Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
Siyaset
 

İddia ediyorum: Dincilerle laikçiler kardeştirler...

İddia ediyorum: Dincilerle laikçiler kardeştirler...
 

Atatürk ile ilk Diyanet işleri Başkanı Rifat Börekçi


Öncelikle bir konuya açıklık getirmek istiyorum;

Bu yazım ne dine karşı bir yazıdır, ne de laikliğe...

Aynı şekilde ne Hz. Muhammed'in aleyhinedir, ne de Atatürk'ün...

Her ikisinin de insanları karanlıktan aydınlığa çıkardıklarını peşinen kabul ediyorum. Onları saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Dolayısıyla saf ve temiz duygularla Hz. Muhammed'i ve Atatürk'ü sevenlere sözüm yok...

Benim sözüm dini de, laikliği de istismar edenlere, onlardan dünyevi çıkarlar elde edenlere, makam ve mevki aracı haline getirenleredir.

Ve ben iddia ediyorum; laikçilerle dinciler kardeştirler.

Birinin varlığı ötekinin varlığına bağlıdır. Görünürde kavga ederler ama bakmayın siz onlara. Birbirlerini yaşatmak için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü birinin yok olması halinde öbürü de yok olacaktır.

Aralarında tek fark vardır; biri şeriat maskesi takmıştır öteki laiklik.

Dünün geçerli rejimi şeriattı, devlet şeriatla yönetiliyordu. Bugünün geçerli rejimi laiklik ve devlet laiklikle yönetiliyor.

Dünün tılsımlı kelimesi şeriattı, bugünün tılsımlı kelimesi laiklik...

Dün şeriat tılsımlı kelimesine sığınan bir avuç insan, kendi düzenleri değişmesin diye gelen her yeniliğe gavur icadıdır, küfürdür diye karşı çıkıyorlardı. Devlet şeriatla yönetildiği halde, "şeriat isterüz, şeriat isterüz" diyerek Bab-ı Ali'yi basıyorlar, aynı zamanda İslam'ın halifesi olan padişah, isteklerini kabul edip, en yüksek fetva mercii Şeyh-ül İslam'ın ve sadrazamın kellelerini onlara verip kendi kellesini kurtarabilirse ne ala, yoksa onun da kellesi gidiyor ve padişahın yerine çocuk veya deli farketmez Al-i Osman'dan birini, her yeniliğe küfürdür diyecek bir Şeyh-ul İslam'ı ve eski düzeni sürdürecek bir sadrazamı iş başına getiriyorlardı.

Bugün ise, zorunlu olarak geçtiğimiz demokrasi yönetimine göre seçimle iş başına getirilen yöneticilere karşı yine bir avuç insan "laiklik isteriz, laiklik isteriz" diye karşı duruyorlar, engeller çıkartıyorlar, demokrasiye sık sık müdahaleler yapıyorlar ve sil baştan yeniden başlanıyor.

Dün, görünürde devletin sahibi padişahtı, gerçekte devletin sahibi mollalardan ve işbirlikçilerinden oluşan küçük bir oligarşik gruptu. Aynı şekilde bugün, görünürde devletin sahibi millet ama gerçekte devletin sahibi laikliğin bekçiliğini yaptığını iddia eden küçük bir oligarşik grup.

Dün hukuku uygulama makamında kadılar bulunuyordu. Sözde şeriat hükümlerine göre kararlarını veriyorlardı. Şeriatın ana kaynağı Kur'an'da açık olarak "Muhakkak Allah adaleti emrediyor" diyordu ve adalet mülkün temeliydi. Mülk yerle bir olduğuna göre adalet enkaz altında kakmıştı demek ki!

Bugün de mülk, malesef çatır çatır çatırdıyor, yıkılmak üzere... Verilen kararlar kamu vicdanlarını tatmin etmiyor. Kararlar hukuki yönleriyle değil siyasi yönleriyle tartışma konusu oluyor!

Ve yine dün şeriat tılsımlı kelimesi yüzünden memur atamalarında dürüstlük ve liyakat aranmıyordu. Kim değirmen taşı büyüklüğünde sarığı kafasına geçirip, cübbeyi giyip, eline tespih alırsa makamın sahibi oluyordu. Şeriat, şeriat dedikçe yeri daha da sağlamlaşıyordu.

Bugün ise laiklik, laiklik diyenler devletin kilit noktalarına geliyorlar. Önlerindeki tek engel demokrasi.

Dün de bugün de devlette adalet ve hukukun üstünlüğü aranmadığından gerçekte yönetime ne dün şeriat hakimdi, ne de bugün laiklik. Devlete dün de bugün de hakim olan; torpil, iltimas, rüşvet ve yolsuzluklardır. Benim hırsızım iyidir, benim çetem güzeldir edebiyatı!!! Oysa bunları şeriat şiddetle yasaklarken, laiklik de hukukun üstünlüğü prensibi gereği yasaklamaktadır.

Tılsımlı kelimeler sınırsız dokunulmazlık sağlamakta ve bütün ayıpları örtmektedir. Ayrıca onlar, tılsımlı kelimelerin düşmanlarına karşı savaşan kahraman durumundadırlar. Dün sözde düşman kafirlerdi, gerçekte ülkesinin felakete sürüklendiğini gören, gelişen dünyaya ayak uydurmak isteyen, bunun için islahat ve reformları savunan aydınlardı. Bugünün sözde düşmanları şeriat rejimini getirmek isteyenler ama gerçekte demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan insanlardır.

Ve bu düzenin doğal sonucu; dün devlet gırtlağa kadar borçlanmış, topraklarını parça parça kaybediyordu. Duyun-u umumiyye idaresi devletin gelir getiren kurumlarına el koymuş, devlet can çekişirken ve halk perişanken, o bir avuç insan hala refah içerisinde yaşıyorlardı.

Bugün de gırtlağa kadar borç içerisindeyiz. Ekonomimizi İMF ve Dünya Bankası yönetiyor. Binbir fedakarlıklarla kurduğumuz dev tesislerimiz birer birer elimizden çıkıyor, topraklarımız işgal edilmese de parayla satılıyor, halkımız perişan, sefilleri oynuyor. Ve yine bir avuç insan refah içerisinde. Ülkede kaos olacakmış, kargaşa yaşanacakmış, kriz çıkacakmış umurlarında bile değil!

Dün de dış dünyadaki gelişmeler ve dünya ülkeleri ile yakın ilişkiler düzene karşı bir tehdit olarak algılanıyordu bugün de. Sırf bu yüzden, dün olduğu gibi bugün de dünyadan soyutlanarak sıkı bir şekilde içe kapanmak istenilmektedir.

Oysa ne dün şeriat elden gidiyordu, ne de bugün laiklik elden gidiyor. Elden gidecek olan sadece, dün de, bugün de ülkeyi felakete götüren oligarşik yapılanmadır, iki yüzlü menfaatperestlerin çıkarlarıdır.

Hz. Muhammed adaleti emretmişti. Daha da önemlisi "İlim Çin'de de olsa gidin alın" demişti. Hz. Muhammed adına şeriatın gönüllü fedailiğini yapanlar medreselerde fen derslerini yasaklayarak ilime kilit vurdular. Bırakın Çin'den almayı, hemen yanıbaşımızdaki Avrupa'da üretilen bilim ve teknolojiye de yasak getirdiler. "Küfürdür" dediler. Bu yüzden, bugünkü bilgisayarın yaptığı etkiyi yapan matbaa 300 sene sonra, zoraki ve şartlı çıkartılabilen bir fetvayla gelebildi ancak. Örnekler saymakla bitmez.

Aynı şekilde Atatürk "Çağdaş uygarlık seviyesi" derken bize Avrupa'yı işaret etmişti. Avrupa hazır ideal sistemini kurmuş, kalkınmanın ve gelişmenin kaynağının demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğü olduğunu ispatlamıştı. Bize düşen Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda, hazır bekleyen bu sistemi alıp uygulamaktı. Kolumuzu uzatsak hemen alıp gelebileceğimiz yakınlıktaydı ama yasak konuldu. Hem de laiklik adına yasak! Yani Atatürk adına Atatürk'e aykırılık.

İnsan hakları ve özgürlükler olmasa da olur. Hukuk rafta beklese de olur. İnsanlar perişan olsa da olur. Yeter ki dün şeriat, bugün laiklik yaşasın.

Ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Bunun için ben diyorum ve iddia ediyorum ki; dincilerle laikçiler kardeştirler...

Ama düşman kardeştirler. Birileri ifrattaysa ötekileri de tefrittedirler.

Ve yine ben diyorum ve idda ediyorum ki; dinciler Hz. Muhammed'e ne kadar yakınsalar, laikçiler de Atatürk'e o kadar yakındırlar...



Not: Tekrar ediyorum; laikçilerden kasıt edilen laikliği ideoloji haline getirenlerdir. Yoksa nüfusun %90'dan daha fazlasının benimsediği gibi ben de laiklik ilkesini benimsiyorum ve savunuyorum. Yani laikim.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..