Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '17

 
Kategori
Restoranlar
 

Hasan Abi’nin Tahin Soslu Levrek Filetosu

Hasan Abi’nin Tahin Soslu Levrek Filetosu
 

Vesselam komik şehir şu Antalya!

Bir mekânı ya seviyorlar, ya da sevmiyorlar; ortası yok! Her köşebaşında nargileci, hamburgerci! Sonra bir bakıyorsunuz; nargileci kebapçı olmuş, hamburgerci de pastane! Ya da el değiştirip aynı işe devam eden de var. Kapısında da kocaman bir afiş: “Yeni imajımızla hizmetinizdeyiz!” Girip bakıyorum içeri, neymiş yeni imaj diye; dekorasyon ve elemanlar aynı, kasadaki patron değişmiş!

İş yerleri birbiri ardına kapanıyor:( Adam milyonları gömmüş sandalye masaya, afili dükkân açmış; bekliyor ki müşteri gelsin, hava cıva tabii; millet BigChefs’te, Midpoint’te “Desinler” peşinde! E bir de Shakespeare açıldı Fener’de, sanırsın ikinci tabak hediye!

Ama değişmeyen klasik: Rakı-Roka-Balık sevdası.

İzmirlinin perşembeden Çeşme’ye fıyması gibi, Antalyalılar da cumayı zor eder ki koşsunlar balıkçıya! Nefretlik bir durum yani. Cuma-Cumartesi nöbet vardır balıkçı meyhanelerinde.

Sizin anlayacağınız; hayata yorgun gelmişler, keyif için yaşıyorlar! Oysa üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde balık yemek kazıklanmak demek! Balık restoranlarındaki garsonların bakışıyla kebapçı garsonlarının bakışı dahi farklıdır. “Ne vereyim abime?” sorusuyla; ne kadar sevildiğiniz, ne kadar eski müşteri olduğunuz, pek iyi tanındığınız, saygı duyulan bir kişi olduğunuz hissettirilmeye çalışılsa da sorunun aslı: “Nasıl öpeyim abimi?”dir! Menü verilmez! Verilse dahi fiyatlar yoktur, hele ki balık fiyatlarını sormak fazlasıyla ayıp ve racona terstir!

İşte bu sakil oryantalizmi bildiğim için RRB lokantalarından uzak durmuşumdur hep. Hamsiyi, istavriti, uskumruyu pek severim ve neyse ki hem İstanbul’da hem de Antalya’da balığın tazesini yiyebildiğim, tebessümü paraya tercih eden, sıcaklığı salaşlığında gizli yerler de var. Sohbet ille de rakıyla olacak değil ya, mis gibi demlenmiş çayla da oluyor!

Dostumuz Hasan’ı hatırlarsınız, rakı-balığa davet etti Yorgo Dayı’yı ve lütfen de bizi:) Çünkü bilir ki rakının balığı katlettiğini düşünürüm ve rakı sofrasında çekilmez biri olurum! Sauvignon Blanc’in isli meyve aromalarını, diri ve canlı yapısını; Chardonnay’nin vanilya ve baskın şeftali kokusunu dinlemek istemezler. Ve ne acıdır ki balık gibi naif bir yiyeceğin yanında 45 derece rakının ne aradığına da mantıklı bir açıklama getiremezler!

Sanki körili morina filetonun yanında 43 derece viski içen bir İngiliz vardır da aman biz de eksik kalmayalımdır!

Henüz yurt içinde rastlamadım; ama yurt dışında şarap sunumunu -yemek siparişini alan garsonun dışında- someliyeler yapar;

“İyi akşamlar efendim. Garsonunuzdan siparişinizi öğrendim. Châteaubriand eşliğinde size 2010 Cabernet Sauvignon ya da 2012 Syrah önermek istiyorum. Tabii, sizin rekolte ve farklı üzüm tercihiniz varsa da dinlemek isterim.” derler.

Hasan’ın tarifine göre, eski Lara yolundaki bir balıkçıya gittik. İsmini söylediğinde bilmememe şaşırdı ve tövbe çekti. Sınavda çakmış öğrenci gibi hissettim kendimi.

Asortik balıkçı lokantalarında garsonlar çoğunlukla beyaz gömlek, siyah pantolon giyerler. Nedenini merak ettiniz mi? Çünkü siyah, maçoluğu; beyaz da rakıyı temsil eder!

“Sayın abicim hoş geldiniz! Çoktandır göremedik sizi. Kaç kişiyiz bu akşam?”

Seni yağcı, seni bahşiş odaklı cİngÖz seni; hayatında ilk kez görüyorsun beni!

“Biz Hasan Bey’in misafirleriyiz.”

Uzaktan el sallayan Hasan’a doğru yöneldik, yanındaki sarışın huriyi bilemedik. Ukraynalı Sasha’yı tanıttı gururla. Dermatolog olduğunu söyleyince hatun, Elçin’le koptular bizden.

“Ata, sen misafirsin, lütfen garsonlarla muhatap olma!” diyerek önlem almak istediyse de Hasan, Yorgo’nun yüzündeki tüyoyu kaçırdı:)

Yarı buruşuk gömleğinin pantolon içindeki sağ yanı sola göre çıkmış görünen balıketi garsonumuz -anlamlı gülümsemesiyle- yuvarlanarak teşrif etti masamıza.

Belli ki Hasan’la iyi tanışıyorlar, “N’aber Eşref, neler vereceksin bu akşam bize?” deyiverdi bizimkisi!

Benim sigortalar ısınmaya başladı tabii. Elçin masanın altından ilk dürtüşünü yaptı, Yorgo Dayı’nın bakışlarında rica vardı!

Marsilya’da L’Hippocampe’a gireceğim ve garsonumuz Darcel’e “Neler verecen bu akşam bize?“ diyeceğim, -ve biliyorum- o da önce aptal aptal bakacak ve denileni neden anlamadığının utancıyla şefini yardıma çağıracak!

“Eşref’cim, sana güveniyorum; güzelce donatıver masamızı, misafirlerimize mahcup olmayalım. Havyar ızgara, karides güveç olsun mutlaka. Yengenin dil balıklı pazı sarmasını da unutma. Balıklardan da kafana göre -ızgara, buğulama- bi aranjman yap işte! Ne dersin, iyi olur di mi Ata? Rahat olalım bu akşam, kasmayalım!”

Tabii ben çoktan Aydın Zeybeği’yle Ankara Misketi arasında gidip gelmeye başlamışım; Elçin’in elime dokunmasıyla ortama döndüm, Hasan ve ekürisi Eşref’in müttefik bakışlarıyla toslaştım; “Menü rica edebilir miyim?” diyerek de ballı lokma tatlısına sirkeyi boca ettim:)

“Pavurya ve börülce alayım ben. Burada fiyatı gözükmüyor, levreğin adet fiyatı mı var, ya da kilosu ne kadar; pişirme parası ekliyor musunuz?”

Eşref önce bana, sonra da Hasan’a baktı; belli ki çalışmadığı yerden sormuştum!

Neyse, uzatmayayım; Elçin’in ve Yorgo’nun ittifakında Hasan’ın “Zıplarım şimdi oraya!” tehdidi karşısında teslim oldum ve Eşref kardeş rakı methine geçti: “Hasan Abi, Tekirdağ Altın mı açayım yine, yoksa misafirlerimiz farklı bir şey mi ister? Yaş üzüm, boğma, göbek ve bir de Tekirdağ 10 numara var, alkolü yüksek.”

Yorgo boş kadehini Hasan’ınkine vurarak, “Sana uyacağım.” dedi, gözler bana dikildi.

“Eşref bey, yiyeceğim Lagos ızgaraya uygun olarak -masada neden şarap kadehi olmadığını anlayamasam da- Sauvignon Blanc ya da Emir alabilirim, hatta -marjinal bir duruşla- Pinot Noir da!”

Koskoca Eşref gözlerimin önünde eridi, küçücük kaldı ve biliyorum, koşup Hasan Abi’sine sarılmak istedi. Eşref’ine kıyamayan Hasan da “Ulen Ata, bütün antin kuntin işler sende! Ne olur yani bu akşam da rakı içsen!” dedi.

“Oylama yapalım, ne çıkarsa kabul edeceğim.” dedim.

Angel Anne, Elçin ve ben şarap dedik; Yorgo, Hasan ve Sasha rakı dediler.

Ne mi yaptık?

Hepimiz bira içtik!

Hesap düştü, elli lira bahşişi beğenmedi Eşref! Pek sevdiği “Hasan Abi”si birden “Hasan Bey” oluverdi:)

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..