Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '15

 
Kategori
Özel Günler
 

70 e bir kala bu Yaşlı Kadın.......

70 e bir kala bu Yaşlı Kadın.......
 

 Bugün benim doğum günüm.

69 Yıl önce 26 Haziran'ı 27 Haziran'a bağlayan gece yarısı Kuzguncuk'ta bir evde dünyaya gelmişim ben. O zamanlar Hastane ve doğum evleri bu kadar çok yokmuş İstanbul'da. Evde ebe yardımı ile doğurmak daha yaygınmış Hanımlar arasında. Benden üç yıl sonra dünyaya gelen kız kardeşim ise Hastanede dünyaya gelmiş. Ya annem benim doğumunda evde olmaktan çok ürkmüş veya o arada Hastane sayısı artmış İstanbul'da.

Doğduğum geceyi babaannem hep anlatırdı. Bir Miraç kandili gecesi dünyaya gelmişim ve o gece babaannem benim gelişim şerefine bütün Kuzguncuğa irmik helvası ve kandil simidi dağıtmış. Hatta ismimin Güzin olması gerektiği söylenmiş o arada. Mirac-ı Güzin sözünden ilham alınarak. Ama annem adımın Oya olmasında direnmiş. Son derece demokrat fikirli babaannem de 'Ağrısını o çekti, ismini koyma hakkı da annenin.'diyerek onu desteklemiş. Sonunda adım Oya olmuş. Bu arada adımdan çok memnumum. Söylemesi çok kolay bu isim gerek ülkemde gerek uluslararası alanda bana büyük kolaylık sağlıyor. Hattta 4 yaşındaki torunum bana anneanne yerine Oya diyor sadece. Bu da benim çok hoşuma gidiyor.

Dünden beri sosyal paylaşım sitelerinden gelen doğum günü tebriklerini okuyorum büyük zevkle. Tebriklere tek tek cevap yazamıyorum. Zira 70 e bir kalmış bu yaşlı Kadın artık tek tek cevaplıyamıyorum mesajları. Yoruluyorum. Bunu yazınca genç dostlarım çok üzüldüler. Benim yaşlılığı kabul etmem onları üzdü sanırım. Gerçek bu aslında. Dostlarım beni ruh yaşınız çok genç diye teselli etmeye çalıştılar. Biliyorum ruh yaşım genç ama eskiyen organlarım feryad ediyor zaman zaman. Onları nasıl dikkate almam.

Bugün aslında başka bir konuda yazı yazacaktım. Ama Doğum günümü anlatmaya başladım, uzadı.

Bugün yazmak istediğim konu aslında bir öykü ve ondan çıkan hisse. Bir çok kişi hatırlar. Ben gene de hatırlamayanlar için kısaca anlatayım.

Yılanın biri bir gün bir adamın oğlunu sokmuş ve çocuk ölmüş. Adam da buna çok kızıp yılanın kuyruğunu kopartmış bıçağını çekip. Yıllar sonra Adamla yılan karşılaşmışlar tekrar. Adam yılana aralarındaki nefreti unutup dost olmayı önermiş. Yılanın verdiği cevap ilginç. 'Sende o evlat acısı, ben de bu kuyruk acısı olduktan sonra biz dost olamayız.'demiş Yılan.

Bu sözün ne kadar geçerli olduğunu yaşamımın her döneminde sık sık anlıyorum. İnsanlar evlat acısını da kuyruk acısını da pek unutmuyor. Unutur gibi gözüküyor ama bir anda Fredi'nin kabusları gibi geçmiş canlanıveriyor.

Ben pek kin tutmamaya, rasyonel düşünüp empati yapmaya gayret ediyorum. Ama herkes benim gibi düşünmüyor. Gerçi ben kin tutmuyorum diyorum ama çok kızdığım, haksızlığa uğradığım durumlarda zihnim o kişiyi siliyor. Hem olayı. Hem olayı yaratan kişiyi siliyor. Sonrasında ben de o kişiyi tanıyamıyorum.

Doğum günümde kin, nefret anlatan bu konuyu bırakayım bir yana. Ben gene bahçemdeki kuşları dinleyip, çiçeklerimi seyretmeye vereyim kendimi. Kuşlar ve çiçekler insanlar kadar nefret ve kin dolu değiller neyse ki.....

 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..