Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '19

 
Kategori
Deneme
 

Deli Kızın Matem Günlüğü

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.*

Bir şiir, bir insanın son beş senesini mısralarına sığdırması mümkün mü? Mümkünmüş…
Peki, bir insan beş seneye ne sığdırabilir?

Ben 1825 kere ölümü sığdırdım. Her gün bir kere daha öldüm O’nun yokluğunda. Binlerce “iyiyim” sığdırdım ben beş seneye, tabi çoğu yalan. Hüznümü, gülüşlerimin ardına sığdırdım ve sakladım. Hiç olmadığım kadar mutlu görünüp, insanları hiç olmadığım kadar güçlü olduğuma ikna ettim. Ben en yakınımda olanlara bile yalan söyledim. Tenimle örttüm beş yıl boyunca yaralarımın üzerini, onları kimseye göstermek istemedim. Gerçi, bunu pek de becerememiş olabilirim…

Neler düşünebilirsin ki beş sene boyunca? Ne kadar özleyebilir, kaç geceyi ağlayarak geçirebilirsin? Ne kadar acıyabilir için? Ne kadar büyüyebilirsin ki beş yılda?

Büyüdüm, babam yokken. Yaşımdan çok öte yaş aldı ruhum. Yaş günü kutlamayı bırakıp, her günü yas günü bildim. Her gün bir yas daha büyüdüm ve her yas gününden biraz daha yaşlı çıktım. Bir matem havasında geçti her yalnız anım ve ben kalabalıklar içinde bile çok yalnızdım…

Kendi içinize sığmadığınız oldu mu sizin? Dünyanın herhangi bir yerine sığmadığınız? Bir yere ait hissetmemek nasıl bilir misiniz? Bir kişiyi sadece beş saniye görebilmek için, her şeyi feda edebilecek kadar çaresiz hissetmek nasıl bir his bir fikriniz var mı? Yara bere içinde kalıp, bunları iyileştiremeyeceğini bilmenin verdiği o garip ruh halini bilir misiniz?

Çocukken yaralanmaktan korkmazdım ben. Bilirdim çünkü, babam sarardı tüm yaralarımı. Düştüğümde dünyayı sarsacak güçte ağlar, hemen babamın yanına koşardım. O’na acıyan yanımı tarif eder ve sadece acının geçmesini beklerdim. Sarılırdı ve sarardı yaralarımı. Bu kadar basitti çocukken acı ve acıyla baş etmesi. Şimdi acıyan yanım öyle fazla ki. Bırakın sarmayı tarif dahi edemiyorum. Paramparça olmuş ruhum mu, yoksa yüreğime batan can kırıklarım mı? Hangisi daha çok acıtıyor içimi bilmiyorum. Bununla ilgilenmeyi de bıraktım zaten. Nasıl olsa sarılmıyor yaralarım, nasıl olsa baş edemiyorum bu acıyla. Ağlamalarım daha sessiz bir hâl almış olabilir, fakat acım giderek katlandı bu beş yılda…

Her gün. Her gün, biraz daha görmeyi istiyorum O’nu. Biraz daha deli bir hâl alıyor özlemek, o kadar büyüdü ki, içimde bana bile yer kalmadı. Kendi içime bile sığmıyorum artık. Bu yüzden sığmaya çalışıyorum babamla kurduğumuz hayallerin içine.

“Ben gidince iki kişilik gülümseyeceksin” demişti. Son konuşmalarımızdan biriydi. Babam çok hasta. Ben çok mutsuz ve çaresiz. O hâlini görmeye dayanamıyordum. Evde babamın beni göremeyeceği köşelere saklanıp gizli gizli ağlıyordum. Aslında ben görmüyor sanıyordum. Fark etmişti elbette “çok az gülümsüyorsun bu günlerde, bozuşacağız seninle kızım” diye uyarmıştı beni. Yine çok az gülümsüyorum bu günlerde. Yine bir yerlerden görüp kızıyordur içten içe. Ve duyuyorsa şunu söylemek istiyorum;
“İki kişilik gülümsemek değil ya, artık gülümsemelerim hep yarım be adam...”


Not: Bir gün bize dair daha ‘keyifli’ bir yazıyla geleceğim size, söz.. Ama bu günün karasına, anısına ve acısına içimden bunlar döküldü..

*Orhan Veli Kanık - Anlatamıyorum

 
Toplam blog
: 9
: 475
Kayıt tarihi
: 30.09.15
 
 

Dokunduğu her hayata iyilik katmayı hedefleyen bir pedagog adayı. 1993 Kopenhag doğumlu bir deli...