olan ve aynı zamanda da ”Bilinçli anne” olarak gelecek nesilleri yetiştiren “Türk kadını” tanımlamasıdır.

İçindeki beyni ile birlikte “Poşetlenmiş baş” sizce daha mı uygun?

Sonuç olarak "Nereden" geldiğimizi bilirsek "Nereye" gideceğimizi daha iyi biliriz.

20 EYLÜL 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..