Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '20

 
Kategori
Tarih
 

Salgınların Etkileri

Tarihin her döneminde salgınlar yaşandığı bilinmektedir. Başta veba, sıtma, kolera, tifo, paratifo, tifüs, çiçek hastalığı ve influenza olmak üzere birçok bulaşıcı hastalık insanların kitleler halinde ölümüne neden olmuştur. Salgın hastalıklar orduları da kırdığından, tarih boyunca yeryüzünde yaşamış büyük küçük bütün devletler, yaptıkları savaşlarda ortaya çıkan sağlık sorunlarının çözümü yönünde girişimlerde bulunmuşlardır. Orduları sağlıklı ve güçlü olanlar varlıklarını sürdürürken, orduları zayıf olanlar içinde bulundukları diğer şartların da etkisiyle, tarih sahnesinden silinmişlerdir.

                Nerede, ne zaman ve hangi biçimde meydana geleceği kesin olarak tespit edilemeyen salgınlar sonuçları itibariyle benzer etkiler oluşturmaktadırlar; başta fiziki kayıplar olmak üzere, ekonomik kayıplar ile sosyal ve psikolojik yıkımlara neden olabilmektedirler. Bu bağlamda Dünya'mızın geçmişte birçok salgına maruz kaldığı ve günümüzde de maruz kalma riski ile karşı karşıya olduğu bilinmektedir.

                Salgın ve bulaşıcı hastalıklar, tarihin her döneminde toplumların sosyal, kültürel, siyasal, politik, bilimsel, ekonomik ve askeri yapılarını etkileyecek nitelikte sonuçlar üretmiş olan felaketlerdir. Bir ay ya da bir yıl içinde milyonlarca insanın ölümüne yol açan salgın hastalıklar, imparatorlukları çökertmiş, orduları kırmış, yaşam biçimlerimizi sürekli değiştirmiştir.

                Modern tıbbın gelişmesinden önce askerlerin ölümüne, muharebeden çok hastalıklar neden olmakta idi. Zira askerlerin büyük topluluklar halinde bulunmaları, konaklama yerlerinde uygunsuz sağlık şartları ve yetersiz sağlık desteği, muharebenin fiziksel etkileri gibi olumsuzluklar hastalık neticesi ölümleri arttırmıştır. İnsanların ilkel yöntemlerle çoğu kez de psikolojik usullerle hastalıkları tedavi etme çabaları, doğal olarak salgın hastalıkların yayılmasını engelleyememiştir.

  • M.Ö. 431 yılında başlayarak 27 yıl süren Peleponnes savaşları sırasında, Atinalıların başına Spartalıların saldırılarından çok daha olumsuz bir felaket gelmişti. Doğudan pire yolu ile geçtiği anlaşılan veba salgını, Atina halkı arasında süratle yayılmış ve oldukça büyük tahribatlar yapmıştır. Hastalığın donanma erlerine de sıçraması sonucunda ümitsizliğe düşen Atina halkı, Spartalılara barış teklif etmişler, ancak Spartalıların ağır barış teklifi şartları karşısında savaşı sürdürme kararı almışlardır.
  • Mısır’da hüküm süren Ihşidi’ler zamanında,940, 949, 952, 954 ve 963’te yaşanan kıtlık ve veba salgınları nedeni ile halk ve ordu kırılmış ve iyice zayıf düşen İhşidi’ler, Fatımiler’e teslim olmak zorunda kalmışlardır.
  • İkinci Haçlı seferleri sırasında 1189-1190 yıllarında Çukurova içerisinden Antakya’ya ilerleyen Haçlı ordusunda yaşanan açlık ve ardından gelen veba salgını ile 200.000-600.000 arasında olduğu ifade edilen asker sayısının 1/10’nun yok olduğu belirtilmektedir.
  • Moğolların 1256 yılında Meyyafarıkin’i kuşatması sırasında da kıtlık ve buna bağlı veba salgını ortaya çıkmıştır.
  • Karadeniz’in Kırım liman kenti Caffa (günümüzdeki Feodosiya/Ukrayna) 1346 yılında Moğol Tatarları’nca üç yıl boyunca kuşatma altında tutulmuş, ancak kaleye girilememiştir. Bunun üzerine, kaleye; mancınıklarla vebadan ölenlerin kadavraları ve vebalı pire taşıyan fareler atılmış ve kale şehrine veba bulaştırılmıştır. Veba salgınının başlaması ile kaleyi koruyan Ceneviz’liler İtalya’ya kaçmışlardır. Bunun sonucu İtalya ve Avrupa’nın diğer ülkelerine yayılan veba çok sayıda ölüme sebep olmuştur.
  • Fatih Sultan Mehmet; 1476 yılında Boğdan seferine çıkmasından iki ay kadar sonra askerler arasında veba salgını başlamasıyla geri dönmek zorunda kalmıştır.
  • Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın 1672 yılında çıktığı seferde Yunanistan’ın orta kesiminde Atina’nın kuzeybatısında yer alan İstefe Kalesi civarında veba salgınına yakalanması sebebiyle 18.000 Osmanlı askerinin öldüğü söylenir.
  • Kuzey Amerika’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olan Sir Jeffrey Amherst, 18’inci yüzyılda Fransız-Kızılderili Savaşı (1754-1767) sırasında, çiçek virüsü bulaştırılmış battaniyeleri, Kızılderililere vererek çiçek salgınına neden olmuştur. Bunun sonucunda da milyonlarca insanın öldüğü tahmin edilmektedir.
  • Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte bütün Osmanlı ülkesi salgın hastalıklar için müsait bir alan haline gelmiş, savaş boyunca en sık rastlanılan ve tahribat yapan salgınlar da daha çok bitle yayılanlar olmuştur. Bunların en başında geleni de tifüstür. Birinci Dünya Savaşı’nda tifüs, Türkiye’yi zayıf düşüren sebeplerin en önemlilerinden biri olmuştur.
  • Tifüs hastalığı, 3. Ordu’nun karşılaştığı sorunların başındadır. Birinci Dünya Savaşı’nda Sarıkamış Muharebeleri (Aralık 1914-Ocak 1915) sırasında, Onuncu Kolordu’nun bir alayında asker mevcudu 3500’den 150’ye düşmüştür. Birinci Sarıkamış Muharebelerinde Abdülkerim Paşa, tifüs hastalığına tutularak Erzurum Hastanesine yatmıştır. 3. Ordu Kumandanı Hafız Hakkı Paşa da aynı hastalığa tutularak vefat etmiştir.
  • Balkan Savaş’ı sırasında birçok cephede hem personel hem de sağlık malzemelerinin eksik olması nedeni ile ordu birliklerinde kolera bütün şiddetiyle baş göstermiş bulunuyordu. Kasım 1912’de Üçüncü Kolordu’da (Hadımköy/İstanbul) günlük hasta sayısı 536 iken ertesi gün 952’yi bulmuş, operatör Tevfik Hüseyin Bey emrindeki, en çok üç yüz hasta alabilen Hadımköy Seyyar Hastanesine dört bin hasta sevk edilmiştir.
  • İkinci Çatalca Muharebesi’nden barış anlaşmasına kadar geçen sürede ise, 362 subay ve 35588 er çeşitli hastalıklara yakalanarak hastanelerde tedavi görmüştür. Bunların dışında da 129 subay ve 8769 er koleraya yakalanarak ölmüşlerdir. Dolayısı ile Balkan Savaşlarında Osmanlı Devleti’nin yenilgisinin en önemli nedenlerinden birisi de kolera salgınının olumsuz etkileri olmuştur.
  • Fransızlar bir Kuzey Amerika ülkesi olan Haiti'yi zapt etmek için 50bin kadar askerini bu bölgeye yolladı lakin askerler oldukça başarılı bir şekilde savaşırken ortaya çıkan Sarıhumma salgını, 50 bin askerden yaklaşık 47 bininin ölmesiyle sonuçlandı. Sonuç olarak dönemin hükümdarı Napoleon buradan çekilmek zorunda kaldı ve sadece Haiti’yi değil; Kuzey Amerika ile ilgili tüm hedeflerini askıya aldı. Bu durum kime yaradı? ABD’ye yaradı. Louisiana Alışverişi olarak bilinen alışveriş gerçekleşti ve Kuzey Amerika’daki beklentilerini sıfırlayan Napolyon 2 milyon kilometre kare kadarlık bir araziyi ABD’ye satarak ABD’nin yüz ölçümünü iki katına çıkarttı. Bu durum, 30 yıl sonra ABD’nin çok geniş arazilerde çok yüksek kaynaklara erişmesine sebep olarak süper güç olma yolundaki en önemli dönüm noktalarından birini yaşamasına sebebiyet verecekti. 

                Tarihsel gelişime baktığımızda savaşların sonucu, genellikle hangi tarafın ordusunun hastalıklara karşı daha dirençli olduğuna bağlı idi. Mikroplara karşı dirençli olmayanlar savaşları kaybetmişlerdir. Yirminci yüzyıldan önce yapılan savaşlarda, salgın hastalıklar nedeni ile ölenlerin oranının, kurşun yarası ile veya savaş yaralanmaları nedeni ile ölenlere oranla çok daha fazla olduğu, sayı itibarı ile savaşlarda verilen zayiatın topla tüfekle değil, mikroplardan ileri geldiği görülmektedir.

                Görüldüğü gibi savaşların büyük bir bölümünde salgınların etkisiyle kazanılabilmiş ya da mağlup olunmuştur. Modern tıbbın geliştiği yüzyılımızda bile salgınlar gidişata yüksek tesirde bulunmuştur.

                Avrupa’da veba salgını ortaya çıktığında Avrupa nüfusunun önemli bir bölümü ölmüştü. İş gücü oldukça sıkıntıya girmiş, emek eksikliği ekmek eksikliğine yol açmıştı. Çalışan nüfusun yani köylü sayısının azalması, köylüleri toprak sahiplerine karşı pazarlık yapabilecekleri bir konuma getirmişti. İşçiliğin fiyatı artmış, feodalitede önemli bir değişim gerçekleşmişti. İnsanlar salgınlardan kaçmak için ‘koloniler’ halinde denizlere açılmış yeni adalar ve yeni yerleşkeler bulabilmek umuduyla yurtlarından ayrılmışlardı. Bu durum Avrupa denizciliğinin gelişmesinde çok büyük bir etken olurken, ayrıca Avrupa sömürgeciliğinin de temellerini atmıştı. Gün geçtikçe işgücünün pahalılaşması, işverenleri insanların yapacağı işleri makinelere yaptırma hevesine sevk etmişti. Bu sayede sanayi devriminin öncüsü olan ‘basit makineler devrimi’ gerçekleşmişti. Avrupa’daki Veba salgını, salgın bittikten sonra devletlerin birbirlerinin güçsüzleştiğini hesap etmeleri üzerine Avrupa’da irili ufaklı pek çok savaşın da başlamasına sebep olmuştu. Kısacası insanlar ve toplumlar kadar, diplomatik anlamda devletler de doğal afetleri veya musibetleri kendi siyasi emelleri için birer fırsat olarak görmüşlerdir. Bu da gayet normal bir davranıştır keza her devlet bir diğeri için “elime bir fırsat geçse de onu hükmüm altına alsam” olarak düşünür. 

                İspanyol Gribi. 50 milyondan fazla insanı etkilediği sanılan bu grip, Avrupa’yı kasıp kavurdu ve sınırlarımıza kadar gelmiş olsa da ülkemize ciddi manada bir etkide bulunmadı. Peki ya İspanyol Gribi ne zaman çıktı? Kurtuluş Savaşımızda. 1918 yılında çıkan İspanyol Gribi 1919-1920 yıllarında zirve yaptı ve ancak 1923 yılında durdurulabildi. Bu süreçte 50 milyon kişiyi etkiledi, birinci dünya savaşından henüz olan bu salgın Avrupalı devletlerin ekonomilerini, iş güçlerini, askeri güçlerini derinden etkiledi.

                Gördüğümüz üzere, salgınlar ve pandemiler dünyanın kaderini her zaman derinden etkileyen hadiseler olmuşlardır. Ayrıca bazı devletlere hedeflerine ulaşmaları, rakiplerini alt etmeleri için gerekli olan şansı da sağlamışlardır. İşte Koronavirüs de böyle bir salgın gibi görünüyor. Hedefini alt etmek için bekleyen devletler, çeşitli iktisadi enstrümanları kullanarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar.

Salgının etkileri gözlemleyebilirsek göreceğimiz değişimlerin başında bireysel yaşantımızda sosyal mesafenin olacağıdır. bu hassasiyet özellikle yaşlıların ikamet ettiği evlerde daha hassas uygulanacaktır, İnsanların zorunlu olmadıkça bazı şeylerden daha fazla kaçındıkları görülecektir.  Ayrıca işletmeler personel alımlarında bu kurallara riayet eden insanları tercih edeceklerdir. İnsanların eğitime, bilime, bilim insanına bakışının layık olduğu saygınlığa ulaşmasında da etkili olacağı kanaatindeyim. Salgın sonrası ülkelerin mevcut hazır bulunuşluk düzeylerini gözden geçirerek eksikliklerini tamamlama yoluna gideceklerdir. Ayrıca bu tür toplumsal olaylar sosyal devlet yapısının önemini de ortaya koymuştur.

                Salgınlar tarihi kırılma noktaları olmuşlardır, günümüzde yaşadığımız salgın belasından kurtulduktan sonra birçok konu toplumda daha tartışılabilir olacaktır.

Okuduğunuz için teşekkür eder, sağlıklı günler dilerim.

 

Kaynaklar:

Kurt E. Savaşların Sonuçlarını Etkileyen Salgın Hastalıklar

Kılıç O. Eskiçağdan Yakınçağa Genel Hatlarıyla Dünyada ve Osmanlı Devleti’nde Salgın Hastalıklar.

 
Toplam blog
: 24
: 222
Kayıt tarihi
: 06.09.13
 
 

Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik Eğitimi Bölümü Mezunu, Sakarya Ünv'de Eğitim A..