Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '09

 
Kategori
Çocuk Sağlığı
 

2 Nisan Otizm Farkındalık Günü…

2 Nisan Otizm Farkındalık Günü…
 

Bu yazım otistik bir çocuğa sahip olanlar için değil. Onlar zaten çocuklarında her an gördükleri normal olmayan davranışları içleri parçalanarak takip etmekte ve çare bulabilmek için kendilerini, yaşamlarını, bazen kariyerlerini feda etmekte, ağlayan kalplerini gizleyerek çocuklarına inanılmaz bir sevgi ile sarılmaktalar.

Bu yazım, doğan her çocuğun birazda kendi çocuğu olduğunu düşünen, onların geleceğini kendi çocuklarının geleceği gibi algılayan güzel yürekli insanlar için.

Eskiden binde bir oranında dünyaya gelen otistik çocuk sayısı, günümüzde yüzellide bire gelmiştir. Yani doğan her yüzelli çocuktan biri otistik.

Otizm nedir? Kelime anlamı olarak kendi halinde, içine kapanık gibi tarif edilebilir. Ancak sadece hastayı değil ailenin tamamını derinden etkileyen, yaşam şekillerini değiştiren bir davranış bozukluğu hastalığıdır.

2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” (2nd April World Autism Awareness Day) olarak ilan edilmiştir. 2 Nisan’da başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde tüm dünyada otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi ve bilinirliğin artırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

Otistik bozukluğun genel anlamda belirgin belirtileri olmasına karşın, bazı durumlarda anne babalar tarafından geç farkedilebilmektedir. Otistik bozukluk, ilk 36 ayda bazı belirtiler vererek yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Normalde bebeklerin gelişim dönemleri içerisinde bebeklerin anne veya diğer insanlar ile iletişim ve etkileşim şekli önemlidir. Bebek ilk doğduğu andan itibaren etrafı ile iletişim ve etkileşime girmek ister . Bu iletişim ve etkileşim; göz ile nesneleri ve insanları takip ederek, agulama ile sinyal vererek, karşısındakine gülümsemede bulunarak, göz kontağı kurarak olabilir. Otistik bozukluğun başlangıcının, ilk 36 aydaki belli bir normal gelişim döneminden sonra görülebileceği gibi, doğumdan itibaren bazı belirtiler ile birlikte de görülebilir.


Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir

Otistik bozukluğu olan çocuklarda üç temel belirti vardır. Bunlardan birincisi iletişim alanındadır. Yani konuşma, jest ve mimikler vb, araçlar ve etraf ile iletişimin olmaması veya çok kısıtlı ve sınırlı olmasıdır. Aileler çoğunlukla çocuklarını ''konuşmuyor'' diye kulak-burun-boğaz hekimine veya çocuk hastalıkları hekimine götürürler. Daha sonra da, yapılan tetkiklerin normal çıkması ile çocuk psikiyatristlerine giderler. İkinci bozulan alan ise çevre ve diğer insanlar ile etkileşim alanıdır. Yani çocuk başkaları ile duygularını, başarılarını, sevinçlerini paylaşmaz ve etrafındaki insanlar ile karşılıklı etkileşime girmek istemez. Zaten otizmin kelime anlamına uygun olarak '' kendi halinde, kendi kabuğunda davranır. İnsanların duygusal değişiklikleri ve sinyalleri onları etkilemez veya çok sınırlı olarak etkileşim görülür. Yaşıtlarının yanına gitmez, onlar ile ilgilenmezler. Üçüncü temel bozulma alanı ise ısrarla tekrarlayan davranışlar ( dönme, sallanma, zıplama vb.) ve çok sınırlı olan ilgi alanıdır. Bu durumdaki bir çocuk çamaşır makinasının dönen merdanesi karşısında saatlerce oturup bakabilir veya bir arabanın tekerleğini saatlerce çevirebilir veya bir eşyanın parçası ile saatlerce oturup uğraşabilir.
Ek olarak ayak ucunda yürüme, yandan bakış, ağrıya dayanıklılık, yemek konusunda gıda seçimi vb belirtiler ile otistik çocuk diğer çocuklardan kolaylıkla ayırt edilir. Otizmin temel tedavisi eğitim olmakla birlikte erken tanı ve hastalığa başka sorunların eşlik edip etmediği önemlidir.

Otizimin, değişik adlarla anılan değişik şekilleri var. Ancak tedavisi yok. Çocukları ilerki yaşlarında birilerin bağımlı olarak yaşamaktan kısmen de olsa kurtaracak tek çözüm eğitim. Bu konuda yeterli eğitici ve kurumun olduğu da söylenemez. Devletin bu konuda daha etkin bir rol oynamasının sağlanması için birey olarak üzerimize düşen her şeyi yapmalıyız. Ayrıca bir anne, bir baba olarak o çocukların bizimde çocuklarımız olduğu bilinci ile bu tür çocuklara ve ailelerine elimizden gelen desteği vermeliyiz.

Esen kalın. 30/3/2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..