Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '10

 
Kategori
Özel Günler
 

16 Ekim Dünya Gıda Gününün Ardından

16 Ekim Dünya Gıda Gününün Ardından
 

Dünyada yaşanan açlık ve beslenme sorunlarının günden güne artması ve dünyanın geleceğini tehdit eden bir soruna dönüşmesi nedeniyle 1945 yılında dünyadaki açlığı yok etmek ve beslenme sorunlarına çözümler üretmek üzere Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulan Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 1979 yılında gerçekleştirilen konferansında 16 Ekimin Dünya Gıda Günü olarak kutlanacağını ilan edilmiştir. FAO Kongresinde alınan bu kararın ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 5 Aralık 1980 tarihinde aldığı bir karar ile, Dünya gıda sorunları karşısında kamu bilincini yükseltmek, Açlık, yetersiz beslenme ve yoksulluğa karşı mücadelede dünya çapında dayanışmanın güçlendirilmesi amacı ile bu günün tüm dünya ülkelerinde kutlanmasına karar verilmiştir. Ülkemizde ve tüm dünya ülkelerinde kutlanan 16 Ekim Dünya Gıda Gününün ardından gıdanın önemi, gıda güvenliğinin ve güvenirliliğinin olmadığı bir toplumda ne tür sorunlar yaşanabileceğini düşünmemizde ve değerlendirmemizde yarar vardır. Çünkü gıda sorunlarının olmadığı bir ülke yoktur. Geri kalmış ülkelerde açlık sorun olurken, gelişmekte ve gelişmiş ülkelerde de yeterli ve dengeli beslenme sorunları vardır. Hepimizin bildiği gibi gıda canlıların varlığını devam ettirmesi için en temel ihtiyaçtır. Gıda olmadan insanoğlunun yaşamını ettirmesi mümkün değildir. Bir ülkede yaşamın devamı için gıda olmazsa olmaz unsurlardandır. Toplumu ve ülkeyi ayakta tutan sahip olduğu gıda kaynaklarıdır. Üretilen gıda maddeleri iç tüketim kadar iç ve dış ticaretinde en önemli kalemlerinden biridir. Bu nedenle dünya tarihi büyük ölçüde gıda kaynaklarına göre şekillenmiştir. İnsanoğlu gıda kaynaklarına ulaşmak veya elinde tutmak amacıyla göç etmiş, savaşmış ve teknolojiler yaratmıştır. Bugünde durum yaşadığımız eski çağlardan farklı değildir. Gıdanın stratejik önemi eski çağlara göre daha da artmıştır. Dünyada artan nüfus karşısında daralan gıda kaynakları ve kirlenen çevre, gıda güvenliği ve güvenirliliğini ülkelerin gündemine taşımıştır. Başlangıçta gıda güvenliği toplumların en önemli stratejik konusu iken 21 yüzyılda gıda güvenilirliği de stratejik hale gelmiştir. İnsanoğlunun tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecini akılcı ve dikkatli kullanamaması sonucu gıda üretiminin ve güvenliğinin tehlikeye girmesi yanında, dünyada yaşanan açlık, yetersiz ve dengesiz beslenme sorunları başta geri kalmış ülkeler olmak üzere tüm ülkeleri tehdit etmeye başlamıştır. Bugün dünyada yeterli ve dengeli beslenemeyen 1,02 milyar insan vardır. Bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık %15’inin açlık ve dengesiz beslenme sorunu ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu veriler ışığında başta geri kalmış olan Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde aç kalan, yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerin yaşadıkları sağlık sorunları ciddi boyutlardadır. Bu insanların zaman zaman gazetelere ve televizyon ekranlarına yansıyan görüntüleri yürekleri incitmekte ve bizleri üzmektedir. Bu durumdan en çok çocuklar ve anneleri etkilenmektedir. Açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle her yıl 25 bin insan ölmektedir ve bunun büyük bir kısmını da beş yaşın altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Bunun sebebi bu insanların yeterli besin maddesi ve suya sahip olmamalarıdır. Kaybettiğimiz insanların büyük bir kısmı Afrika, Asya ve Pasifik ülkelerindedir. Tabii göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçekte fakirliktir. Gerçekte bu insanlara da yetecek gıda bugün için mevcuttur. Ancak bir tarafta dünya tarımsal üretimine yön veren varlıklı ülkeler, diğer tarafta yeterli üretim gücü ve maddi gücü olmayan ülkeler bulunmaktadır. Dünya Bankası 2005 verilerine göre bugün dünyada 1.3 milyar insanın günlük geliri 1.25 dolar ve altındadır. FAO verilerine göre de 1.02 milyon aç ve yetersiz beslenen insanın 36 milyonu ciddi şekilde açlık ile karşı karşıyadır. Bunun yanında dünyada açık tehlikesi nedeniyle her yıl 26 milyon insan başka yerlere göç etmektedir. Tabii son yüzyılda yaşadığımız küresel ısınmanın etkisi ile iklim değişikliği de tarımsal üretime zarar vermekte, gıda üretimindeki yaşanan sorunlar verimi ve kaliteyi düşürmekte, gıda fiyatlarını da artırmaktadır. Diğer taraftan ortaya çıkan doğal afetler binlerce insanın ölmesine neden olmaktadır. Küresel ısınmadan dolayı her yıl 300 bin insan ölmektedir. Bunun da büyük bir kısmını kırsalda yaşayan yoksul insanlar oluşturmaktadır. Daralan tarım alanları, artan nüfus ve iklim değişikliği derken dünya son yıllarda büyük bir ekonomik krizin içine girmiştir. Başta çokuluslu şirketler olmak üzere finans şirketlerinin neden olduğu global kriz geri kalmış ülkeler yanında gelişmiş ülkelerdeki yoksulluğu da artırmıştır. Yüzbinlerce insan işsiz kalmıştır. Ülkemizde de başta tarım olmak üzere tüm sektörlere global krizin etkileri görülmüştür. Global krizin neden olduğu yoksulluk insanların beslenme sorunlarının artmasına yol açmıştır. Bugün ülkemizde bir açlık krizi görülmemekle birlikte yetersiz ve dengesiz beslenme sorunları küçümsenmeyecek boyutlardadır. Ülkemizde yeterli beslenemeyen insan sayısı yaklaşık 13 milyon’dur. Ülkemizde yaklaşık 6,5 milyon kişi proteinsiz, 10 milyon kişide düşük kalorili gıdalarla beslenmektedir. Çünkü ülkemizde temel besin kaynağı ekmek ve diğer tahıl ürünleridir. Ülkemizde yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfus oranı %17,8’dir. 2006 yılı verilerine göre nüfusun yaklaşık % 0,74’ü (539 bin kişi) sadece gıda harcamalarını içeren “açlık” sınırının altındadır. Nüfusun %17,8’i (12,9 milyon kişi) ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren “yoksulluk” sınırının altında yaşamaktadır. Kırsal kesimde yoksulluk oranı % 32 iken, kentsel yerlerde aynı oran % 9,3’dür. Günümüzde toplumun gelişmişlik seviyesi fertlerinin tükettiği hayvansal gıdaların miktarına göre değerlendirilmektedir. Ülkemizde et, balık, süt, yumurta gibi değerli hayvansal protein kaynakları tüketimi gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Türkiye Kamu-Sen'in yaptığı araştırmaya göre, kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi Avustralya'da 142 kilo, ABD'de 125 kilo, Almanya'da 82 kilo, İngiltere'de 80 kilo iken bu miktar Türkiye'de sadece 12 kilogramdır. Ülkemiz gerek denizleri gerekse doğal kaynakları ve doğası ile sahip olduğu üretim potansiyelini yanlış tarım politikaları nedeniyle değerlendirememektedir. Ülkemiz bitkisel ve hayvansal üretimin artırılması için gerekli kaynaklara sahiptir. Ancak bunun için istikrarlı ve günlük politikalardan uzak gıda üretim politikalarına ve uygulamalarına ihtiyaç vardır. Sorunların dünyadaki desteklenmiş ve düşük maliyetli ürünlerini ülkeye ithal edilerek çözümlenmesi mümkün değildir. Bu politikalar ile gün kurtarabilir, ama gelecek kaybedilecektir. Güçlü ve istikrarlı gıda politikalarının oluşturulması, güçlü ve istikrarlı tarım politikalarının uygulanması ile mümkündür. Bununda gerçekleşmesinin üretici örgütlerinin yer almadığı acımasız rekabet ortamında şekillenen bir pazar yerine, üretimden pazarlamanın son aşamasına kadar faaliyet gösteren, üreticinin ve tüketicinin menfaatlerini koruyacak güçlü kooperatiflerin yer alacağı, gerçek bir rekabet ortamı içinde olacağı unutulmamalıdır. Kaynaklar: 1. Lawrence Haddad, Nutrition and Poverty, http://www.ifpri.org/sites/default/files/pubs/pubs/books/intnut/intnut_08.pdf 2. http://www.worldhunger.org/articles/Learn/world%20hunger%20facts%202002.htm 3. http://www.poverty.com/ 4. http://iresearch.worldbank.org/povcalnet/povduplic.html 5. Dr. Mehmet Alkan, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı http://www.tvhb.org.tr/?p=1543 6. http://www.tuik.gov.tr/rip/temalar/2_6.html 7. http://ankaratb.tobb.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=306&Itemid=117 8. http://www.fao.org/docrep/012/al178e/al178e.pdf

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..