Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '19

 
Kategori
Güncel
 

Hani İnsan Hayvandan Üstündü?

Daha önceki bazı yazılarımda da şu görüşüme yer vermiştim: Nerede gerici, baskıcı, demokrasiden uzak bir yönetim ve toplum varsa, orada hep kadınlar ezilmiş, zulme uğramış, ikinci sınıf yurttaş, hatta “Cadı” sayılıp yakılarak öldürülmüştür. Fiziksel olarak yakılmasa da kadınların yaşamları, umutları, emekleri, hakları, yürekleri hep yanıyor…

Aslında kadın hakları, insan haklarından ayrı tutulamaz; ama hak ihlallerinin olduğu toplumlarda öncelikle zarar gören hep kadınlar ve sonra da çocuklar… Oysa dünya nüfusunun ve toplumun genelde yarısına denk gelen kadınlar olmadan yaşam var olamaz. Kadınların haklarından yoksun ve geri kaldığı toplumlar da yoksulluğa ve geriliğe mahkumdur.

Genelde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde duymaya, izlemeye, yazmaya işlemeye alıştığımız Kadına Yönelik Şiddet, bugünün konusu. 25 Kasım’ın, Birleşmiş Milletler’ce 1985’den bu yana “ Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul edilmesinin nedeni de buraya dek yazdıklarımı doğruluyor. 25 Kasım 1960, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Mariea Mirabel’in tecavüz edilip vahşice öldürüldükten sonra bir uçurumun dibinde cesetlerinin bulunduğu tarih... Takma adları “Kelebekler” olan Mirabel kardeşler, ülkelerindeki siyasel özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek, diktatör Rafael Leonidas Trujillo’ya meydan okudukları için zulme uğrayarak birçok kez hapse atıldılar. En son da kayıtlara “araba kazası” diye geçirilen, bir olayla vahşice katledildiler; arabalarından zorla indirilerek tecavüze ve işkenceye uğradılar, öldürüldüler. 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi.

İnsana yakışan bu mudur?

Oysa, bu üç kadın, üç kızkardeş, ülkelerindeki herkes için mücadele ediyordu… Kadın olunca, vahşice katledilme süreçlerine cinsel saldırı, ırza geçme de ekleniyor ne yazık ki… Kadına şiddet uygulayan her canlıya uygular. Bunu yapan erkeğin (ya da kadının) gücü kadına yetmekte ve bunu doğal/normal karşılamaktadır. Bunun kişilik bozukluğu ve suç olduğu kabullenilmeli ve her kurum üzerine düşeni yapmalıdır. Ülkemizde yasalar yeterli olsa da uygulayıcılar ve kadın sığınma evleri yetersiz. Kadınlar eğitimden, çalışma ve toplum yaşamından, özgürlüklerinden mahrum bırakıldıkça; bir ülkede antidemokratik, gerici, faşist ve şiddet özendiren, sağlıksız bir yönetim, sistemler ve siyaset hakim kılındıkça, her şey gibi kadınların durumu da gittikçe kötüleşir.

Burayı yazımın başlığına bağlayayım: Yaklaşık üç aydır evimizde biri dişi, diğeri erkek iki kedimiz var. Dişi olan erkekten bir ay küçük, yapısı da öyle; erkek olan cüssece büyük ve güçlü. Dişinin tüm yaramazlıkları ve yeme içme, kendini sevdirmedeki bencilliklerine karşın, erkek olan, ona insanlara örnek olacak ve bizleri bile özendirecek bir ilgi, sevgi ve şefkat gösteriyor. Kavga ederlerken (belki de oynuyorlar) bile, asla tırnaklarını çıkarıp, ısırmıyor. Üstelik dişi ondan daha hırçın… İnsanın erkeğinde dişisine karşı bu tavrı genelde “kur” yapma, “tavlama” aşamasında görmeye alışığız. Genelde evlilikte, “eskiyen ilişkilerde”, toplum yaşamında; eşit derecede eğitime, daha fazla zeka ve yeteneğe sahip olsa da kadın erkek tarafından ve bazen de ne yazık ki hem cinsleri tarafından aşağılanıyor, eleştiri ve dedikodu konusu yapılıyor, şiddet görüyor. İnsana, kadına yakışan bu mudur?

Ülkemizin ve kadınlarımızın, çağdaş, demokratik, uygar, gelişmiş bir topluma ve insana yakışır duruma gelmesi için yapılması gerekenleri söyleyen ve yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün üç sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum:

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

“ Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir! Allah’ın emrettiği şey erkek ve kadın Müslümanların ilim ve irfan edinmeleridir. Kadın ve erkek bu ilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak mecburiyet’indedir.”  

“Bir topluluk, bir ulus, erkek ve kadın olmak üzere iki ayrı cins insandan oluşur. Bir ulusun bir bölümünü geliştirip diğer bölümünü geliştirmeden toplumun tümünün gelişmesi olanaksızdır. Bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer yarısının göklere yükselmesi mümkün müdür?”

Gülçin ERŞEN – 25 Kasım 2019 / Güllük

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..