50. Bloğum, incinen gururumun hizmetinde

Kültür-sanat kategorisinde girdiğim blog hayatımda, genellikle bu konular üzerinde yazmaya çalıştım. Çünkü ilkokuldan beri edebiyatla ilgileniyorum, ardından resimle ve boş zamanlarımın çoğunu evimde müzik dinleyerek, kitap okuyarak, yazı yazarak geçiriyorum.

Bu nedenle, bu kategorinin benim için daha hayırlı olacağını ve bu alanda insanlarla daha güzel şeyler paylaşabileceğimi düşündüm. Gerçekten de çok olumlu tepkiler aldım.

Bazen de dayanamayıp, başımı gömdüğüm kumlardan silkinip bazı alanlarda da yazmaya çalıştım. Tabiki bunları yazmak için yazmadım.

Gündelik yaşamla ilgili yazdım, çünkü ben de gündelik yaşamın bir parçasıydım ve her zaman da bulunduğum yaşamın iyi bir gözlemcisi olmaya çalıştım.

Bazen de dayanamayıp, olan bitene seyirci kalamayacağımı anladım ve haberleri yorumlamaya çalıştım.

Fakat bir blog yazarı tarafından cehaletle suçlanırken(Oğuzkan Bölükbaşı), bir başka yazar tarafından da (Emin Onur) yalancılıkla suçlandım. İkisine de gereken cevabı verdim ama incindim.

Çünkü Oğuzkan Bey beni çok ağır bir dille eleştirmişti. Ben her zaman eleştiriye açık bir insanım. Ama insanları eleştirirken, biraz daha dikkatli düşünmeli ve biraz daha yapıcı bir dille, kırıcı olmadan eleştirmeliyiz diye düşünüyorum.

Gelelim Emin Onur Bey'e. Benden yorumladığım haberin gerçek olduğuna dair belgeler istemiş ve yalancılıkla suçlamış, size inanmıyorum diyerek.

Oysaki Milliyet Blog yazarları olarak, hepimiz birbirimizi itham ederken daha dikkatli olmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü sözü geçen bey, bana yorum yapmadan önce herhangi bir gezeteyi açıp haberi araştırma yoluna gitseydi, belgelere zaten ulaşmış olacaktı.

İşte böyle sevgili dostlar! 50. bloğumda bunlardan bahsetmek istemezdim ama içimdekileri sizinle paylaşmak istedim.

Bizler bir aileysek, ki öyleyiz, bir ailenin değerli üyeleriysek, lütfen birbirimizle daha yapıcı bir etkileşimde bulunalım, karşı görüşlere sahip olsak bile.