Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

‘Sivil toplum kuruluşları ve yozlaşma’

‘Sivil toplum kuruluşları ve yozlaşma’

İşçi işveren ilişkilerinde sendika’nın tarihsel süreç içinde üstlendiği işlevi yadsımak mümkün değildir. Bugün den geriye bakıldığında; sanayileşme devriminden günümüze çalışma hayatında, demokratik ve hukuksal kazanımlar açısından, önemli gelişmelere sendikalaşma ile kavuşulmuştur.

İş hayatını düzenleyen yasalardan, daha insanca iş ortamına kadar birçok alanda kabul edilebilir düzeylere gelinmesi sendikalaşma ile mümkün olmuştur.

İşverenler sendikalı işçi çalıştırmak istemezler istememişlerdir de. Ancak bu gün kendilerine sorulsa ilk dönemlerdeki şartlarda kendileri bile işçi çalıştırmak istemezler.

Sendikalar tarihi; demokrasi ve bireysel özgürlükler alanında, çetin mücadelelerle doludur. Bu mücadeleler sonunda Dünya Ülkeleri bu günkü demokratikleşme düzeyine ulaşmıştır. Toplumsal dinamiklerin motor gücünü hep sendikalar oluşturmuş, sivil öz denetim mekanizmalarının dinamosu olmuştur.

****************************************

‘Sendika ve sivil toplum örgütlerine daha çok ihtiyaç var’

Sendika ve diğer sivil toplum kuruluşlarına günümüz de; toplumsal mekanizmalar açısından, daha çok ihtiyaç olduğu sosyal bilimciler tarafından dile getirilmektedir.

Demokrasi alanında kalitenin artması, bireysel hak ve özgürlüklerin kullanımı, hukukun üstünlüğünün belirginleşmesi gibi konularda bireysel duyarlılıkların toplumsallaşmasına bağlanmaktadır. Toplumsal ilgililik ve birlikte hareket ederek taleplerin yasal zeminlerde kamuoyu vicdanına taşınması, demokratik kitle örgütlenmeleri ile mümkündür.

Bu örgütlülük sivil itaatsizlik hakkının yasal zeminlerde kullanılmasını sağlayacağı gibi, ortak taleplerin yükselerek yönetenlerin gündemine taşınmasını sağlayacaktır.

*******************************************

‘Demokratik kitle örgütlerindeki yozlaşma’

Demokratikleşme süreçleri toplumsal katılımın iniş çıkışları ile doludur. Bu iniş çıkışlar genelde, sivil örgütlenmelerde ortaya çıkan sosyal çürümelerle başlayıp, ben merkezli savrulmalarla keskinleşir.

Bireysel saplantıların ve içsel takıntıların örgüt yönetimlerine egemen olmaya başlaması, felsefi özünü yitiren fırsatçı sivrilmelerin yoğunlaştığı, kendi tabanından hareket almayan, tamamen yönetimin içsel çelişkilerinin egemen olduğu örgütler bir istismar örneği olur çıkar.

Ülkemizde siyasi partilerden sendikalara, derneklerden meslek odalarına tüm sivil toplum örgütlerinin kendi üye yapıları içinde bile kitlesellik yerine dikey hiyerarşi egemendir. Dolayısı ile kendi kuruluş amacı dışında, üyelerinin beklentileri ve talepleri yerine, esasa kuruluş gayesi dışında politik yada kişisel çıkar aracı durumuna düşmüşlerdir.

İşte bu nedenle insanlarımızın örgütlenme bilinci örselenmiş, ülkemizde oldukça ürkütücü boyutlarda katılım sorunu yaşanmaktadır.

***********************************************

‘Üyelerinin iradesi ve halkın tercihi’

Kendi içinde antidemokratik yapıya sahip örgütlenmelerin, üye tabanının genel taleplerini yansıtmayacağı yönetimlerin kendi bildiğini okumasından bellidir. Bu tür oluşumlarda dikey ve yatay teşkilat yapılanması, iç demokratik denetimden yoksun olunca yönetimin çıkar ve kariyer aracı olmaktan kurtulamaz.

Kendisinden başka kimseyi Atatürkçü ve cumhuriyetin koruyucusu görmeyen bazı oluşumlar, savunduklarını iddia ettikleri değerlerin halkın öz varlığı ve onun manevi bütünleştiricisi olduğunu unutmuş görünüyorlar. Ulusal değerler üzerinden kendi politik mücadelelerini verirken, temsil ettiklerini sandıkları o öz değerlere kullanmaktan kaçınmıyorlar.

O değerler kişi ve kurumların temsil edemeyeceği kadar büyük ve milletin ortak varlığıdır.

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..