- Kategori
- Güncel
30 Ağustos Ve Lozan Antlaşması Bizi 100 Yıl Sonra Dahi Neden Tam Bağımsız yapamadı (3)
Bilmemek tehlikeli değildir. Bilmediğini bilmemektir, tehlikeli olan.
Bir ilim insanı ve bir gazetecinin aynı konuyu işledikleri halde farklı sonuçlara gittikleri iki makaleyi aktarıyor, yorumunu okuyanlara bırakıyoruz.
Doğru tarihe sahip olmayan hiçbir millet, doğru bir geleceğe yürüyemeyecektir. Diyerek okuyanı aşağıda bilgilerle baş başa bırakıyoruz.
...
Hüseyin Çelik, (Y.Doç.Dr.) 1988-1990 yılları arasında Başta İngiliz Devlet Arşivi Public Record Office olmak üzere British Library ve bağlı ünitelerde, çeşitli arşiv ve dokümantasyon merkezlerinde araştırmalar yaptı. University of London SOAS’da Turkish Politic bölümünde MA programına devam etti. Aynı yıllarda belli aralıklarla Hollanda, Almanya Belçika, Fransa, Avusturya, İtalya ve İsviçre’de bulundu…
İlim insanı, bize yazıya konu İngiliz Diplomat David Urquhart hakkında aşağıda (özetlenen) bilgiyi vermektedir.
….
“…XIX. Asırda İngiltere’nin dünyanın en büyük süpergücü olduğu ve o dönemin dünya siyasetine şekil vermekteki etkinliği gözönünde bulundurulursa bu tarihte İngiltere’nin resmi siyasetine isyan etmiş ve Türkiye’nin yanında yer almış İngilizlerin görüşleri daha da ehemmiyet kazanır.
Bu eserde, David Urquhart’ın, dolayısıyla Foreign Affairs Committee’lerin 1838 Türk-İngiliz Ticaret Antlaşması’nın Osmanlı ekonomisi için bir tuzak olduğu, Kırım Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin yanında katılan İngiltere ve Fransa’nın aslında yılı Girit isyanının iç yüzü, 1875 Bulgar, 1876 Bosna-Hersek isyanlarının amacı, Osmanlı Hıristiyanlarının durumu, Rusya’nın Türkiye üzerindeki emellerinde Batıyı çok rahat kullandığı, Osmani maliyesini alt üst eden dış borçlanma, yabancı müdahalesine boyun eğme, reform adı altında Batı’yı taklit etme vs. ile ilgili görüşlerini bulacaksınız…” Demektedir.
1838 Ticaret antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun İmalat Sanayii’ni çökertmesinin yanında ekonomisini de adeta bitirmiştir. Yazar, İngiliz Diplomat’ın kendi ülkesinin yararına olmasına rağmen bu antlaşmaya karşı çıktığını ileri sürmektedir.
Yazar İngiliz Diplomat ile ilgili devam etmektedir:
“…1834’te İstanbul’a gelen Urquhart, Mısır yönetimi ile başı dertte olan Osmanlı yönetimine, İngiliz ve Fransız yöneticilerinin muhalefetine rağmen, bu konuda destek verdi. Bunun üzerine İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Palmerston, bu sırada İstanbul İngiliz Elçisi olan Lord Ponsonby vasıtasıyla Urquhart’ı Babıâli’ye sınırdışı ettirdi. Londra’ya gelince England, France, Russia and Turkey (London, 1835) isimli kitabını yayınladı. Bu kitapta yazar, o günkü dünyada güç dengesini değerlendirmekle beraber, İngiliz idarecilerinin gafleti yüzünden Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne, dolayısıyla Avrupa’ya hükmedeceğine işaret etti. Urquhart bu tarihten ölünceye kadar Rus tehlikesini bir fikr-i sabit olarak benimsedi.
Diplomat olarak özellikle Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’a söz geçiremeyeceğini anlayınca, 1835 yılında kurduğu Portfolio isimli haftalık gazetede dış politika yazıları ile kamuoyunda iyice dikkat çekti. 1836 yılında bir kez daha İstanbul Elçiliği Genel Sekreterliğine tayin edilince Portfolio kapandı. Ancak 1843 yılında tekrar çıktı ve 1845 yılına kadar devam etti. Portfolio’da, Urquhart özellikle 1838 İngiliz-Türk Ticaret Antlaşması ile ilgili olarak Lord Palmerston’u hedef alan, onu Rusların ekmeğine yağ sürmekle suçlayan bir yığın yazı yazdı.
1837’de Elçilik Genel Sekreterliği’nden ayrılıp Londra’ya iki ciltlik The Spirit of The East isimli eserini yayınladı.
Bu eser o güne kadar Müslüman Doğu ve özellikle Türkler ile ilgili yazılıp çizilenlerden çok değişikti. Yazar, Osmanlı Türkleri arasında, ruh ve fazilet planında yaşanan bir hayattan, dürüstlükten, müsamahadan, âdil idareden, misafirperverlikten, kadına olan saygıdan ve bütün bunlarla ilgili Batıdaki imajın yanlışlığından sözediyordu. Onun bu eseri özellikle Avrupa’da yankılar uyandırmıştır”. (1)
…
Ve İngiliz Diplomatla ilgili gazeteci yazar Soner Yalçın’ın yazısı/yorumu:
“KİM BU DAVİD URQUHART
Ceride-i Havadis tarihinde, “David Urquhart” adına hiç rastlamıyorsunuz.
Ne yazık ki bizim tarihimizde bu önemli isim hakkında pek bilgi yok.
Nerede var biliyor musunuz; Karl Marks’ta var!
Marks, 1853’ten sonra Osmanlı üzerine ciddi olarak eğilmeye başladı. (Öyle ki Osmanlıca öğreniyordu, ömrü yetmedi.)
Marks, New York Daily Tribune gazetesine on yıl boyunca Doğu Sorunu’yla ilgili yazdı. Osmanlı uleması “kurtuluş reçetesi” ararken Marks, kapitalizmin Avrupa haritasını alt üst edeceğini; ve eski tip imparatorluk olan Türklerin, devrimci tavır almazsa/uluslaşma sürecini tamamlayamazsa yenilip-parçalanarak Anadolu’ya döneceği öngörüsünde bulundu.
Haklı çıkan Marks’ın, Osmanlı’yı irdeleyen makalelerinde ve yazdığı “Kapital”de David Urquhart adına rastlıyoruz.
Marks nasıl Osmanlı üzerine düşünüyor ise David Urquhart da öyleydi!
Ancak iki zıt kutuptular. Biri kapitalizmin elçisiydi.
Peki kimdi David Urquhart?
İskoçyalı. 1805’te doğdu. (1877’de öldü.)
Babasının erken ölümü üzerine annesi tarafından İsviçre’ye götürüldü. Cenevre’de Fransız askeri okulunda ve İngiltere’de Wolwich Kraliyet Topçu Kışlası’nda eğitim gördü.
Oxford’da okurken, Avrupa’da estirilen romantik Yunan ayaklanmasından etkilendi. Kendisi gibi İskoç kökenli, şair George Gordon Byron gibi, Osmanlı’ya karşı savaşmak için Yunanistan’a gitti.
Lord Byron savaşamadan öldü. Urguhart savaştı ve ağır yaralandı.
Yediği mermi Osmanlı’ya karşı olan duygu ve düşüncelerinin değişmesine neden oldu!
Şaka bir yana, fikrini değiştiren Stratford Canning (1786-1880) oldu.
S. Canning, 1820-1824 ve 1825-1828 arasında İngilizlerin İstanbul Büyükelçiliği’ni yaptı. Şimdi parlamentoda görevliydi. (1841’de yeniden İstanbul Büyükelçiliği görevine gelecek ve 17 yıl bu görevde kalacaktı.)
Canning ve Urquhart, Yunan bağımsızlığının Ortodoks Rusya’nın işine yarayacağını ve bunun İngiliz ekonomisinin çıkarlarını tehdit edeceğini düşündüler.
Rusya Çarı I. Nikolas, “hasta adam” dediği Osmanlı topraklarını ele geçirirse bu İngiliz çıkarlarının tamamen yok olacağı anlamına geliyordu. Osmanlı, ideal bir pazardı ve gözden çıkarılamazdı.
Ne yapılmalıydı?
David Urquhart İstanbul’a geldi…
KANUNİ CASUS
İngiliz Büyükelçisi John Ponsonby (1770-1855) İstanbul’da göreve henüz başlamıştı. Hemen arkasından gönderilen yeni “ticaret ataşesi” Urquhart’tan rahatsız oldu. Urquhart’ın getirdiği Stratford Canning selamını soğuk karşıladı. Çünkü amcası; İngilizlerin efsanevi diplomatı ve Başbakanı George Canning (1770-1827) ile pek geçinemezlerdi; birbirlerini sevmezlerdi. (Bu çekişme hep sürdü ve Urquhart’ın, elçi Ponsonby’un Osmanlı’daki faaliyetlerini eleştirmesini kimileri “Türk dostluğuyla” açıkladı!)
Fakat şimdi önemli olan İngiliz ticaret çıkarlarıydı. Osmanlı kapalı piyasası İngiliz mallarına sınırsız şekilde açılmalıydı.
Elçi Ponsonby, “kanuni casusun” her türlü faaliyeti için ekonomik katkılarda bulunacağını söyledi. (Ataşelerin görevli bulundukları yabancı devletin durumunu rapor etmesine ve faaliyette bulunmasına “kanuni casusluk” deniyor.)
Urquhart’ı, öncelikle Sultan II. Mahmut’u etkileyen İstanbul’daki önemli isimlerle tanıştıracaktı. Bunlardan biri gazeteciydi…
“BLAK BEY”
Alexandre Blacque (1792-1836) Osmanlı’ya gelince nam-ı diğer “Blak Bey” oldu.
Paris’te hukuk öğrenimi görmüştü; 1820’de İzmir’e yerleşmiş, hem avukatlık hem de ticaret yapıyordu.
Fakat -Urquhart gibi- kaderini Yunan isyanı değiştirdi; bu ülkeye yaptığı ticari faaliyetleri baltalanınca gazeteciliğe yöneldi. “Le Spectateur Oriental” ve “Le Courrier de Smyrne” adlı yayın organlarında Avrupalı tüccarların sözcülüğünü yaptı. Fransız kolonisinin temsilcisi seçildi.
Bu arada…
1831’de İstanbul’da, Osmanlı Devleti’nin ilk resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’nin çıkarılma hazırlıkları başladı. Blak Bey’den akıl alındı.
II. Mahmut, tanıştığı Blak Bey’den etkilendi; onun Avrupalılarla ilişkisinden yararlanmak için Takvim-i Vekayi’nin ayrıca Fransızca da yayınlanmasını istedi.
“Moniteur Ottoman” böyle doğdu ve başına da Blak Bey getirildi. (Oğlu Edouard Blacque, 1867’de ilk kez açılan Washington’un Osmanlı Elçisi olacaktı.)
David Urquhart, Blak Bey ile tanıştı. Kaynaştılar. Amaçları aynıydı. Urquhart, “Moniteur Ottoman” da, ekonomi düşünürü-yazarı olmadığı halde iktisat yazıları kaleme almaya başladı.
Bugün bu makalelere baktığınızda ne kadar ilkel olduğunu görürsünüz ama o tarihte Osmanlı Sarayı bu iktisat yazarını pek beğendi! Yetmezmiş gibi, II. Mahmut da önce yazılarını okuyup sonra tanıştığı bu “ekonomik beyinden” etkilendi.
Osmanlı Sarayı oltaya geliyordu. Urquhart makaleyle yetinir mi; 1833’te Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısını incelediği, “Türkiye ve Kaynakları” kitabını yayınladı. Bazı sayfalar Türkçe’ye çevrilerek II. Mahmut’a sunuldu.
Osmanlı düşünce hayatı böyle oluşturulmaya başlandı. Ülke bu ekonomik modelle kurtulurdu! Peki neydi göklere çıkarılan yeni ekonomik sistem?..
“İSLAM SOSU” OLMAZSA OLMAZ
Urquhart, Moniteur Ottoman’daki yazılarının özü şuydu:
Osmanlı Devleti eski ekonomi ve maliye uygulamaları tarihin çöp sepetine atmalıydı; özellikle ticaret tekellerini ve iç gümrükleri kaldırmalı; buna karşılık dış ticareti hemen serbest bırakmalı ve tabii gümrükleri çok düşük tutmalıydı.
Yani Osmanlı, pazarını kayıtsız şartsız açmalıydı. Osmanlı Hazinesi ancak bu şartlarda dış borç bulabilirdi!
Ayrıca yeni ekonomik sistem kabul edilirse, güçlenen ticaret ilişkileri sayesinde İngiltere; Rusya ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa karşısında güçsüz duruma düşen Osmanlı’ya yardım ederdi!
David Urquhart, salt ekonomi yazılarıyla etkili olamayacağını biliyordu. İslamiyet’i yücelten makaleler de yazmaya başladı. Örneğin, 1833’te “İslam As a Political System” başlıklı makalesinde, Hıristiyanlığın sadece ruhani olduğunu, dünya işleriyle ilgisi bulunmadığını ve fakat “İslam’ın hem ruhani hem cismani olduğunu, ahiret hayatı ile beraber aynı zamanda insanların dünyevi hayatını da her kademede düzenleyen bir siyasi sisteme sahip” olduğunu yazdı.
Bu tür övgü yazıları Müslümanlar’ı mest etmeye yetti. Hele Urquhart’ın Rusya düşmanlığı İstanbul’da herkesin gönlüne taht kurdu. (İngilizler’in dönemin “Yeşil Kuşak Projesi” olan Çerkesler’i Rusya’ya karşı kullanma stratejisini uygulayanlardan biri de Urquhart idi. Çerkes Bayrağı’nı bile Urquhart tasarladı. Türk Bayrağı’nın rengi ile yıldız ve ay’ın Bizans amblemleri olduğunu yazan da Urquhart oldu! 1844’te çalmıştık!)
Marks, Osmanlı’yı seküler bir reformun kurtaracağını yazarken Urquhart “aman laiklikten uzak durun” diyordu!
Engels, Marks’a yazdığı mektupta “Türk dostu” geçinen Urquhart’ı “budala, adi, geveze” olarak nitelendirdi. İngiltere’nin Osmanlı’nın imalatçısı haline getirilerek sömürüleceğini öngörüyorlardı. Ve oldu.
Osmanlı, İngiltere ile 1838’de Ticaret Antlaşması’na imza koydu.
45 yıl sonra bu antlaşmanın sonuçlarını vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi şöyle yazacaktı:
“Ol muahede (1838 Ticaret Antlaşması) ile yed-i vahid (tekel) usulü kalktı ise de yerine ecnebi inhisarı (yabancı tekeli) geldi ki. Memalik-i Mahrusa’da (Osmanlı Devleti’nde) hurdefuruşluğa (en küçük ticarete) kadar ecnebiler iştirak eyledi. Sanayii dahiliye bütün bütün mahv-ü muattal oldu (çöktü) ve emtiayı efrenciye (yabancı mallar) revaç bularak nükud-u mevcudumuz (mevcut paramız) Avrupa’ya çekilip gitmeye başladı.” (Tarih-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, c:5 s: 112)…(2)
…
Yukarıda yazılanlara göre, İngiltere ve Avrupa’da araştırma yapan Dr. Hüseyin Çelik’ e göre:
-(İngiliz Diplomat) David Urquhart’ın, dolayısıyla Foreign Affairs Committee’lerin 1838 Türk-İngiliz Ticaret Antlaşması’nın Osmanlı ekonomisi için bir tuzak olduğu,
-Gazeteci Soner Yalçın’a göre ise:Urquhart’ın, elçi Ponsonby’un Osmanlı’daki faaliyetlerini eleştirmesini kimileri “Türk dostluğuyla” açıkladı!)
Fakat şimdi önemli olan İngiliz ticaret çıkarlarıydı. Osmanlı kapalı piyasası İngiliz mallarına sınırsız şekilde açılmalıydı. (Açık ifadesi ile Osmanlı 1838 Balta Limanı Ticaret antlaşmaşı (ölüm fermanını imzalamalıydı/canmehmet notu)
Şimdi, soralım: Bu ülkenin düşünen, okuyan, sorgulayan ve araştıran insanları neye ve nasıl karar verecekler, kafa karışıklığında nasıl kurtulacaklardır?
Devam edecek
Resim: web ortamında alınmış alt yazı tarafımızdan düzenlenmiştir.
Kaynaklar:
(1)OSMANLI YANLISI İNGİLİZ DIŞ İŞLER KOMİTELERİ Dr. Hüseyin Çelik. Daha fazlası için bakınız:
2) https://webcache.googleusercontent.com/2013/yazarlar/soner-yalcin/casus-gazeteci-yazarlar-424022/