Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '10

 
Kategori
Doğum Hikayeleri
 

“Piri Reis”-2

“Piri Reis”-2
 

Ummanları fethederim O An...


(Limana hoş geldin: beylerbeyi…) 

Mirza, 2002 doğumlu. 20.02.2002: Doğum tarihi bile oldukça özel… 

O’na da ikiz ablalarına yaptığımız gibi, daha doğduğu günden “günlük” tutmaya başladık. Günlük tutmak için benim aldığım klasik, çizgisiz ciltli defterde (evet, klasik bir defter… Benim gibi bir klasikten başka ne beklenir ki?:) kapağına nakşedilmiş “Sea Window” yazısı var, büyük puntolarla… Ve yazının üzerinde kahverengi ile çerçevelenmiş; mavinin hakim olduğu balık, deniz ve gemi resmi var. Çerçevenin sol üst köşesinde ise diğer resimle boy ölçüşecek cüssede kahverengi bir “gemi dümeni”… 

Defteri açtığınız anda, defterin iç âleminin adı çıkıyor karşınıza: “Mirzâ …… Faslı”… 

İkinci sayfada babasının yazdığı “Gönül Fasılası” isimli şiir, üçüncü sayfada ise benim: 

“Dinle Mir'im 

Dinle Ney’den 

Dinle Gülzâr içre “Güller”den 

Mirzâ Faslını” satırlarıyla bezenen “GİRİZGÂH”ım yer alıyor… 

( Bu yıl, bu Girizgah’ı, Aşure Günü’nde “Ney Faslı” adında şiire dönüştürdüm…) 

Sonraki sayfalarda doğumdan bir hafta öncesine ait bir adet “BEN” fotoğrafı, doğum fotoğrafları, bebeğimizin günlerinin ve aylarının fotoğrafları yer alıyor. Her fotoğrafın altında da “muzip anne”nin, Bey’in “o an”ına ait notları var. Yalnızca, kendini şakacı sanan annenin notları mı var, zannediyorsunuz? Bazı sayfalarda da tam sayfa -anne ve babanın muhabir olduğu- MİRZÂ BÜLTENLERİ” bulunuyor. Şimdi, sizlerle bu “seyir defteri”nden iki tane bülteni paylaşacağım…(Bundan altı-yedi ay önce paylaşmazdım… Ama şimdi paylaşacağım, huzurla…): 

Canım Oğlum, ………………………………………………………..20.02.2002
Biliyor musun? Sen, en az (ya da en fazla) ikizlerim(ablaların) Güller kadar beni mutlu ettin! Bu mutluluğum, bir annenin bir oğula sahip olmasından çok daha fazla… Bu söylediğimi, bir delikanlı, bir baba olduğunda, çok daha iyi anlayacaksın: Bana dünyaları (mazimi, şu an yaşadığım her saniyeyi ve) geleceğimi verdin. Sen, evimizin Küçük Bey”isin! Aramıza “Hoş Geldin”…/ 

……………………………………………………………………...............................................................................Annen 

Canım Mirzâ, …………………………………………………………24.12.2002
Bilmem, sen de farkında mısın? On aylık tatlı bir bebek oldun. Ve ben seni en az ikiz ablaların kadar, çok ama çok seviyorum. Yaptığın maskaralıkların haddi hesabı yok. Artık, hiçbir yere ve hiçbir şey tutunmadan durabiliyorsun. Müziğe ve elektronik eşyalara merakın artarak devam ediyor. 

Geçen hafta içinde Dr. Fazıl Amca’na götürdük seni. Sana bayıldı; kilona, hareketlerine, gülüşüne, etrafa merakla bakışına, her şeye, her şeye… Seni giydirirken kucağımda oturuşuna: “Bu, ”Ağa” gibi oturuyor, şuna baksanıza” dedi… Ben de o anda, “O zaten, “Beyler Beyi” demez miyim?.. 

Ablaların da seni çok seviyor. Hatta biraz, bilmeden, hırpalıyorlar galiba. Onları affetmelisin, yavrum. Abla diyoruz onlara ama, onlar da henüz küçük birer kız çocuğu; daha okula bile gitmiyorlar… 

Oğlum, yaptıklarını yazmaktan -tabii, fırsat bulunca yazmaktan- zevk alıyorum. Fakat, nedense, bugün içimden daha başka şeyler yazmak geldi. Seninle dertleşmek istiyorum. Zaten büyüdün, Ağa oldun; beni anlarsın artık, biliyorum! 

Sana bir sır vereyim mi? Hanımlar( yani anneler ve teyzeler) yaşlarını başkalarından saklarlar…(Niyeyse?) Fakat, sen benim biricik oğlumsun, senden neden saklayayım ki? Ben, ……. yaşında bir bayanım. Ama kendime bile itiraf etmeliyim ki; hâlâ bazı konularda büyümediğime ve gereksiz yere üzüldüğüme inanıyorum. Ve hâlâ, çok istediğim halde; ev işlerimi, çocuklarımla yapacağım güzel işleri, kitap okuma ve yazma işlerimi ; kısacası, hayatımı belli bir düzene ve kaliteye oturtamadım. Bu durumdan sıyrılamamamda; her olayda kendimi değil de, önce karşımdakini (başkalarını) düşünmemin büyük payı var, sanıyorum… 

Çoğu zaman kırılıyor ve üzülüyorum. Üzülüyorum ama, yine de insanları sevmenin, sevindirmenin, onları kendinden önce düşünmenin önemine- hayatı anlamlandırdığına- inanıyorum… 

Oğlum! Sen de insanları sev. Onlara kulak ver. Ve hayatın boyunca onlar için bir şeyler yap. Ama, bütün bunların yanında, benim çoğunlukla beceremediğim bir şeyi daha yap: 

“Bu dünyada sen de varsın. Başkalarını mutlu edeceğim diye kendini ezdirme, ihmal etme; sen de mutlu ol!” 

…………………………………………………………….................................................................Gül-i Annen 

Bugün, 20.02.2010. Mirza, sekizinci yaş gününde… Mutlu, huzurlu, dengeli, hareketli, duygu yüklü, şakacı, müzisyen, esprili ve akıllı bir çocuk! (Her çocuk gibi…) Aynı zamanda kendine güvenli, hazır cevap, Ağa ve Bey!... 

Ve bir lakabı var onun artık; aile ve dost meclislerinde…”Piri Reis”… 

Denizi, dünyayı, dünya haritasını seviyor. Sevmekle kalmıyor; dünya ülkelerini, şehirlerini biliyor. Onları haritada eliyle koymuş gibi buluyor. Özelliklerini bir bir sayıyor. Bazen harita yokken önünde; bir yer sorarsak; hayalî haritasından yeri bize anlatıyor. Anlatıyor da; biz göremiyoruz o zaman:) 

Bana hiç adını duymadığım bir adayı, bir ülkeyi soruyor, bütün ayrıntısıyla anlatarak; ben bilemeyince de, cevabı yapıştırıveriyor Küçük Bey: 

“Anne, sen nasıl öğretmensin? Anlamadım!...” 

Ve ben, Mirzâ’nın bu cevabından sonra, Piri Reis’in yanında ummanları fethediyorum, O AN… 

.............. 

Yegâh Elif Mirzâde 

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..