Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '13

 
Kategori
Magazin
 

‘Ölümcül Oyuncaklar’la tüm hikâyeler gerçek olabilir!

‘Ölümcül Oyuncaklar’la tüm hikâyeler gerçek olabilir!
 

Küçükken anlatılan korkunç hikâyelerin ürkütücülüğünü eminim birçoğunuz yaşamışsınızdır. Duyduklarınızın yarattığı gerilim, çocuk psikolojisiyle birleşince kuytulardan, karanlıklardan korkar olmuşsunuzdur. Her an bir öcünün ya da farklı imgelerin çıkıp size saldıracağı beklentisiyle titremişsinizdir. Sonra gün gelmiştir tüm bu hikâyelerin aslında insanların birbirlerini korkutmak için uydurdukları hayal ürünlerinden ibaret olduğu algısı yüklenmiştir beyinlerinize ve içiniz rahatlamıştır. Böylece bilinmeyenlerden kaynaklanan korkular da yerini, insan eliyle gelebilecek kötülüklerden kendinizi ve sevdikleriniz sakınma duygusuna bırakmıştır.

Peki ya, insanların yaşam döngüsündeki ‘korku’ gerçeği bu çerçeveyle çizilmişken, biri çıkıp da size küçüklüğünüzde veya kamp ateşinin başında anlatılan o hikâyelerin aslında gerçek olduğunu, içlerindeki varlıkların bizim görmediğimiz bir boyuttan hayata müdahale ettiklerini söylerse? Üstelik bunu söylemekle de kalmayıp canlı canlı ispatlarsa? Nasıl tepki verirsiniz acaba?

Sizi bilemem ama kendi adıma ‘Keşke böyle bir ispat yapılabilse’ diyenlerden olsam da, ‘Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri’ndeki iblislerle karşılaşmak istemem doğrusu.

***

Cassandra Clare’in seri romanının ilk kitabı olan ‘Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri’, 15 yaşındaki Clary Fray’in bilinçsizce çizdiği garip şekillerle açılışını yapıp birbirinden ilginç tiplerin buluştuğu Pandemonium Kulüp’te yalnızca kendisinin görebildiği bir cinayete tanıklık etmesiyle gelişiyor.

Kendilerine ‘Gölge Avcıları’ diyenlerin dünyasına adım atarken bir yandan da yıllardır gizlenen ve Haçlıların savaşırken kendilerine yardım etmesi için çağırdıkları meleğin neticesinde varlık bulan ‘Kupa’nın güç kazandıran gizemini açığa çıkartan Clary(Lilly Collins), o güne kadarki yaşamının ve anılarının bilinmeyenlerini öğrendikçe ‘Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri’ de bizim masallardaki ürkütücü yaratıklarını bir bir açığa çıkartıyor.

‘İnsan değilsen nesin peki’ diye sorgulanan Jace (Jamie Campbell Bower) sayesinde annesinin yıllardır kendinden gizlediği yepyeni bir dünyaya adım atan gotik tipli Clary, insanların çöplük olarak gördüğü yerde yükselen görkemli Enstitü’de hakkındaki gerçekleri öğrenirken bir yandan da müthiş gücünü fark etmeye başlıyor.

Ve tabi Harry Potter’ın baykuşlu, gizemli okuluyla aşık atmaya soyunan bu İngiliz tarzı binadaki yaşamda, Twilight stili aşk üçgeni de kendiliğinden doğuyor. Ama buradaki aşk öyle iç bayan türden cıvık cıvık değil. Üstelik aksiyon da daha yoğun. Dahası bu aşk üçgenini bir yana bırakıp kurt adamları ve vampirleri de aradan çıkartırsak, çoğunlukla Harry Potter’dan esinlendiği bariz bir biçimde görünen filmin Twilight serisiyle de pek bir benzerliği kalmıyor. Ayrıca buradaki vampirler, tıpkı eski usullerde olduğu gibi güneşten etkileniyor!

 ***

Jace’e âşık olan Alec vasıtasıyla eşcinsel platonik duygulara da yer veren yapımda, güçlerini Kemikler Şehri’nden alan Sessiz Kardeşler gibi orijinalliklerin yanında ‘pasta evden 1+1’e düşen cadı’ türünden espriler de mevcut.

İblislerin müzikle nasıl çıldırtılacağını gösteren senaryoda, bu buluşun Johann Sebastian Bach tarafından yapıldığı ve onun da aslında bir gölge avcısı olduğu söylenmekte… Bu komik ama düşündürücü ayrıntının dışında, birini eğitip hizmet ettirmenin sevgisini kazanmaktan çok daha iyi olduğu söylemi de hâkim. Sevginin ‘kişiliği bozduğu’ tezine dayandırılan bu söylemden başka insani değerlere yönelik bir başka saptama ‘İnsanlar bir ırkı korumaya başladığında sonu iyi gelmez’ cümlesinde kendini göstermekte.

Barış için savaş olmaması gerektiğine işaret eden bu mantığa göre, dünyanın kurtarıcılığına soyunan ve şimdilerde kafayı Suriye’deki muhalifleri kollamaya takan Amerika’dan ve onunla aynı yolda ilerleyenlerden ‘Aman ne olur bizi korumayın’ denilerek korkulması çok doğru bir hareket olacak.

‘Her kilise mihrabının altında cephanelik bulursun’ söyleminin, gölge avcılarının iblislerle ve diğer kötülerle savaşta kiliselerin ve sinagogların birlikte hareket ettiklerine dikkat çekmek için kullanılmasıysa, bir başka manidar. Kitabın açıklayıcı ayrıntılarına giremeyip doğal olarak kısa kısa geçilen örgüde bu ve benzeri mesajları isteyen istediği gibi yorumlayabilir.

Bunun dışında, ‘En iyi takipçiler kırık kalplerden çıkıyor’ diyerek insani düşkünlüklere de ışık tutan içerikte her gölge avcısının kendine göre bir ışığı olduğunu da söyleyelim. Amaaa… Bana göre en çekici ışık, bir zamanlar gölge avcısı olup sonra da kendi gücünü yaratan Valentine karakteri!

Altın Küre’ye aday olduğu ‘The Tudors’ dizisindeki çekici bakışlarını halen koruyan Jonathan Rhys Meyers, ‘Sweeney Todd’daki Anthony karakteriyle başarıyı yakalayan Jamie Campbell Bower ile cool’luk yarışında adeta. Buna karşılık gençlere yönelik çekiciliğini Bower ve Collins aşkıyla sürdürecek olan yapımda ilginin Bower’dan yana kayacağı da kesin.

***

Kurt Adamlar ile Vampirlerin düşman olduğu, iblislerin istedikleri görünüme girip insanların arasında cirit attığı, kısacası Aşağı Dünya yaratıklarının her türlüsünün görüldüğü ‘Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri’ için söylenecek son söz,fantastik dünyalardan hoşlananlar için biçilmiş kaftan olduğu!

Mecburen kitaba göre kestirmeden giden filmi ve devamlarını tam manasıyla anlayıp konuya hâkim olmak, simgelerle ve geçmişin anlatımlarıyla karmaşıklaşan içeriğe Fransız kalmamak isteyenler içinse tavsiyem, filmle birlikte kitaplarını da okumaları. Okuyanlar için zaten herhangi bir soru işareti kalmayacaktır. Okuyanlar, okumayanlara anlatsın diyenlereyse sözüm yok.

Tercihe göre, iblisiniz veya gölge avcınız bol olsun…

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..