Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '21

 
Kategori
Sağlık
 

19- Hastalıklar ve Sağlık

19- Hastalıklar ve Sağlık

             İnsanoğlu olarak öncelikle şunu anlamalıyız: Bizler yaratılışın ya da doğanın içerisinde onun bir parçası olarak yaşıyoruz. Sandığımız gibi doğanın üstünde değiliz. Üstünde olmadığımızı anlamamız da çok kolay! Size hayat her an, her türlü olayı getirebilir. Bu konuyla ilgili hiçbir kontrolümüz de yoktur. Doğumumuzda ve ölümümüzde kontrol olmadığına göre bu ikisinin arasında olan tüm olaylar da kontrolümüz dışındadır.

 

             Tüm yaratılış -doğa- birbirine bağlı ve bağımlı olarak çalışır. Var olmak için her şeye ihtiyaç vardır. Gereksiz hiçbir şey, doğada -yaratılışta- yaratılmamıştır. Yaradan’ın gözünde “Yaratılan” her şeyin bir yeri ve bir gerekliliği vardır. Biz neden yaratıldığını anlamasak da...

 

             Doğamız; cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinden ibarettir. İnsanı hayvandan ayırt eden ana faktörlerden bir tanesi de bir şeyi yaparken arkasında yatan niyetidir. Hayvanların doğasında ise böyle bir ayrım yoktur. Bir hayvan başka bir hayvana bilerek zarar vermek için bir arzu, düşünce ya da niyet içerisinde değildir. Sadece var olmak için başka bir hayvanla ölümcül bir çatışmaya girebilir. O kadar! Bu durum, hayvanların doğanın kanunlarıyla içgüdüsel olarak denge sağlamaları için oluşturulmuştur. Hayvanlar, bitkiler ve cansız seviye içlerine işlenmiş denge kanunlarına göre yaşamaktadır. İhtiyaca göre davranırlar. İhtiyacın fazlasını ise doğadan almazlar.

 

             Ancak insan farklıdır. İnsan doğanın kanunlarına karşı tümüyle uyumsuz yaratılmıştır. Doğası kendisi için almaktır. Arkasındaki işleyen güç ise egoizmdir.

 

             Doğanın denge kanunu, yaratılış doğası ile tümüyle çiğnenmektedir. İnsanoğlu; başka insanlara, hayvanlara, bitkilere ve cansız seviye de dahil olmak üzere her şeye kendi keyfi için zarar vermektedir. Tüm dünyayı yiyip bitirmesi bu yaratılış doğasından kaynaklanmaktadır.

 

             Bu doğa içinde var olan insan da, doğal olarak hastalanmaktadır. Hastalığının bir tek sebebi vardır: İnsanoğlunun yaratılışın kanunlarına uygun şekilde yaşamaması... İnsan ile insan ve insan ile doğa arasındaki doğru ilişkiyi oturtup dengeyi sağlayamadığımız sürece insan; öfke, keder, üzüntü, stres, korku ve endişe yaşar. Bu yaşanan hislerin hepsi, insan ile insan arasındaki ilişkilerin doğru olmamasından kaynaklanmaktadır. Hayatımızda yaşadığımız tüm bu deneyimler toplumların yaratılışla -doğayla- arasındaki uyumsuzluğundan meydana gelmiştir.

 

             Şimdi bu yazdıklarımın tüm bedensel hastalıklarımızla bir ilişkisi olmadığını söyleyebilirsiniz. “Hislerimizin bedensel hastalıklarla ne ilgisi var?” sorusunu sorabilirsiniz. Bu soru çok doğal bir sorudur: Açıklayacağım! Ancak daha önce yazdığım “Tüm Problemlerin Nedeni” adlı makalemi de okumanız sizin için faydalı olacaktır.

 

             Yaptığımız tüm yiyecekler, ürettiğimiz ürünler ve hayat tarzımızla, sürekli garip bir rekabet içinde yaşamaya başladık. Kendimizi tatmin etme çabasında olmamız insan doğası olan haz alma ve bunu ne pahasına olursa olsun tatmin etmek için kullandığımız egomuz ile bağlantılıdır. İnsan haz alma ve ızdıraptan kaçma dizginleri arasında yaşadığından tüm kararlarını ve hayatını sürdürmesi için bu iki koşul arasında gidip gelmektedir. İnsanoğlu tarihi boyunca bu şekilde gelişti. Her zaman hazzın daha iyisi ve her zaman daha az ızdırap derdindeyiz.

 

             Ancak binlerce yıllık tarihsel gelişimimizde şunu görüyoruz ki, insanoğlu bunca teknolojiye, bilime ve her şeye sahip olmasına rağmen daha mutsuz ve de daha sağlıksızdır.

 

             Günümüzdeki ölümler en çok kanserden ve kalp, damar hastalıklarından meydana gelmektedir. Dikkat ederseniz kalp ve damar hastalıkları aynı zamanda bedenimizdeki tüm bağlantıları oluşturan sistemdir. Kanser ise bedendeki sağlıksız hücrelerin sağlıklı olan hücreleri yemesidir. Beden, kendisini yiyip bitirir. İki hastalık da bize birebir toplumsal hayatımızın bozukluğunu tarif etmektedir.

 

             Aramızdaki bağ ve ilişkiler sağlıksızdır. Birbirimizi yiye yiye bitiriyoruz.

 

             Daha az gelirli ülkelerde ise bulaşıcı hastalıklar ön plana çıkmaktadır. Dikkat ederseniz bulaşıcı hastalıklar da insandan insana geçer. Herkes doğaya bağlıdır. Herkes birbirine bağlı ve bağımlı bir hayat sistemi içerisindedir.

 

             Hayatımızı “Hayat” denilen bir kitaptan da okuyabiliriz.

 

             Şunu söyleyebilirsiniz: “Yediklerimiz bizi kanser yapıyor. Bunun ilişkilerimizle ne ilgisi var ki?” Elbette bu doğru! Ama o yediğimiz doğal olmayan şeyleri kimler üretiyor? Tabii ki insan! İnsanoğlu daha tatlı bir hayat için şekeri üretti. Böylece şeker hastası olduk! Daha fazla para için katkı maddeleri üretti. Böylece kanser olduk! İnsanoğlunun keyif ve sefa adı altında ne yapacağını tümüyle şaşırdığı ve tıkandığı bugünlere kadar geldik!

 

             Maalesef insanoğlu; kendisini doğanın kanunlarına adapte edemediği sürece, hastalıkların sadece yediğinden içtiğinden olduğuna inandığı sürece ve problemlerin temelinde dengesiz doğasının olduğunu fark edemediği sürece hiçbir şekilde sağlığına kavuşamayacaktır.

 

             Ölümcül hastalıkların ötesinde şimdi karşılaştığımız en büyük hastalık ise depresyondur. “Yalnızlık hastalığı” adı verilen yeni bir hastalık bile çıkmıştır. Bunun için devletler, “bakanlıklar” bile kurmaya başlamıştır. İlişkilerimizde ve doğa ile ilişkimizde, dengesizliğimiz artık bedensel hastalıkların yanı sıra bir üst kademe olan ruh sağlığımıza da sıçramıştır.

 

             Bu bize hayattan bir göstergedir. İnsanın ruh sağlığına bakmaması, kendisini denge denilen bir duruma yönlendirmemesi ve bunun üzerinde durmaması tüm sağlık sorunlarının nedenidir.

 

             Gençler arasında görülen kanser, kalp ve damar rahatsızlıkları, bunalımlar, uyuşturucu madde bağımlılığı, şiddet, depresyon ve her türlü hastalık insanoğlu olarak yaratılışın içerisinde doğru bir şekilde var olmadığımızın bir göstergesidir.

 

 

             Doktorların çözümleri bile sık sık: “Strestendir! Kendini üzme! Biraz dinlen, bir tatile git, uzaklaş!” gibi tavsiyelerle ilaç vermek olmadı mı artık?

 
Kayıt tarihi
: 04.02.17
 
 

Ashburton High School (Londra), John Ruskin College (Londra), ODTÜ İşletme (Ankara), Macquarie Univ..