Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '20

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

NORMAL

Normal, sözcük anlamı ile ‘alışılagelen, kurala uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, doğal.’ Anlamına gelir dilimizde. Normal sözcüğü evrensel bir dil gibidir adeta. Türkçe ile birlikte; Almanca, İngilizce, Fransızca, Arnavutça, Azerice, Baskça, İspanyolca, Romanca, Kürtçe ve daha birçok dilde yazılışı hep aynı imiş. Birçok dilde de çok az değişikliğe uğramış; Afrika ve İtalyancada, normale. Boşnakçada normalan, Latincede normalem, Japoncada Nomaru ve Slovakçada ise Normalne, Macarcada normális, Bulgarcada Normalen, Çekçede normální, Esperentacoda normalaj, Belarusçada narmalny, Fincede normali, Rusça ve Ukraynacada ise normal'nyy diye yazılmakta. Normal sözcüğünün yazılışı birçok dilde aynı ama acaba bu dili konuşanların normalden anladığı aynı mı?

Bizim kuşağın kurgusal hayalleri JULES Werne’in ‘Aya Seyahat’i ile başladı. Bugün gerçek olan salgın türü kurguları sinemaseverler izlemiştir filmlerde. Bu tür kurgular elbet güzeldir. Ama neler olabileceğini gösterip olmaması için önlemler alınması koşuluyla. Atasözümüzde olduğu gibi; ‘bir musibet bin nasihatten yeğdir’ misali ders alırsak ne âlâ. Bilim ve teknoloji neden geliştirir; insanın doğa ile birlikte daha kolay ve mutlu yaşaması için.

Her filmin, dizinin, yayının ve benzer eserin bir ideolojisi, amacı mutlaka vardır diye düşünenlerdenim. Araştırmacılar çok farklı bilgiler, görüşler söyleyebilir ama ben sade bir yurttaş olarak sorgulamaya başladığım yıllardan sonra birçok bilim-kurgunun hayata geçtiğini gördüm. Oscar Wilde; "Hayat sanatı taklit eder” demiş ya bu doğru mu yoksa? Sanat bu kadar etkili mi? Maalesef diyorum. Maalesef çünkü gelenekleri, kültürleri etkileyen ve kendi lehine döndürebilen iletişim materyallerini egemen güç çok iyi kullanıyor. 1900’lere kadar gelen normal; kültürlere uygun, kendi doğal gelişim iken bilim ve iletişimdeki yenilikler dünya egemenlerinin dayattığı, ‘tüketici’ normalini getirdi.

O halde hangisi normal? Bugünlerde felaket filmlerinin gündelik hayatımıza dönüştüğü günlerdeyiz. Normalimiz, dünyayı yönetenlerin normalinden bağımsız değil ise kurgu olarak izlediğimiz film ve yayınlar, onların normalinde felaket gösteriyor. Onların kurgularına göre felaket, komünizm imiş. Kapitalizmin felaketi komünizm ise ve o felaketi de sermaye getirecekse, kalsın demek düşer bize. Bizim komünizm anlayışımız; emek hareketinden, kadın mücadelesinden, çiftçi örgütlenmesinden, göçmen dayanışmalarından, mahalle meclislerinden ekolojik inisiyatiflerden gelen halihazırdaki mücadeleler ile kazanılacaktır. Felaket değil kazanımdır.

Egemenlerin normali ile her şeyimiz kontrol altındaydı. Kontrol edilemeyen; sokaktı, işyerleriydi, topraktı ve hayatın nabzı da buralarda atıyordu. Buralarda oluşan birliktelik korkutuyordu köy ağasını, fabrikatörü, sokak kabadayısını, iktidarları. İyi de ‘Salgın’ filminin danışmanı virolog Dr. Lipkin ‘daha ölümcül virüsler çıkabilir!’ diyor. Biz nasıl örgütleneceğiz?

Dünyayı felakete sürükleyenler ‘kaçacak delik’ aramaya başladılar. Geçen yıl Birleşmiş Milletler raporundan esinlenen bir filmde iklim krizinin küresel bir apartheid’a yol açmasının yüksek bir olasılık olduğu vurgulanıyordu. Filmde bir gecekondu gezegenine dönmüş dünyayı yoksullara terk etmiş zenginler, “Elysium” adlı dev bir uyduda müreffeh bir yaşam sürdürüyorlardı. Yani dünyayı yaşanmaz hale getirenler gidecek ve biz felaketlerle baş başa kalacağız ve ölmeden yaşama devam edebilenler üretip onları besleyeceğiz!

Yüzyıllardır gördük artık, kapitalizm insan yaşamının yanlış düğmesi idi ve diğer düğmeler de hep yanlış oldu. Çünkü kapitalizmin pusulası insanlığı öngörmüyordu. Bu nedenle; yeni bir dünya kurulacak, kurulmak zorunda. Ama bunun nedeni sadece coronavirüs değil kapitalist dizenin sorunları çözememesidir. Dünya; ya kapitalizmin devamı ile barbarlığa yönelecek veya denenmemiş ama insanlığın kurtuluşunu vaat eden sosyalizme geçecektir.

Neoliberalizm düşünürlerinden bazıları; ‘ilerici bir kapitalizm’ üretebilme dert ve telaşında. Olur mu? Elbette olmaz, olmayacak. Daha önceki ‘atılımları’, ‘değişimleri’ de olmadı. Yenilenme bizden, insandan yana olmalıdır gayri. Bunu da hedefi kâr olanlar değil ancak bizler yapabiliriz. Bu nedenle her şeye rağmen kendimizi geliştirmeli ve fikri tartışmalarla talep ettiğimiz yaşamın kurallarını koymalıyız.

Bugün yani 1 Haziran, normale dönüşe başlıyormuşuz. Normalimiz neydi de yeni normale nasıl geçeceğiz? Eski normalimiz normal miydi, normal neydi?  Bu normale geçiş bile insan sağlığı ve bilimsel veriler dayanağından değil ekonomik gerekçelerle alınmış bir karardır. Bu normalleşmenin sonucu insan yaşamı olabilir. Umarım ve dilerim ki bizler önlemlerimizi bilimden yana davranışlarla alalım ve kendimizi, sevdiklerimizi, çevremizdekileri koruyalım. Çünkü biz bize gerekliyiz. Yeni bir dünya kurulacak ve bu dünyada hepimiz hepimize gerekliyiz. Biz eski normali değil insanlığın yaşamına dair normali talep edecek ve yaratacağız, yaşayacağız. 01.06.2020

 
Toplam blog
: 16
: 84
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

1957 Poyralı (Kırklareli-Pınarhisar) doğumluyum. 1976 yılı Kepirtepe Öğretmen Okulu mezunuyum. 20..