Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '07

 
Kategori
Dünya
 

2007 ve Türk dış politikası

2007 ve Türk dış politikası
 

Türkiye 2007'de Avrupa Birliği ile zor bir yıl geçirdi...


Küreselleşen dünyada pek sürpriz olmasa gerek, bu yıl da dış politikada çok hareketli bir yıl geçirdik. Hareketli olmasına hareketliydi de sonuçta ne kadar kazandığımız tartışmaya açık.

Bu konuyu açarken iki ana başlığa ayırmak doğru olacaktır:

1- Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci

2- Türkiye'nin Ortadoğu ile olan ilişkileri

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik macerasıyla başlayalım. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik ısrarı bu yıl da devam etti. Halbuki, İsviçre ve Norveç gibi Avrupa Birliği'ne tam üye olmadan yaşamamız son derece mümkün. ''Üyeliğinizi referanduma götürürüz, '' diyerek bize hakaret eden, Kıbrıs'ı ikiye bölen Rumlar'ı destekleyen, terör örgütü üyelerini Türkiye'ye vermeyen, Gümrük Birliği'ne soktuğu Türkiye'yi ekonomik olarak sömüren, ''demokrasi'' adı altında Türkiye'yi bölmek isteyenlere aşırı bir şekilde destek veren Avrupa Birliği'ni neden bu kadar sevdiğimiz, bağlanmak istediğimiz yıllardır çözülemeyen bir mesele. Avrupa Birliği'ne tam üye olmamızın gerekliliği ayrı bir tartışma konusu da, biz bu yazıda bu yıl yaşananları hatırlayalım.

Avrupa Birliği meselesi bu yıl ilerleme kaydedemediğimiz ama belli bir çizgide tuttuğumuz bir mesele oldu. 3 Kasım 2005'te başlayan Avrupa Birliği-Türkiye müzakereleri, 11 Aralık 2006'da fiilen durdurulmuştu. (Hatırlanacağı üzere, Aralık 2006 İlerleme Raporu'nda yeni fasılların açılması engellenmişti.) Bu yılın ilk hadisesi; 19 Ocak 2007'te Hrant Dink'in öldürülmesiyle gerçekleşti. TCK 301.maddeyi kaldırmamız istendi, aynı insanların üye ülkelerde ''Ermeni Soykırımı'na hayır diyene hapis cezası'' öngördükleri unutuldu. Türkiye'yi hazmedemeyeceğini öngören Avrupa Birliği, Bulgaristan ve Romanya'yı tam üye yaptı. Öte yandan, Avrupa Birliği, 2007'yi genişleme sürecinden çok birlik içindeki çalışmalarla geçirdi.

2005 yılında hazırlanan ''AB Anayasası''nın Fransa ve Hollanda tarafından reddedilmesinden sonra yaşanan kriz 2007'de Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin girişimleriyle sona erdi. ''Lisbon Antlaşması bizi neden ilgilendiriyor?'' diyenler olabilir. Hatırlatalım, bu antlaşmanın hazırlanması için en çok çalışan lider olan Nicolas Sarkozy, bu çabalarına karşılık Lisbon Deklarasyonu'nda Türkiye için tam üyeliğin öngörülmesini engelledi. Kimilerine göre önemli değil gibi gözüküyor ama 2007 yılında hiçbir Avrupa Birliği toplantısına çağırılmamış olan Türkiye için tam üyeliğin öngörümünün de metinden çıkarılması son derece ürkütücüdür.

2007 yılı içinde Türkiye'de gerginlik yaratmak isteyen Demokratik Türkiye Partisi'nin de her fırsatta Avrupa Birliği yetkilileri tarafından desteklendiğini gördük. Maalesef, Ekim'e kadar da mevcut durum sürdü. Ekim ayında Avrupa Parlamentosu 2. Başkanı Mechtild Rothe'nin ''Türkiye'nin kendisini korumak adına düzenleyeceğini operasyonlara destek veriyoruz.'' ve Karma Komisyon Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in ''Terör konusunda saçmaladık, tavrımızı gözden geçirdik.'' açıklamalarıyla Avrupa Birliği'nin ''Kürt Sorunu'' hakkındaki fikirlerinin değiştiğini gördük. DTP'ye de açıkça ''Terör örgütüyle aranıza mesafe koyun.'' diyen AB Büyükelçileri istedikleri cevapları alamadılar ve artık Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin yanında olduğunu görüyoruz.

Avrupa Birliği ile anlaşamadığımız bir diğer konu ise Kıbrıs meselesi. 24 Nisan 2004'teki Annan Planı Referandumu'nu reddeden Kıbrıs Rum Yönetimi'ni AB'ye tam üye yaparak uluslararası hukuku çiğneyen ve sorunu Türkiye'den alan Avrupa Birliği, bu yıl Türkiye'nin iyi niyetli yaklaşımlarına Rum Yönetimi'ni yaklaştırmak istedi ama sonuç alamadı. Tam tersi bir durum olsa, bizim barışa yanaşmayacağımız da muhakkak. Nitekim, Gümrük Birliği Ek Protokolü'nü kabul eden Türkiye, Kıbrıs Rum Yönetimi'ni hukuken tanıdı ve Kuzey Kıbrıs'ın hukuki olarak hiçbir geçerliliği kalmadı. Öte yandan, Kıbrıs Sorunu'nu Rumlar'ın istediği gibi çözmeyen bir Türkiye asla Avrupa Birliği'ne tam üye olamaz. Bu sorunla ilgili gelişmeler gelecek yıl ve sonrasında ipleri kopma noktasına getirebilir; gelecekle ilgili öngörüleri bir sonraki yazıya saklıyorum ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerimize geçiyorum...

2007 yılında Ortadoğu'yla ilgili Türkiye'nin ilk gündem maddesi Irak oldu. 2003'te Irak'ı işgal eden Amerika Birleşik Devletleri, böl-parçala-yönet stratejisiyle Irak'ı üçe bölmüştü. Kuzey Irak, Mesud Barzani'ye bağlanırken, Güney Irak'ta Şiiler ile anlaşan İngiltere bölgenin petrol gelirlerini de ele geçirdi. Orta Irak'a sıkışan ve aradığını bulamayan ABD de çıkış yolları aramaya girişti. Kürt lider Celal Talabani'yi devlet başkanı yapan ve Irak'a birkaç gün içinde demokrasiyi getiren ABD, Türkiye'nin PKK'ya karşı düzenlemek istediği sınırötesi operasyona öncelikle karşı çıktı. 17 Ekim 2007'de TBMM'nde kabul edilen tezkere de bu nedenle uygulanamadı. 5 Kasım'daki Başkan Bush-Başbakan Erdoğan görüşmesinden sonra ABD'den gelen ''taze istihbaratlar'' ışığında sınırötesi operasyonlar düzenlendi. Başbakan'ın buna karşılık ''af sözü'' verdiği tartışıladursun, Başbakan Erdoğan ''Türkiye Başbakanı o kadar şerefsiz değildir!'' diyerek işin içinden çıktı.

Son yüz küsür yıldır her yıl karışıklık içinde bulunan Ortadoğu'da yılın en karışık ülkelerinden biri de Lübnan oldu. İsrail'in Hizbullah tarafından kaçırılan iki askerini bulmak için düzenlediği operasyon 2006 Lübnan Savaşı'na dönüştü ve iki tarafta kazanamamış olsa da analistlere göre İsrail'in hezimetiyle sona erdi. Savaştan sonra yerle bir olan Lübnan'a uluslararası güç gönderilmesi gerekiyordu ve bunun için harekete geçen de Türkiye oldu, Türkiye bölgeye 2007 yılında askeri yardımda bulundu.

Bu konuyu geçmek olmaz, İsrail-Filistin çatışması bu yıl da devam etti. Filistin'de kan durmazken, Başbakan Erdoğan İsrail'i ''devlet terörü'' ile suçladı, sonrasında geri adım attı. Kasım 2007 - Annapolis Barış Süreci'e aktif olarak katıldık. Sonuç alınamayacağı aşikar olmasına karşılık, Türkiye bölgede uluslararası kamuoyunun beklentilerini destekliyor.

Yılın belki de Ortadoğu'da en çok ısınan konusu ise ''İran Sorunu'' oldu. ABD'nin ''İran ile aranıza mesafe koyun.'' çağrılarına karşılık nükleer silah geliştiren İran ile aramıza mesafe koymadık. Tepesi atarsa İstanbul'u yerle bir edebilecek güçte olan İran'la yeni doğalgaz antlaşması yaptık. 1979 İran İslam Devrimi'nden sonra Batı ülkeleri ile arası açılan İran'la ilişkilerini sıcak tutan Türkiye, İran'la beraber ''Ekonomik İşbirliği Örgütü''nü kurmuştu. Bu örgütün ticaret hacmi artarken, Avrupa Birliği'nin ve Amerika Birleşik Devletleri'nin bu yakın ilişkilerden hoşnut olmadığı da bir sır değil. Bu konuda yol ayrımına yaklaşan Türkiye için gelecek yıl çok daha hareketli geçecek...

2007 yılı geçerken Türkiye'nin dış ilişkilerini özetlemeye çalıştık. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin Avrupa Birliği'nin iç dinamiklerine, Ortadoğu ile olan ilişkilerimizin ise Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail'in tavırlarına bağlı olduğunu gördük. 2008 yılında nelerin olmasını bekliyoruz? Onlar da gelecek yazıda...

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..