Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '12

 
Kategori
Sinema
 

2011 yılının en iyileri

2011 yılının en iyileri
 

SİYAH KUĞU


Bir yılı daha geride bırakırken bütün bir yıl adından bahsedebileceğimiz büyük bütçeli bir film olmadı. Küçük bütçeli etkileyici dramalar yönünden ise oldukça verimli bir yıl oldu. Bu yılın en dikkat çeken on filmini bir podyum sırası olmadan şöyle anımsadım:


1. SİYAH KUĞU-BLACK SWAN
Bedenini iyi balerin olma hayaline taşıyacak bir makineye dönüştürmüş, bu uğurda tüm duygularını bastırarak, gerçek yaşamın zevklerinden uzak yaşamaya çalışan Nina Sayers’in (Nathalie Portman) dramatik hikayesini anlatan “Siyah Kuğu” geçtiğimiz yılın en iyilerinden oldu. Yönetmen Darren Aronofsky başarısız olma korkusunun Nina’nın ruhunda yarattığı yalnızlaşmayı, kaosu gerilimlerin gizemli atmosferine yakışan karanlık bir tonda anlattı.

2. KAYBEDENLER KULÜBÜ
Doksanlı yıllarda bir radyo kanalında gece yarısı sohbetleri yapan Kaan ve Mete’nin serbest vezin, tabuları yıkan sözcüklerinden yola çıkan öykü, ikilinin özgür ruhlarının sisteme kafa tutmasını, arayışlarını ve yalnızlıklarını bastırma mücadelesini anlattı. Belgeseller ile sinemaya başlayan Tolga Örnek gerçekte var olan radyo programının, yarattığı sosyal bilinci sinemamız için bağımsız sayılabilecek bir sinema dili ile beyazperdeye yansıttı.

3. HUGO
Martin Scorsese 3D teknolojisinin görselliğini mükemmel kullandığı “Hugo” ile Paris’de bir garda yaşayan yetim Hugo ve sinemanın ilk yönetmeni George Mélies’nin yaşamını iç içe anlattı. Sinema tarihi ile yakından ilgilenen Scorsese, yedinci sanatın kuruluş yıllarını her karesini sevgi ve övgü ile işleyerek anımsıyor .

4. PARİS’TE GECEYERISI-MIDNIGHT IN PARIS
Woody Allen, Paris’te sanatın ve edebiyatın Altın Çağı olarak adlandırılan yirmili yılları, bir yazarın hayal dünyasından anlattı. Kimler yok ki bu dünyada Hemigway, Dali, Bunuel, Picasso, Scott Fitzgerald, Lautrec, Cole Porter… Eserlerini ve yaşamı tartışırlar. Yılın en keyifle seyredilen filmi oldu.

5. YAŞAM AĞACI-TREE OF LIFE
Amerikan Sinemasının en farklı yönetmeni Terrence Malick insan ve Tanrı ilişkisini sorguladığı filminde zihinlerdeki soruları eşsiz bir görsellikle birleştirdi. Sorulara yanıt veren değil, yanıt arayan öyküsü felsefe ve sinemayı harmanlarken bu yıl Cannes’da büyük jüri ödülü ile ödüllendirildi.

6, AŞK VE KÜLLER-BLUE VALENTINE
Bir aşkın yıpranışını, tükenişini geçmiş ve bugün arasında yaptığı sıçramalar ile melodramdan uzak durarak, gerçekçi ve acı bir dille anlattı.  İlk kareden itibaren Ryan Gosling ve Michelle Williams’ın etkileyici oyunculukları aşkın açmazları, ayrılığın vakti geldiğinde kaçınılmaz olduğunu gösterdi .

7. BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA
Cannes Festivali’nde en iyi senaryo ödülüne layık görülen Nuri Bilge Ceylan’ın son filminde bir cinayet sonrası araştırma ekibinde yer alan doktor, savcı, komiserin başı çektiği bürokratların yaşamdaki sıkışmışlıklarını anlattı. Yavaş ve gerçekçi anlatımı, çarpıcı diyaloglar ile birleştiren hikaye,  Anadolu’daki kasaba yaşamının değişmezliğini etkileyici bir biçimde sundu.                

8. BİR AYRILIK-JODAELYE NADER AZ SİMİN

İranlı yönetmen Ashgar Ferhadi insanoğlunun değişmez cürümleri  yalan, iftira ve riyakarlığın yumaklaştığı öyküsünü müthiş bir dramaturjik akış ve keskin diyaloglar ile görselleştirdi. İster şeriat düzeninin katı kuralları, ister demokrasinin özgürlükten yana duruşu olsun insanoğlu hep aynı cürümleri işliyor ve suçsuz olduğuna inanmak istiyor. Her şey son kertede  vicdan ve içselleştirdiği korkularına dayanıyor. Berlin Film Festivali ve Altın Küre olmak üzere bir çok festivalden ödül ile çıkan film Yabancı dilde Oscar ödülünün de en büyük favorisi. Oyunculuklar tek kelime ile muhteşem.

9.  İÇİNDE YAŞADIĞIM DERİ-LA PİEL QUE HABİTO

Pedro Almodovar en karanlık, en gerilimli filminde insan benliğinin beden ile değişmeyeceğini anlattı. Dr. Ledgard (Antonio Banderas) köleleştirdiği Vera Cruz'u dıştan içe değiştirmeye çalışır. Keşfettiği yapay deri ile kapladığı bedenin benliği de iktidar olduğuna inanması onun sonunu hazırlar. Benlik geçmişi unutmuyor, beden sadece tüm anıları örten bir kılıf vazifesi görüyor. Almodovar'ın alışılmış üslubunu kıran ilginç  bir film.      
 

10. İÇİMDEKİ YANGIN-INCENDIES
Yabancı dilde Kanada’dan Oscar adayı olan film bu yılın en sarsıcı dramı oldu. Kanada vatandaşı Nawal ailesinin ikiz kardeşleri, köklerini araştırmak için gittikleri Orta Doğu’da annelerinin dramatik yaşam hikayesini öğrenirler. Yönetmen Gilles Villeneuve'ün temposu düşmeyen anlatımına eşlik eden  etkileyici oyunculuklar yıllar geçsede ayni heyecenle seyredilecek bir filme imza attı . 

 
Toplam blog
: 223
: 1093
Kayıt tarihi
: 12.01.11
 
 

İzmir’de doğdu. Viyana Tıp fakültesini bitirip doktor ünvanını aldıktan sonra Genel Cerrahi ihtis..