Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '19

 
Kategori
Sosyoloji
 

“Saltanat Didükleri”

Pargalı İbrahim- Frenk İbrahim- Makbul İbrahim Paşa;

Öldürüldükten sonraki unvanıyla Maktul İbrahim Paşa:

Kanuni Sultan Süleyman saltanatı döneminde 27 Haziran 1523- 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yapmış, önemli siyasal ve askeri olaylarda rol oynamış Osmanlı devlet adamı.

İbrahim Paşa, Muhteşem Yüzyıl’da Kanuni’nin kız kardeşi Hatice’nin eşidir.

Kanuni’nin öteki kız kardeşi Şah Sultan'ın eşi ise "Kubbe Veziri" Lütfi Paşa’dır.

Lütfi Paşa, 1537'de Barbaros Hayrettin Paşa ile Akdeniz seferine çıkarak "Donanma Serdarı" unvanını alır.

Önce İtalya sahillerini vururlar.

Yolladıkları elçiye Venedikliler esir muamelesi yapar ve ortalık karışır.

Bu durum karşısında Osmanlı, Venediklilere savaş açar ve Korfu’yu kuşatırlar.

Kuşatma 2 hafta sürer.

Lütfi Paşa bu kuşatmadan zaferle çıkacağı yönünde kayın biraderi Kanuni’yi bilgilendirmesine rağmen Kanuni’nin emri ile kuşatmaya son verilir.

Lütfi Paşa "İkinci Vezir" olarak 1538 yılında Boğdan Seferine katılır, 1539 yılında Ayas Paşa’nın "vebadan" ölmesi sonucu, sadrazamlığa yükselmeyi başarır.

İşte bu sırada saraya Mimar Sinan'ı takdim ederek, Koca Sinan'ın hayat akışını değiştirmiştir.

Lütfi Paşa'nın "Sadrazamlık" görevi iki yıl sürer.

Görevinin bitişi de oldukça çarpıcıdır Sadrazam Lütfi’nin...

Sadrazam İbrahim'in "boğdurulması" ile süregelen Osmanlı’da devlet adamlarının entrikalarla yok edilmesi şekli pek değişmemiştir.

Kanuni, “Sultan” olmadan önce Şehzade Süleyman’dır ve 1520’de tahta çıktığında Manisa valisidir, eşi Mahidevran'dan olma oğlu "Mustafa" da vardır. 

Kanuni Sultan Süleyman’ın, Hürrem’den bir kız, dört oğlan çocuğu daha olur; 

Erkek çocukları "Mehmet, Bayezit, Selim ve Cihangir"

Kız çocukları ise Mihrimah’tır.

Şehzade Mustafa (Doğum 1515- İdam 1553) Kanuni’den sonra tahta geçme ihtimali en yüksek olanıdır. 

Ulema, halk ve yeniçeriler Şehzade Mustafa’nın padişah olmasını istiyor.

Hürrem de doğal olarak, oğlu Şehzade Mehmet’i...

Kimin tahta çıkacağıyla ilgili huzursuzluk artınca;

Şehzade Mustafa, saltanat merkezine daha yakın olan "Manisa Sancak Beyliğinden" alınarak yerine Şehzade Mehmet tayin edilir.

Şehzade Mustafa da annesi Mahidevran'la birlikte Amasya’ya gönderilir.

Ancak bir yıl sonra Şehzade Mehmet’in (1543) beklenmedik ölümü, Şehzade Mustafa’yı tekrar şanslı duruma getirir.

Bazı tarihçilere göre çocukluğundan beri sürekli hastalanan Şehzade Mehmet, kendi eceliyle vefat etti.

Tarihte, Şehzade Mehmet’in sürekli hastalandığı ve iyileştiği zamanlar kutlamalar yapıldığı bildirilmektedir.

Bazı tarihçiler, kendi oğlu Mustafa'nın tahta çıkmasını isteyen Mahidevran'ın; bu ölümle ilgisi olduğunu öne sürer.

Bu arada Hürrem, kızı Mihrimah'ı "Rüstem Paşa" ile evlendirir.

Bu evlilik gerçekten de Hürrem'in, oğullarından birini tahta çıkarmak ve Şehzade Mustafa'nın bertaraf edilmesi planlarını gerçekleştirmek için "stratejik" bir önem taşır.

Daha sonra veziriazamlığa yükselecek olan Rüstem Paşa, Hürrem’in planlarını gerçekleştirmede en büyük yardımcısı olacaktır.

Olacaktır ama Kanuni’ye de kaderi şu şiiri yazdıracaktır:

 “Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhât gibi.

Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır,

Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi.”

Yani, halkın içinde devlet çok saygındır ama,

Dünya’da yoktur ki öyle devlet, sağlıklı bir nefes kadar olsun.

Saltanat dedikleri, ancak bir dünyalık kavgasıdır.

Dünya’da birlik ve beraberlik gibi, şans ve mutluluk getiren de yoktur.

Bırak bu eğlence ve şatafat meclislerini zira sonu çok kötüdür.

Eğer sonsuz bir dost istersen, sağlam, güçlü, içten bağlılık gibisi yoktur.

Bir kum saatindeki gibi, ömründeki kum taneleri sayısız olsa da,

Dönen şişe içinde, senin için en özel olanı, aldığın o bir nefes anıdır.

Eğer huzur bulmak istersen ey Muhibbi, sonsuz isteklerinden arın.

Köşene çekilmek gibi huzur veren rahatlık duygusu, baş ağrısızlık gibisi yoktur.

Diyeceğim o ki; "Muhibbi" takma adıyla Kanuni'ye "kaderin yazdırdığı şiir" boşuna olmasa gerek.

Yani egemen güç, tek kişinin ya da bir “Sulta”nın iradesi yerine hukukun ilkeleri olsa I. Süleyman’a kader, şiirini bu şekilde yazdırmazdı.  

Günümüz hukuk anlayışının temeli, asırlar öncesinden verilmiştir ancak bunun hayata geçmesi için insanlığın çok uzun ve dikenli bir yol kat etmesi gerekmiştir.

Bugüne gelinceye dek insanlık bu yolu düşe kalka yürümüş, bazen çamura dalmış, günümüze kadar zar zor gelebilmiştir. 

Bugün artık Türkiye’de egemenliğin sahibi, millettir ve bunun da yansıması hukuk ilkelerinin üstünlüğünde, yasama-yürütme-yargı erkidir.

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..