Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '08

 
Kategori
Siyaset
 

Her sosyalist, marksist olmak zorunda mıdır?

Her sosyalist, marksist olmak zorunda mıdır?
 

Tercüman Gazetesi yazarlarından Sırrı Yüksel Cebeci, 1 Haziran tarihli yazısında Murat Belge'nin Radikal Gazetesi'nden, Taraf'a geçişini konu edinmiş. (1) Yazısının son bölümünü de şu şekilde bağlamış.

"Kendi gibi eski bir Marksist olan Uzay Gökerman, bakın ne diyor:

“Murat Belge ve arkadaşlarının tek derdi Birinci Cumhuriyet. Kemalizm. O yıkıldığında ne olacak? Yerine ne koyacağız? Bunun cevabını ben Murat Belge’den alamıyorum.”

İkinci cumhuriyetçiler Kemalizm’i 1991’de yıkılan Sovyet Rejimi gibi bir şey sanıyorlar galiba."

22Nisan tarihli Tarafsız Yorumun eksik tarafı; Karl Marks'ı tanımak... başlıklı yazımda marksist olmadığımı belirtmiştim. Ancak genel kanı solun içinde olmak marksistlikle denkleştirilme olduğu için yazar da şablonu kullanmadan edemiyor. Yazısının son cümlesiyse tamamen benim üretmiş olduğum bir sonuç. (2)

Yazılarımızın okunuyor oluşuna teşekkür ediyoruz. Bununla birlikte marksist olmakla ilgili karışıklığı ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Marksizm, Marks'ın geliştirdiği bilimsel sosyalizm felsefesinin sonucu ortaya çıkmış, temelinde sınıf çatışmasının olduğu, tarihin diyalektik bir süreç izleyerek zorunlu olarak, proleterya diktatörlüğü vasıtasıyla sosyalizme, daha sonra sınıfsız, devletsiz komünizme dönüşeceğini savunan bir ideolojidir. Onu diğer sosyalist düşünürlerden ayıran temel fark devrimciliği ya da iktidar savaşıdır. Bilimselliği ise tarihi materyalizm boyutundan gelir.

Marksizm, Fransız Devrimi'nden çok etkilenmiştir. Devrim yoluyla iktidarın alınmasının biricik örneğidir bu. Kuram kendisini hep devrimci eylemselliğin içinde tutmaya gayret eder. 1917 Ekim Devrimiyle de bunu ispatlar.

Sovyet rejimi, devrim yoluyla iktidarın işçi sınıfına geçebileceğini ispat ettiği için de marksizm bütün bir yirminci yüzyıl sosyalizmine öncülük etmiştir. Devrimci hareket nihayetinde bir sınıf savaşıdır. Bir sosyalist öyle ya da böyle bunun bir parçası olmalıdır.

Murat Belge ile ilgili yazımda Belge'nin bu reel sosyalizm anlayışını sürekli sorguladığını, eleştirdiğini hatta son zamanlarda da karşısında durduğunu söylemiş, yazılarının bu yönünden etkilenmiş olduğumu ifade etmiştim. Sovyet sisteminin yıkılışı ile birlikte de Belge'nin sosyalizm arayışına ara verip, kemalizme yöneldiğini söylemiştim.
Buradan aslında iki benzer sonuç çıkar. Ne Murat Belge ne de ben aslında marksist değiliz. Murat Belge ister istemez bir dönem o hareketin içinde yeralmış olsa da Birikim Dergisi ile birlikte marksizmden 1970'li yılların sonuna doğru tamamen kopmuştur. Birikim Dergisi yazarlarının Marksa çok saygı duymakla birlikte marksist olmadıklarını söylemek onlar adına konuşmak olacak ama yanlış da sayılmaz.

Kendimle ilgili olarak da şunu söyleyebilirim ki, "geleneksel sosyalist hareketin" yukarıda çok basit olarak anlattığım marksizm tarifi içinde hiç olmadım.

İşbu haliyle de geleneksel sosyalist hareketin içinde benim gibiler zaten sosyalist olarak da sayılmıyorlar. Sırrı Yüksel Cebeci bu noktada sol referansını dayandırdığı yerle tam bir uyum sağlamış olmalı.

Ancak marksizm sol hareketin en güçlü gövdelerinden olmakla birlikte tek alternatifi değil. Marksizmin nihai olarak ulaştığı leninizmde işçi sınıfının partisinin öncü rolü vurgulanır. Parti yoldaşlarına liderlik yapan kadroyu içinde barındıran bir mekanizmadır. Onun neye dönüştüğünü sovyet politbürosunda gördük. Marksizmin öncü partisinin görüntüsü hiçbir zaman eşitlikçi, özgürlükçü olamadı. Doğasından, kuruluşundan hatta ideolojik yapısındandır. Sonunda da insana yabancılaşan bir yapı çıkar ortaya.

Doğu Blokunun çökmüş olmasını sadece kuramı yanlış uygulayan kişilerin beceriksizliğinden kaynaklandığını iddia ederek açıklayamayız. İdeolojiler o kişileri eşyanın doğasına uygun olarak kendileri üretirler.

Murat Belge'nin transferi, Taraf'ı ve "very" liberalizmi başlıklı yazımda "sosyalist ütopyadan hiç vazgeçmediğimi" de ifade ettim. Ütopya, hayal etmek demek. İmkansızı istemek, hiç olmayanın peşinde koşmak demek. Yeni çağın insanıyla birlikte, o insan kendi kendini var etmeli; kimsenin eliyle ya da yardımıyla değil.

Koca bir tarih elbette küçük bir blog sayfasına sığdırılamaz. Ancak ne demek istediğimin ipuçlarını verdiğimi umuyorum.

Türkiye'de muhalif hareket başlangıçta cenin aşamasında olduğu için organlar henüz şekillenmemişti. Genellikle kurulu düzene karşıtlık solculukla gösteriliyordu; ki bu bir yere kadar da doğrudur. Bugün "dönek" damgası yiyen 1960'lı, 70'li yılların sıkı solcuları için aslında doğru tanım rejim muhalifi olmalıdır. Kuşkusuz bu insanlara yanlışlıkla eski marksist de deniliyor.

Uzay Gökerman

(1) http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=13&yazitar=01.06.2008&yaziid=29070
(2) Murat Belge'nin transferi, Taraf'ı ve "very" liberalizmi

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..