Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Rıza üretimi

İlk cümle; üretmek güzeldir ve üreten insan ürettiğinin karşılığını alıyor ise mutlu olur. Yaşamın kendisidir üretim. Çocukluk ve gençlik üretime gebedir. Sonra eğitim sistemi, toplumsal sistem derken özgür üretim azalır, sistemin üretimi ve bilinçsiz tüketim başlar.

Üretim hayal ile başlar. Çocukluk ve gençlik hayalin en bol olduğu dönemdir. Bu dönemde üretilmeyecek ürün, aşılmayacak dağ ve erişilmeyecek yol yoktur, masal kahramanlarının izinde. İmkânsızı ister çocukluk ve gençlik.

Çocuklar ve gençlik üzerine konuşmaları üç ana çizgide görüyoruz: Dini öneriler yani nakli bilgilerle yetişmesini savunanlar ki basittir; “kutsal kitabı oku, din âlimlerini dinle…” yeter. Liberal öneriler ile yetiştirmek de kolay; “özgür ol, tüket, marka kullan…” tamam. Çocuk ve gençliğin, insan olup sorumluluklarını almış bir özgür birey olarak yetişmesini isteyenlerin işi zordur. İki çizgi bunu engellemek istemiştir tarih boyunca. Çünkü üçüncü ve zor olanın hayali ve umudu dindar-kindar veya tüketici gençlik değildir. Özgür ve araştırarak, sorgulayarak, eldeki olanakları geliştirerek geleceğini elleri ile yaratan gençliktir. 

Çocuk ve gençliği bilim yönetmeli iken dindarlar bile değil yobazlar yönetmeye çalışıyor. Biliyoruz ki; yobazların zihinleri duvarlarla kaplıdır, kendi kendilerini baskı altına alırlar ve bağnaz oldukları için farklılıklara kapalıdırlar. Yobazlık ve bağnazlık insanın kendi zihnini felç etmesinden başka bir şey değildir.  İşte bu yobazların “yetmez ama evet” dediği günlerden geçiyoruz.

Toplumu yönetmenin kurallarından en önemlisi ikna etmektir, toplumun nabzına göre şerbet verebilmektir. Çocuk, gençlerden başlayarak büyük çoğunluğu ikna edebilen iktidarlar dilediklerini yapabilme gücünü elde ederler ve böylece ‘rıza üretimi’ başlamış olur.

Bizim her şeye razı olmamız içinde düşmanlaştırırlar. Bu düşmanlığın sömürülen-ezilen bizler ve sömüren-ezen onlar üzerinden olmayıp kendi gündelik çelişkiler üzerinden olması için her türlü oyun oynanır. Etnik yapılar, dini inançlar, cinsiyetler, hemşericilik, siyasetler ve bilcümle ne bulunabilirse düşmanlaştırmak için kullanılır.

Üretilen solculuk ile muhalefet bile yaratılır postmodern dedikleri puştmodern zamanda. Amaç; toplumun tümünü razı edip sözde ‘sürdürülebilir’ olmak. İdeolojiler öldü denip ölümü gösterip sıtmaya razı etme sözü insanlığın geneline uygulanır.

Günümüz popüler kültürüne göre toplumlar sınıfsal olarak tek bir gücün egemenliğine girmişlerdir. Dünyada ve ülkemizde yeni liberal rüzgâr ile “tek kutup” edebiyatı egemen olmuştur. Kendilerini lider olarak görenler toplumu razı ederek sessiz toplum yaratmayı amaçlarlar. Bu nedenle de en küçük muhalefeti değişik nedenlerle susturmanın yolunu bulurlar. Örneğin topluma, toplumun her kesimine her gün hakaret ederler ama kendilerine hakaretten de sayısız insanı yargıya gönderirler.

Tüm iletişim olanaklarının olduğu günümüzde kirli bilgiler ile sağlıklı düşünce üretimi zorlaştırılmıştır. Bu süreçte egemenler arası çelişkiler olsa da sessiz toplum herkese gerektiğinden bu konuda anlaşırlar ve toplumsal dönüşüm istenmez.

Öncelikle bunun genel bir yanılsama olduğunu anlamalıyız. Her insan benzeri olmayan bir varlıktır. Doğayı zenginleştiren nasıl ki çeşitlilik ise sosyal yaşamı da bu farklılık zenginleştirir. Kimse kimseyle aynı şeyleri düşünmek zorunda değildir. Herkesin aynı düşüncede olması akıl ve ruh sağlığına zararlıdır Herkes aynı fikirdeyse, hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir. Bu tür toplumların ve siyasi yapıların geleceği olmaz. 

Çağa ayak uydurmak, en son teknoloji araçlarını kullanmak toplumsal değişim anlamına gelmez. Özgür toplumda rolleri gereği kişiler değil, herkes; örgütlenerek konuşur ve tartışır. İnsanlık tarihinde bazen geri adımlar olsa da, genellikle suyun denize akmasının önüne kimse geçemez. Doğal kurallar insanlık tarihinde de egemendir. Bu nedenle “değişim” sözcüğünde anlatılan ileri bir tanımdır.

Peki, birileri rıza üretimini başarıp bizi teslim alabilir mi, sessiz toplumu yaratabilir mi? Elbette hayır. Gezi çıkışını unutmayalım. Toplumlar dinamik yapılardır ve sürekli hareket halindedirler. Geçici olarak dururlar, geri giderler, bir adım ileri koşarlar, yine dururlar, falan filan ama uzun süreçte hep ileri giderler. Başkalarının üzerinden ulaşmayı amaç edindiğimiz arzularımızı, hırslarımızı bırakıp toplumsal umut ve birlikteliğimizi öne çıkardığımızda değişir her şey, bir anda.  Nakledilen statik yobaz bilgilerinden değil de bilgi bahçesinden beslendiğimizde, bir sabah farklı doğar güneş.

“Üretmek güzeldir ve üreten insan ürettiğinin karşılığını alıyor ise mutlu olur” demiştik ilk cümlede. Toplumda rıza üretimini yapanların mutlu olduğu günleri, çocuk ve gençlerin sınırsız insani üretimleriyle değiştirmek için mücadele eden vehep çocuk ve genç kalan yürekleri Gezi aşk ve heyecanı ile kutluyorum…

  

 
Toplam blog
: 16
: 84
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

1957 Poyralı (Kırklareli-Pınarhisar) doğumluyum. 1976 yılı Kepirtepe Öğretmen Okulu mezunuyum. 20..