Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '17

 
Kategori
Felsefe
 

Varoluşçuluk

Varoluşçuluk
 

Adını ve ortaya koymuş olduğu felsefe anlayışını Altın Palmiye ödüllü Mavi En Sıcak Renktir isimli sinema filmi sayesinde öğrenmiş olduğum Fransız edebiyatçı ve felsefeci Jean Paul Sartre'in Varoluşçuluk isimli kitabı, aslında kendisinin Varoluşçuluk bir Hümanizmdir başlıklı konferansının yazılı metnidir. Bundan dolayı herkesin anlayabileceği şekilde yalın bir uslupla varoluşçu felsefenin en temel ilkelerinin içeriğinin açık bir şekilde anlatıldığı, varoluşçu felsefenin alfabesi niteliğini hak edecek türden bir kitap olma niteliğinde.
 
Jean Paul Sartre'nin söz konusu eserinde savunduğu felsefî fikir şu; İnsan önce yeryüzüne adım atar.Bu hali ile “insan daha önce tanımlanamaz,belirlenemez; hiçbir şey değildir o zaman” (sf.39) Sadece “beşer”dir; “yedi milyar bireyin şimdi de yeryüzünde eylemde bulunduğu iki ayaklı canlı varlıktır. Bu haliyle bilimin yani biyolojinin konusudur” Bu durumda insanın ya da dinin deyimi ile “beşer”in hayvandan farkı yoktur. Ancak daha sonra insan olacaktır. Dolayısı ile “Varoluş, özden önce gelir." İyi, ama ne demektir bu? Şu demektir: İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir,var olur,ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır.” (sf.39) Ancak var olduktan sonra “bir şey olacaktır ve kendini nasıl tanımlarsa öyle olacaktır.” (sf.39) Bu aşamadan sonra insan sadece biyolojinin değil “şairin üzerine konuştuğu,filozofun söz söylediği,dinin ilgilendiği insan” olacaktır. “Hayvanlar doğadan gelen içgüdülere sahiptir ve bunlarla güdülürler . Kendileri kendi yaşam biçimlerini seçemezler.” Yani bir seçme yetenekleri yoktur. Bir deniz kaplumbağasının yumurtadan çıktıktan sonra kumsalda, denize doğru yada karanın içlerine doğru gitmek konusunda bir seçim yapma şansı yoktur. O ister istemez içgüdüsel olarak denize doğru hareket edecektir. Çünkü; “yapış varoluştan önce gelmiştir.” (sf.38) 
 
Oysa ; “insan, var olduktan sonra kendini kavradığı gibidir, varlaşmaya doğru yaptığı bu atılımdan sonra olmak istediği gibidir. Kendini nasıl yaparsa öyledir yani”(sf.39) Kendi varlığının farkında olan insan şöyle yada böyle kendi sınırlarını aşıp bir “öz”e sahip olan insan; kendi özünü kendi yaratır. Kendi varlığının sorumluluğunu da omzuna yükleyen insan yaptığı seçimle bir yandan “kendi kendini seçerken” aynı zamanda bütün insanları da seçer. Dolayısı ile “olmak istediğimiz kimseyi yaratırken herkesin nasıl olması gerektiğini de tasarlarız.” (sf.41) Bu haliyle insan önceden belirlenmiş, donmuş bir tercihler silsilesi üzerinde yürümez, yeryüzüne düştüğünde ne önünde ne de arkasında onu haklı, suçsuz kılacak bir rehber vardır. O özgürdür ve yeryüzüne düştüğünde seçimini yapar ve kendi özünü oluşturur. Dolayısı ile insan seçimini yaparken özgürdür ancak seçimlerinden de sorumludur.
 
Varoluşçu felsefe anlayışı ile Jean Paul Sartre, bütün bir nesli özgür kılan entelektüel bir devrim başlatmış oldu. Kendi yaşamlarımızı üst bir ilkeye bağlı olmadan seçebileceğimizi belirtmesi özellikle yaşadığı dönemde gençlerin özgürlüklerini ve kendi değerlerini teyit etmesi yönünden etkili oldu. Geçen yüzyılın en değerli düşünür ve edebiyatçılarından biri olarak gösterilen ve kendisine lâyık görülen Nobel edebiyat ödülünü kabul etmeyen Sartre'nin yaşama karşı bakış açınızı etkileme gücüne sahip bu değerli eserini okumanızı tavsiye ederim.
 
Toplam blog
: 5
: 205
Kayıt tarihi
: 19.02.14
 
 

Edebiyat, Felsefe, Tarih ve Sosyoloji ..