Alışveriş merkezlerine aidiyet

Her insanın sıklıkla gittiği favori bir alışveriş merkezi vardır. Ulaşım kolaylığı, sunulan hizmetlerin kalitesi, kampanyalar, içerideki ambiyansın çekiciliği, sinema salonları, market alışverişinde kolaylık filan derken çeşitli sebeplerle bir AVM'nin müdavimi olur çıkarız. Böyle bir durumda, başka alışveriş merkezlerine girdiğiniz zaman garip bir yabancılık hissine kapılırsınız. Gözünüz hep alışkın olduğunuz AVM'deki düzeni, intizamı ve sıcaklık hissini arar.

 

Pazarlama stratejileri arasında önemli bir enstrüman olan "aidiyet hissi yaratma" dediğimiz şey tam da bu. Piyasadaki önemli zincir marketlerden herhangi birinden sürekli alışveriş yapıyorsanız mutlaka farketmişsinizdir İstanbul'un bir ucundaki şubesiyle diğer ucundaki şubesinin raf düzenleri bile neredeyse bire bir aynıdır. Şüphesiz kurumsal kimlik açısından önemli bir durum fakat asıl önemli olan, markete giren insanda oluşturulacak aidiyet hissi... İstediği şeyi eliyle koymuş gibi bulabilme özgürlüğünün o kişiye verilmesi...

 

Genellikle devasa bütün bir yapıdan oluşan AVM'lerde aidiyet hissi yaratma şansının marketlere göre zor olduğu söylenebilir. Alışveriş merkezlerinin sayıca az olduğu hatta bazen tek olduğu kentlerde işler daha kolay olsa da özellikle de İstanbul gibi onlarca AVM'nin olduğu bir metropolde insanlarda bu algıyı yaratmak ve sürekliliğini sağlamak oldukça zor. Bu konuda pek çok şey yapılabilir ve bir çoğunda yapılıyor da. En basit örnek Bu kentte, AVM'nin tam önünden geçsin diye nice anayollar değiştirildi!

 

Bu kötü bir şey mi? Tabii ki hayır. AVM'ler üzerine araştırmalar yapan Dr. Saadet Uğurlu bakın ne güzel özetliyor "Günümüzde, zamanın çok önemli, çalışan sayısının çok fazla olduğu büyük kentlerde günün neredeyse tamamını 'çok iyi değerlendirmek' ideolojisi bu nedenlerle ortaya çıktı. Alışveriş merkezleri bu 'değerlendirilmesi' gereken süreyi daha çok kullanılır hale getiriyor. Yakın gelecekte insanların tüm ihtiyacını (yemek, eğlence, alışveriş v.b.) karşılayan bu merkezlerin önemi ve ticaret hacmi bugünkü boyutlarının çok üstünde olacağı tahmin ediliyor. Yakın gelecekte ise her kesimin bütün ihtiyaçlarını temin edeceği, kültürel aktiviteleri izleyebileceği, ailece gezip dinlenebileceği, hatta bir gününü sevdikleri ile beraber geçirebileceği alışveriş merkezleri gibi mekanlar tercih sebebi olmaktadır."

 

Tekrar konumuza dönecek olursak, alışveriş merkezlerinin insanlara yalnızca bir şeyler satmak üzere kurgulanmış yerler olmaması, kültürel etkinliklere, halkla ilişkiler etkinliklerine özel bir önem verilmesi, -her ne kadar bazı köşe yazarları AVM'lerdeki güvenlikçileri yerden yere vursa da- ailecek gezilebilecek güvenli alanlar oluşturulması boşuna değil. Ziyaretlerin sürekliliğinin sağlanması ve bu ziyaretlerin Pazarlama Halkla İlişkileri etkinlikleriyle ticarete dönüştürülmesi temel hedef. Bu da AVM'lerin (ve tabii ki içerideki markaların) insanların gönlünde ne kadar taht kurduğuyla ilgili bir durum. Unutmayalım ki her ne kadar metropolde yaşıyorsak da ve her ne kadar bütün eczanelerde ilaçların fiyatı aynı ise de, biz kendi mahallemizdeki eczaneden alışveriş etmeyi tercih ederiz. Bu da böyle bir şey...

 

Bu kadar şeyi yazdıktan sonra aklınıza takılabilir: Peki benim aidiyet hissettiğim AVM'ler yok mu? Elbette var. Daha kapısından girerken içime garip bir mutluluk hissinin dolduğu, gezerken keyif aldığım, bir kafeteryasında saatlerce oturmaktan usanmadığım AVM'ler var. Lâkin hakkaniyet diye de bir şey var ve bu yüzden bunu gizli tutuyorum.

 

Bu yazıyı okuduktan sonra siz kendinizi ait hissettiğiniz AVM'ler üzerine tekrar kafa yorabilir, hatta bizimle de paylaşabilirsiniz. Hoşçakalın.