Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Sakat Çocuk Ölsün mü?"

"Sakat Çocuk Ölsün mü?"
 

Hayatta sahip olduğumuz zenginlikleri, çoğu kez içinde yaşarken farketmeyiz. Yokluğuyla karşılaştığımızda varlığının farkına vardığımız çok şey vardır. Sağlık ve sağlıklı bir vücut, bunların en başında gelir.

En ufak bir problemle karşılaştığında “kahpe felek’ten dert yanmayan yoktur. Kaderine isyan edenler, hatta bu yüzden dine ve Tanrı’ya karşı tavır alanlara bile rastlanır.

Bütün bu gerçekler, yaratıcımıza karşı her zaman şükür içinde olmamız gerektiğinin en önemli belirtisi.

Sağlıklı ve bütün organları tam bir çocuk sahibi olmak istemeyen bir ana baba düşünülebilir mi? Peki Allah göstermesin aksi bir durumda yapılabilecek şey nedir? İstediğimiz kadar bir şeyleri suçlasak da sonuç değişir mi? Hayır…

Bugünkü Takvim gazetesindeki bir haberin manşetiydi yazımızın başlığı… Bildiğiniz gibi, 1998’de Türkiye güzeli seçilen ancak şöhreti katıldığı "Buzda Dans" yarışması ile yakalayan Zeynep Tokuş'un bebek heyecanı, yerini erken doğum hüznüne bırakmıştıtı.

Önceki evliliğinden de altı yaşında bir oğlu olan Tokuş, doğumuna iki buçuk ay bulunmasına rağmen sancıları başlayınca, apar topar hastaneye kaldırılmış, gerçekleşen erken doğumla bir bebek sahibi olmuştu.

Doğumu, Tokuş'un jinekolog olan eşi Alp Nuhoğlu yaptırmıştı. Doğumdan sonra hayli bitkin olduğu öğrenilen Tokuş'un büyük üzüntü yaşadığı, eşinin onu teselli ettiği söylenmişti. Yoğun bakım ünitesinde tutulan bebekle ilgili bugünkü Takvim gazetesindeki bir haberse, herkesi üzdü.

-Eğer haber doğruysa- Zeynep Tokuş’un eşi Nuhoğlu, erken doğan çocukları için, 'Sakat olacağına ölsün' demiş. Gazete İlahiyatçılara, 'Bu bir cinayettir' yorumunu yaptırırken, bazı ünlülerden de görüş almış.

Bir çok sanatçı ne olursa olsun bebeği yaşatma gayreti içinde olmak gerektiğin belirtirken, sadece Ebru Şallı kanaatini babadan yana kullanmış.

Kendi imkanlarımızla altından kalkamayacağımız şeyler için mecburen önce “Allah kimsenin başına vermesin” diye dua etmek zorundayız.

Gerçekten böyle bir durum karşısında yapılacak şey ve çekilecek çile çok zor. Ancak bir kolay yolu seçmek ve çocuğu bile bile ölüme terketmek gibi bir seçeneği asla düşünemediğimi de belirtmek mecburiyetindeyim.

İnsanlık gereği, takınmamız gereken tavır budur. Sadece medeni anlayış değil, bütün dinler ve inançlar da, bir insanı öldürmenin en büyük günah olduğunda birleşmişlerdir.

Burada önemli olan insanın yaşı, boyu, ebadı değil, bir canlı oluşudur. Eğer böyle bir yol açmaya kalkışılırsa, aynı şey hayatından ümit kesilmiş insanlar için ve yaşaması güçlüklerle dolu yaşlılar için de gündeme gelecektir. Böyle bir olayın düşünülmesi bile insanlık anlayışıyla bağdaşamaz.

Gazete benzeri durumda doğan bazı çocukların sağlıklı biçimde yaşatıldığından örnekler de vermektedir. Dileğim odur ki, Zeynep Tokuş’un bebeği de sağlığına kavuşsun ve hayattan nasibini alsın. Bir doktor babaya sahip olmak, onun yaşamasına kolaylıklar getirsin…

*****

Bu can sıkıcı haberden sonra, bugünkü gazete manşetlerinden birkaç tanesi de maalesef havanda su dövmeye örnek teşkil edecek cinsten.

Akşam
gazetesi “Gül’ün İmza Sıkıntısı” başlıklı haberinde, Yüksek Askeri Şura’nın ay sonu toplanacağını, irticacı subayların ihracını da öngören kararların Cumhurbaşkanı Gül’ün önüne geleceğini, başbakanlığı döneminde ihraçlara şerh koyan Gül’ün şimdi iki arada bir derede kaldığını yazıyor.

Bir kere bir zamanlar Demirel’in söylediği gibi, doğmayan çocuğa don biçmenin kimseye faydası yok. Gerilimi azaltmanın yollarını aramamız gerekirken, henüz olmayan şeyler için toplumda gerginlik yaratmanın ne anlamı var?

Cumhurbaşkanı, imzalar önüne geldiği zaman verdiği karar doğrultusunda yapması gerekeni yapar. Eğer olumlu veya olumsuz fikrini beyan etme hakkı varsa, hangi kararı verirse versin bizim onu eleştirme hakkımız olamaz. Sadece kendi görüşümüzü söyleyebiliriz. Ama yapılacak tercih ona aittir.

Ayrıca insanın aklına şöyle bir soru geliyor: Ordu sürekli irticacı subay yetiştiren bir kurum mu? Ve bunlar her sene atıldıkları halde yeniden çoğalıyorlar mı?

Türk Silahlı kuvvetleri’nin prensiplerini bilen hiçbir subayın “irticacı” bir tavır takınacağını sanmıyorum. Şimdiye kadar YAŞ kararlarıyla orduyla ilişkisi kesilenler arasında eşi türbanlı olduğu gerekçesiyle bu kararın kapsamına girenler var.

Ancak eşi türbanlı olanlar da herhalde yeni evlenenler değil. Vaktiyle adam evlenmiş. Eşi de türbanlı. Durup dururken boşayacak hali yok ya…

ihraç edilenlerin hepsinin ihraç sebebi bu değil… Oysa sadece bu konu gündemde tutularak, bütün ihraç edilenlerin suçu buymuş gibi gösteriliyor. Bu da yukarıda belirttiğim soruları akla getiriyor.


*

Öteki manşet de Posta gazetesinde: “İşte Malezya Modeli.” Hatırlarsanız Amerika’nın eski Dışişleri Bakan Yardımcı Richard Holbrooke Türkiye ile Malezya’yı aynı kefeye koyarak bir “Ilımlı İslam” modelinden söz etti. Bizim böyle bir emrivakiye her yönüyle karşı çıkmamız gerekirken, nedense bunu öylesine benimsedik ki, adeta Melezya’ya benzemenin yollarını aradık. Gazetecilerimizi oralara kadar gönderip Malezya’yı inceledik. Zoraki benzerlikler bulmaya, bulamasak da ileride olabilecek senaryolar üretmeye başladık.

Bir akım halinde bütün basını saran bu hastalıktan birazcık kurtulduğumuz zannedilirken, şimdi Malezya’da düzenlenen moda haftasında küçük bir çocuğa giydirilen tesettürlü kıyafet dolayısıyla tekrar manşete aynı konu oturtulmuş.

Çok klasik bir sözdür. Bir çiçekle bahar olmaz denir. Bir küçük kızın kıyafetiyle ne değişebilir? Kaldı ki defilelerde adettir. Yazlık, kışlık, gelinlik, iç çamaşırı, mayo vs gibi kıyafetlerin tanıtıldığı bazı defilelerin sonunda küçük çocuklar da manken olarak kullanılırlar. Bana göre yanlış olmakla beraber, bu sıkça rastladığımız bir uygulamadır.

Gündemimizi meşgul eden ciddi, önemli sorunlar varken, böyle konularla toplumu meşgul etmenin doğru olmadığını düşündüğümü belirtmek zorundayım.

*

Radikal gazetesinin manşeti ise “Şu Kapsamlı Çözüm Planını Açıklayın Artık.” Efendim Başbakanın sadece terör değil, Kürt sorunu için de bir planı varmış. Erdoğan’ın planı olduğunu Rice’tan öğrenmişiz. Konu son derece hassasmış. Çözüm isteniyorsa tartışma başlamalıymış.

Bir yazarın makalesini manşet olarak kullanmış Radikal gazetesi.

Her şeyden önce başbakanımızın bu iki önemli konuda bir planının olması beni son derece mutlu etti. Bense hükümetin bir planı yok diye endişe ediyordum. Böyle bir plan olduğunu öğrenmekten hepimiz mutlu olmalıyız.

Bu planın ne olduğuna gelince, bizim basınımızda öyle bir kanaat oluştu ki artık, herkes sanki her şeyi onlara sorarak yapacak. Tuvalete giderken bile basına sorulsa iyi olacak neredeyse. Bu kadar ciddiyetsizlik olabilir mi?

Başbakanın kafasındaki plan, hiç kimseye sorulmadan, parlamentoda görüşülmeden bir sabah uyandığımızda uygulanmış mı olacak sanki? Ben başbakanın bu kadar güçlü olduğunu da bilmiyordum.

Yeri ve zamanı geldiğinde her şey tartışılır. Ancak bir probleme çözüm bulunurkenki düşünce, herkesle paylaşılıp tartışılmaz. Ne zamanki olgunlaşır, bir fikir haline gelir, o zaman gerekli organlarda konuşulur, tartışılır. Buna Basın da dahildir.

O yüzden bu başlığı da talihsiz bulduğumu söylemek istiyorum.


*****

Gazetelerin ortak manşetlerini süsleyen önemli haberlerden biri, Türkiye Yunanistan Doğalgaz Boru hattının açılması.

Türkiye’nin ilk kez doğalgaz ihracatını başlatacak olan proje, İpsala’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katıldığı törenle hayata geçirildi.

Akşam gazetesi heberi “Üç Liderli Açılış” manşetiyle vermiş.


Başbakan Erdoğan törende yaptığı konuşmada, "Bu projeyle Türkiye, AB’nin doğal gazda dördüncü ana arteri olma yolunda önemli bir adım atmaktadır" dedi. Açılış töreninde iki komşunun dostluk ve işbirliği mesajlarının dikkat çektiğini belirten Hürriyet gazetesi “Dotluk Gazladı” diye manşet atmış.

Güneş gazetesi “AB’yi Gazladık”; Sabah gazetesi “AB’nin Vanası Elimizde”; Star gazetesi “Sıfır Noktasında Tarihi Adım” ; Türkiye gazetesi “Doğalgazda Türk Devri”; Yeni Şafak gazetesi “Şahdeniz Birleştirdi” ve Zaman gazetesi “Avrupa Doğalgazla Türkiye’ye Bağlandı” başlıklarını kullanmışlar.

Yunanistan’a ilk iki yıl boru hattından 250 milyon metreküp doğalgaz verilecek. Bin metreküp başına 22 dolar geçiş ücreti alacağız.

*****

İstanbul Sarıyer’de ilginç bir olay yaşandı. Sahilde gezintiye çıkan bir aile hiç beklenmedik bir anda âdeta dev dalgaların hücumuna uğradı. 6 yaşında bir kız çocuğu dalgayla denize sürüklenince baba kızını kurtarmak için peşinden denize atladı.

Arkasından anne ve dayı da kendilerini hiç düşünmeden suya bıraktılar. Sahil koruma botları olay yerine yetişerek anneyle dayıyı kurtardı. Küçük kızın maalesef cesedi bulundu. Baba ise kayıp.

Sabah gazetesi “Tsunami Gibi” başlığıyla haberi verirken, Star gazetesi “Dalga Baba Kızı Sahilden Aldı” ifadesini kullandı. Güneş gazetesi ise yaşananları “İnanılmaz Olay” olarak nitelendiriyordu.

*****

Norveç’i kendi sahasında yenmemizin yankıları devam ediyor. Norveç gazeteleri yenilgiden kalecilerini ve hocalarını sorumlu tuttular. Fatih Terim’e de övgüler yağdırdılar. Yani sonuç olarak Zaman gazetesinin deyimiyle “Norveç Yıldızlarımızı Konuşuyor.”

Norveç Basınında yer alan manşetlerden bazılarını bizim gazeteler de sayfalarına almışlar: Akşam gazetesi “İpimizi Terim Çekti”; Bugün gazetesi “Türkler’in Dirilişi”; Güneş gazetesi “Türkler Ayağa Kalktı”; Hürriyet gazetesi “Küçücük Emre Bizi Yıktı”; Star gazetesi “Türkler Bizi İpe Gönderdi” ve Yeni Şafak gazetesi “Küçücük Emre Bizi dağıttı.” Hepsinde de gerçekten doğruluk payı var, ne diyelim.

*****

Diğer gazete manşetleri de şöyle;

Bugün gazetesi “Borç Patlaması.” Tüketimi ve borçlandırmayı özendirmenin acı sonucu tüketici kredileri ve kredi kartı borçları, beş yılda tam 13 kat artarak, 6,6 milyar YTL’den 84 milyar YTL’ye fırlamış.

Aynı haberi Güneş gazetesi de “Tuzağa Düştük” başlığıyla vermiş.

Kredi kartını kullanmasını zaten bilmiyoruz. Cebimizden para çıkmadığı için sanki ekstrayı sonra başkaları ödeyecekmiş gibi cesaretle harcama yapıyoruz ve kart borçlarımız çoğalıyor.

Bu yetmezmiş gibi, taksitli alışverişler, pahalı malları bize sudan ucuz gösterince, onları da almaktan geri duramıyoruz. Üstüste taksitler biriktiğinde, zaten aylık harcamamızı aşıyor ve biz kartımızda kullanacak limit bulamıyoruz.

Her bilgiye biraz tecrübeyle ulaşılır. Bu bize biraz pahalıya mal olacak ama, önünde sonunda kredi kartı kullanmasını da öğreneceğiz.

Cumhuriyet gazetesi “Mumcu Haklı Çıktı” başlıklı haberinde, Rabıta örgütünün parasıyla yurt dışına gönderilenlerin, bugün devletin üst kademelerine yükseldiğinden bahsediyor.

Belki de doğrudur. Benzeri başka vakıfların ve kuruluşların burslarını kullananlar da yeri geldiğinde kendilerine uygun görevlere getirileceklerdir ve getiriliyorlar. Yurt dışında eğitim görmüş bu insanlar, layık oldukları bir göreve bu yüzden getirilmiyecekler mi? Böyle bir yasaklama veya kısıtlama olduğunu bilmiyorum.

Star gazetesi: “Öğrenci affı Geliyor.” 800 bin öğrenciyi ilgilendiren af için olumlu sinyal geldiğini, Erdoğan’ın kurmaylarına, çalışmayı başlatın, talimatı verdiği haber için ben de sevindiğimi belirtmeliyim.

Vatan gazetesi: “Nihayet Anladılar.” Barzani Yönetimi dün Türkiye’nin kapsamlı bir işgal harekatı yapmak istemediği kanaatine ulaştık, PKK hedefleriyle sınırlı bir operasyona karışmayız, dedi.

Vatan gazetesi: “16 Yılda üç kere gittiği evi 6 polis koruyor.” Demirel’in siyaset yasaklısı olduğu dönemde kullandığı Tuzla’daki evi yıllardır boş. Ama polis 24 saat nöbet tutuyor.

Yeni Şafak gazetesi: “General Holding.” Oyakbank yabancıya satılınca paramızı çekeriz diyen Emekli Subaylar Derneği bu sermayeyle yeni bir OYAK kuracak. Holdingin caz orkestrası bile olacak.

*****

Spor gazetelerine gelince:

Fanatik gazetesi “Bu sevda Bitmez Gönül’lerde” manşetiyle, milli maçta sahanın en iyilerinden olan Gökhan Gönül’e dikkat çekiyor. Ayrıca Bosna maçıyla ilgili de “İki Gün Kaldı” şeklinde ikinci bir manşet atmış.

Fotomaç gazetesi “Sınır Ötesi Harekat” manşetiyle üç büyüklerin yabancı futbolcu transferlerini gündeme getirmiş.

Fotospor gazetesi de Fenerbahçe’nin “Wagner Love” transferine sıcak baktığını anlatıyor.

Bugünlük de bu kadar. Yeniden buluşabilmek umuduyla…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..