Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '09

 
Kategori
Dünya
 

"Tarihin sonu" gelmemiştir.

"Tarihin sonu" gelmemiştir.
 

Liberalizm Tarihin Ulaştığı Nihai Yönetim Biçimi Olamamıştır.


Sovyetler Birliği’nde Devlet Başkanı Michael Gorbaçov’un 1985 sonrası dünya siyasal terminolojisine kazandırdığı glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) kelimelerinin somut yansımaları olan politikalar bir devrin de kapanmasının nedenleri arasında gösterilmişti. Bu dönem, II. Dünya Savaşı’nın sonucunda şekillenmiş olan ve Morton Kaplan’ın Gevşek İki Kutuplu Sistem olarak adlandırdığı dönemdi. ABD ve SSCB’nin başat rol oynadığı dönem… 1991 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile SSCB’nin çöküşü fiili bir şekilde kendisini göstermişti. İşte bütün bu koşullarda, bırakın tek bir devletin –ABD-, askeri gücü ne kadar fazla olursa olsun tarihte benzeri görülmedik şekilde dünya çapında kalıcı bir emperyal hegemonya kurmasını, geçmişin emperyal dünyasına bile geri dönme ihtimali yoktu. Eric Hobsbawm’ın dediği gibi: “İmparatorluluklar çağı bitmiştir. Dolayısıyla, 21. yüzyılın küreselleşmiş dünyasını organize etmenin başka yollarını bulmak zorundayız.” Tam bu noktada Tarihin Sonu mu? adlı tezle ortaya çıkan ve belli bir süre sonra yazarı Francis Fukuyama tarafından Tarihin Sonu ve Son İnsan / The End of History and The Last Man adıyla kitaplaştırılan çalışma, başarısız komünist deneyimin ardından liberal demokrasinin meşruiyeti üzerinde bir çok ülke tarafından genel mutabakat sağlandığı saptamasını yaparak burdan hareketle; insanlık tarihinin ulaşacağı nihai yönetim biçiminin Liberalizm olduğunu dile getirmiş ve liberalizm/liberal demokrasi ile birlikte insanlığın ideolojik evriminin sonunun geldiğini ileri sürmüştür; ancak şuan içerisinde bulunduğumuz konjonktür kapsamında şu saptamayı rahatlıkla yapabiliriz: tarihin sonu gelmemiştir yani Liberalizm ve bu ideolojinin sonuçları olan liberal ekonomik politikalar nihai yönetim biçimi ve uygulama yöntemleri olmayacaktır. Bu saptamamızın en somut örneğini 2008 yılı içerisindeki ekonomik krizle yaşadık ve 2009 yılı içerisinde de yaşamaya devam ediyoruz. Liberal ekonomi sekteye uğradı. Amerika’nın önemli finans kuruluşları, Lehman Brothers vb. , birer birer iflas etti, piyasa büyük bir likidite eksikliği yaşadı. Emlak balonunu patlaması kapital ekonomiyi bu duruma getiren en büyük nedenlerden biridir. Liberal Ekonomi’nin Dünya üzerindeki en büyük temsilcisi ve uygulayıcısı olan ABD içine düştüğü buhranı devlet desteği (Bailout) ile aşmaya çalışmaktadır ve General Motor gibi dünya teknoloji devi de bu yardımlardan faydalanmak istemektedir. Görüldüğü gibi “sermayeyi yine sermayenin kendisi yemiştir.” Dünya devletlerinin istisnasız hissettikleri bu kriz 1929 yılında Bretton Woods sisteminin çökmesiyle yaşanan Dünya Ekonomik Buhranından sonraki en büyük ekonomik krizdir. Türkiye’de bu krizin etkilerini derinden hissetmektedir. Uygulanacak Makro Ekonomik Politikalar ve alınacak Sosyal önlemler, Türkiye’nin yaşadığı kriz ortamında önünü daha rahat görmesini sağlayacaktır. Uygulanması gereken Makro Politikalardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: İthalatımızın ihracatımızdan fazla olması sonucunda ortaya çıkan dış ticaret açıklarımızı kapatmak için, Gümrük Birliği anlaşması askıya alınabilir. Bu şekilde ekonomiye zarar verici olan aşırı ithalat önlenebilir. Unutmayalım ki “reelpolitik” devletlerin çıkarlarını diğer ulus-devletler karşısında maksimize etmesini sağlayan bir sistemdir ve zamanı geldiğinde uygulanmalıdır. Machiavelli’nin de dediği gibi “amaca giden her yol mübahtır.” IMF kredi alınmamalıdır. Devlet, objektif ekonomi planları oluşturmalı ve bu planlar dahilinde de özel sektöre yol gösterici olmalıdır. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan sıcak para (dış yatırım – sıcak sermaye) hareketlerine kısıtlama getirilmeli ve iç yatırım özendirilmelidir. Alınacak bazı sosyal önlemleri ise şu şekilde sıralayabiliriz: Tarım sektörüne daha çok ödenek ayrılmalıdır. Bilindik tarım politikalarının dışında daha pragmatik politikalar geliştirilmelidir. Tarım politikaları ile ilgili akademik tezler devlet tarafından desteklenmeli ve uygulama fırsatları sunulmalıdır. Türkiye bazı önemli tarım kalemlerini dış ülkelerden ithal eder konuma gelmiştir dahası Hollonda, yüzölçümü olarak Türkiye’den 25 kat küçük bir ülkedir ve yıllık tarımsal ihracatı Türkiye’den 10 kat fazladır. KOBİ’lere daha çok ödenek ayrılmalıdır. Sanayi ve Üniversite İşbirlikleri desteklenmeli ve daha ileri seviyelere ulaştırılmalıdır. Eğitim bütçesi artırılmalıdır. Çalışan kesimin (Memur ve İşçi) maaşlarına zam yapılmalıdır. Bu zamlar geçici değil sürekli olmalıdır. Duran bir ekonomi içerisinde talebi canlandırmanın en iyi yolu budur. Gelir düzeyi bir nebze olsun yükselen kesim bu parayı talep yoluyla tekrar piyasaya kazandıracaktır. Talep de arzı artıracaktır ve kapasite kullanım oranı azalan fabrikalarımız ve işletmelerimiz sağlıklı bir şekilde işlemeye başlayacaktır, bu şekilde çalışanların işlerine de son verilmeyecektir. İşin özü piyasa giren para bütün kesimlerde kendisini hissettirecek ve kartopu etkisiyle büyüyecektir. “Tarihin Sonu” gelmemiştir. Tek tip ekonomi politikalarından kurtulup günün koşullarını da kapsayan ve uzun dönemde fayda sağlayacak olan ekonomi politikaları geliştirmeliyiz. Unutmayalım ki Kapitalist ve Sosyalist ekonomi modelleri tepeden inmemiştir belli bir evrim sürecinden sonra olgunlaşmışlardır ve biz de kendi ülkemizin yapısına uygun ekonomi modelleri geliştirebiliriz. Koray KESKİN
 
Toplam blog
: 5
: 600
Kayıt tarihi
: 15.03.08
 
 

18 Mart 1986 tarihinde doğan Koray KESKİN, Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinde öğrenim gördükten sonra (i..